Erol Karayel

O Kara Günün 155. Yılında…

EROL KARAYEL

Bugün 21 Mayıs 2019.

Kuzey Kafkasya halklarına yapılan soykırım ve sürgünün 155. yıldönümü. Anavatanı işgal edilen ve 10 binlercesi zulüm üzere öldürülen Kafkas halklarının sağ kalanlarından Vubıhların tamamı, Adige ve Abazaların % 90’ı ve diğer halkların da cüzi miktarları olmak üzere yaklaşık iki milyon kişinin vatanlarından sökülüp atılışının yeni bir sene-i devriyesi..

Öncelikle tarihin bu karanlık evresinde kaybettiğimiz aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor; bu zulmün müsebbiplerini de nefretle kınıyoruz.

Bize düşen birincil görev yapılanları unutmamak ve unutturmamak, “vatan davasının” sadık bir takipçisi olmaktır.

***

Tarih boyunca yayılmacı politikalar izlemiş Ruslar ve Kafkasyalıların savaşları yaklaşık 300 yıl sürmüş;1763’ten 1864’e kadar olan son 101 yılı ise çok daha yoğun ve kanlı geçmiştir.

Bu dönemde Ruslar önce, Kafkas ötesine geçiş yollarını kontrolünde tutan Kabardey bölgesini hedef almışlar ve 1763 yılında Rus kalesi Mezdog’u kurmuşlardır. Sonra da buradan Azak’a kadar uzanan hatta kalelerini yapmış, vurucu timleri Kozakları yerleştirmişlerdir. Çarlık tarihçisi Vasiliy Potto, Mezdog Kalesinin kurulmasını “Kafkasya’nın Ruslarca işgalinin başlangıcı” sayar.

Ruslar bilahare Güney Kafkasya’ya girerek 1801’de Gürcistan’ı; 1810’da da Abhazya’nın Bızıp Nehri’ne kadar olan güney bölgesini kontrol altına aldılar.

Bu dönemde Ruslarla yaklaşık 60 yıl kahramanca savaşan ve bu arada bir de veba salgınına uğrayan Kabardey Adigeleri iyice zayıflayıp, nüfusları 500 binden 35 bine kadar düşünce, Kabardey bölgesi 1825’te Rusların kontrolü altına girmiştir.

Böylece Kafkasya fiilen ikiye bölündü: Kafkasya’nın batısında Batı Çerkesya ve doğuda Dağıstan-Çeçenistan bölgesi…

Doğu’daki mücadelenin uzun soluklu önderi İmam Şamil’in direnci 1859 yılına kadar sürdü ve sonunda düşmanın tükenmez kaynakları karşısında yenik düşerek teslim olmak zorunda kaldı. Böylece Doğu Kafkasya düştü.

Batı Kafkasya’daki savaş ise ülke çapında ve uzlaşmaya kapalı bir nitelikteydi. “Ulusal bağımsızlık” sloganı ile beş yıl daha sürdü. General R. Fadeev kitabında “Rus devleti tek Şamil’i yenerek Doğu Kafkasyayı bitirdi ama Batı Kafkasya’da (Çerkesya’da), her bir kişