Araştırma/AnalizYazarlarYılmaz Dönmez

Bir Hıristiyan Gezginin Gözüyle 1837-38 Yıllarında Çerkesya’da İslamiyet.

İngiliz gazeteci John Longworth, 1837-38 yılları arasında Ruslara karşı  bir var oluş mücadelesi veren Çerkes  halkının arasında bulunmuş ve hatıralarını kaleme almıştır. J.Longworth’un, o dönem yaşanan olayları her yönü ile gözler önüne seren anıları Sayın Sedat Özden tarafından çevirisi yapılarak kitaplaştırılmıştır. S.Özden’in çevirisini yaptığı  “KAFKAS HALKLARININ ÖZGÜRLÜK SAVAŞI” adlı kitabında J.Lonworth, 1837-38 yıllarında Çerkeslerin İslamiyet’i yaşayış şekillerini, İslam’ın bu kadim halk üzerindeki etkilerini ve Çerkeslerin destanlaşan özgürlük mücadelelerinde İslam Dinin etkilerini bir Hıristiyan gözüyle şöyle anlatıyor.

***********

11892270_10207459449027445_2094489153015111954_nMüslümanlığın Kafkas Halkları üzerindeki etkisi, politik ve ahlaki açılardan son derece olumlu ve sıhhatli olmuştur. En azından bu benim şahsi kanaatimdir. Korkmadan şunu da eklemek istiyorum ki, İslamiyet’in bize değiştirilerek anlatılması hiçbir zaman Hıristiyanlığın yararına olmamıştır. Bizim en büyük ahlakçılarımızdan birisi şöyle demiştir. “Bütün pagan dinleri, en kötü bir Paine ve Voltaire ruhuyla, aralarında hiçbir fark gözetilmeden fanatik Hıristiyan tarafından yazılmıştır. “

Dinlerin insanlara aşıladıkları umuttan başka onun verdiği yaşam felsefesine ve ilahi yaklaşımlarına, dünyanın her tarafında olduğu gibi, burada da halkın büyük bir bölümü yabancı olabilir. Fakat burada insanlar en azından, dinin en pratik sonucu olan, insanların neden kendilerini yaratan Allah’tan korkmaları ve her şeyi ondan ummaları gerektiren ve onların ahlaki yapılarının temellerini oluşturan sebepleri artık hissederek anlamaya başlamış bulunuyorlar.

Dostça olduğu kadar düşmanca ilişkilerin de çok yoğun olduğu böyle bir ülkede adaletin sağlanması için saldırıya uğrayanın kuvvetle karşılık vermesi gerektiğine inanıldığından toplumda kaba kuvvet ve aldatma iki önemli haslet olarak kabul edilmişlerdir. Diğer pagan dinlerinde olduğu gibi bu ülkenin eski dinlerinin de insanların ahlaki değerleri ile ilgili olarak ortaya kayabilecekleri pek bir şey yoktu. İlahlar, sadece felaketlerin ve iyiliklerin kaynaklandığı güçler olarak kabul edilerek inanılıyor ve bunun ötesinde, onların insanlarla yaşamın her anıyla ilgili olmalarına ihtimal verilmiyordu. İslamiyet ise bu konularda kesinlikle taviz vermez bir tutum takınarak kendi değer yargıları ile gelmektedir. Eğer biz de Hıristiyanlığın bir birine hiç benzemeyen birçok ırklar arasında yayılmış olduğunu bilmesek, İslamiyet’in böylesine prensipten uzak kurumlarla nasıl anlaşabildiğini anlamakta güçlük çekerdik. Hıristiyanlık insanların kalplerine ve vicdanlarına seslenirken İslamiyet, dünyevi adaleti de sağlamayı yüklenerek kendi hâkimiyetine karşı çıkan bütün engelleri aşıp onlara üstünlük sağlamaktadır. İslamiyet’in eşitlikçi kardeşlik ilkeleri, buradaki soyluların bütün gücünü kırmış bulunuyor.

2013-11-14 16.14.59Bu dinin insanlar arasında en büyük etki uyandıran ve aynı zamanda onun samimiliğinin delili olan şey, onun kolaylığıdır. İnsanlar bu dini kabul etmekle hiçbir şey kaybetmemektedir. Günlük ibadetlerle ilgili olarak yürütülen bir takım görevleri yüklenen İmamlar ve Molalar, bu işi karşılıksız olarak yapmaktadırlar ve aynı zamanda diğer uğraşlarını da devam ettirmektedirler. Bu makama gelebilmek için çok sabırlı bir çalışma ve dindarlık gerekmektedir.  İslamiyet’in burada insanlar tarafından benimsenmesinin ikinci nedeni de hiç şüphesiz onun ahlak prensipleridir.  Doğrudan Kuran’dan alınan bu prensipler insancıl ve adildir. Fakat benim gözlemlediğim kadarı ile İslamiyet’in Çerkesler arasında bu kadar tutunmasının en önemli etkeni, beraberinde getirdiği eşitlikçi anlayıştır. Hiçbir dünyevi amaç gütmeden bu dini yaymaya çalışan insanlar, asil bir ruh haliyle sadece bu fikirlerin halk arasında yayılmasıyla yetinmeyerek aynı zamanda bunları uygulamaya geçirmek için çabalarına devam etmektedirler. Sonsuz mutluluğa erişecek insanlar için dünyadaki ayrıcalıklar ne ifade eder ki?

Yaratıcının emirlerinin ancak çok az bir kısmının uygulandığı Hıristiyanlığın öğretileri arasına bu tür bir anlayışın sokulması halinde çok etkili olabileceğini sanıyorum.  Fakat dinin etkisiyle insanlara kazandırılan alçak gönüllü bir tutum acaba, insanlar arasındaki ilişkilerin ne kadarını kapsamaktadır? Doğuştan gelen kibir, servet ve hatta bilgi, insanlar arasında bir takım üstünlük iddialarına yol açmıyor mu? Bir Müslüman’ının duyabileceği tek gurur, maddi zenginliklerden ziyade inancı ile ilgilidir. Müslüman’ın bütün imtiyazlarının kaynağı Kuran’dır. Zayıf olduğu alanlarda Kuran, düşmana karşı bir kalkan ve kuvvetli olduğu zamanlarda kendisi üzerinde kontrol edici bir etken olmaktadır. Kısacası, bazı eksikliklerine rağmen bu inanç sistemi, doğuda insanların temel haklarını sağlayan bir güç durumundadır. Bu yüzden insanlar, İslamiyet’in sadece kâğıt üzerinde kalan bir din olmasını önleyen ruhunu bütün canlılığı ve gücüyle yaşatmaya çalışıyorlar. İnsanların aynı zamanda bu dinde buldukları güven duygusuna karşılık olarak şükran borçlarını ödemek amacıyla devamlı bir şekilde ibadet etmeleri bizi şaşırtmamalıdır. Modern Hıristiyanlık, böylesine sık bir şekilde tekrarlanan açık ibadet türlerine karşı kayıtsız ve bununla rekabete girmeyecek kadar mütevazıdir. Müslümanlarla karşılaşan herkes, bu gerçek karşısında çarpılmadan edemez. Müslüman abdestini alır, seccadesini yere serer ve bizin yemeğimize oturmamız kadar doğal bir hareketle hiç çekinmeden ibadetine başlar. Bir kere kıblenin yönünü tayin ettikten sonra ne mekân ne de etrafındaki insanlar ona engel olur. Bütün duaları da, Allah’a olan güvenini ve ona bağlılığını anlatan niyazlarla doludur. İslamiyet’in daha tam anlamıyla yayılmadığı ve eski inançlarına bağlı olanların çoğunlukta olduğu bölgelerde ibadetlerine devam eden Müslümanlar, buralarda iki yüzlülük ve atalarının dinlerinden dönmüş olmakla suçlanmaktan kesinlikle korkmamaktadırlar. Belki bu şartlar altında hipokrasi gelişebilir ama dine duyulan saygının yok olmasından dolayı artık hipokrasinin de gereksiz olduğu ortamlardan daha iyi değil mi bu durum?

11873464_10207459450267476_6592407467753342699_nBu yüzden, İslamiyet’in beraberinde getirdiği eşitlik ilkesinin onun Kafkasya’da yerleşmesinin baş amili olduğuna inanıyorum. Burada soyluların daha önce sahip oldukları ananevi güçler, İslamiyet’in etkisiyle yok olup gitmişlerdir. Aynı şekilde Müslümanlık kölelerin durumunu da iyileştirmek için berberinde çok şeyler getirmiştir. Çünkü onların Müslüman olmaları, aralarında sınıf farklılığı olan diğer insanlarla ilişkilerinde onlara büyük avantajlar sağlamaktadır. Fakat İslamiyet’in Kafkasya’da yayılmasının en önemli sonucu, onun bir politik güç olarak yerleşmeye başlamış olmasıdır.

İşte bu şartlar altında İslamiyet, Rusların ilerlemesine karşı denizden denize uzanan bir siperin kurulmasını sağlamıştır. Eğer buralarda yaşayanlar Hıristiyan olsalardı Ruslara karşı koymak yerine onların ileri hatlarını oluşturan öncü kuvvetler haline gelirlerdi. Hıristiyan Gürcistan, Rusya’dan tamamen kopuk ve erişilmesi zor bir doğal kalelere sahip olmasına rağmen, bu yüzyılın başlarında Rusya’nın hâkimiyetini kabul etmiştir. Rusya’nın doğuda giriştiği emperyalist amaçlı savaşların bir üssü durumuna gelmiştir. Sadece Müslüman dağlı kabileleri, Rusların egemenliğini kabul etmiyor ve yalçın dağlarından Rusların gerisini tehdit ederek onların rahat ilerlemesine engel oluyor.

Çerkeslerin özgürlüklerine büyük önem vermelerine rağmen Türkiye ile çok yakın ilişkiler içerisinde olmalarının nedeni, sahip oldukları ortak dindir. Türki
ye ile Çerkesler arasındaki bu yakınlık, iki halkın da Müslüman olmalarından kaynaklanmaktadır. Daha öncede belirttim gibi, manevi olduğu kadar dünyevi mesajlarda taşıyan İslamiyet’in takipçilerinde de bu duygular o kadar kuvvetlidir ki, hemen hemen bütün Müslümanlarda, diğer kardeşlerine karşı zincirleme bir şekilde gelişen bir yakınlık yaratmaktadır. İnsanlar arasında kuvvetli olduğu kadar da ince bir ilişki sağlayan bu bağlara kılıcın yapabileceği etki, onun ancak ateşe yapabileceği kadardır.

Yılmaz DÖNMEZ

(23.08.2016-İstanbul)

Kaynak                 :  John Longworth “Kafkas Halklarının Özgürlük Savaşı”

Kitabın Çevirisi:  Sedat ÖZDEN

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu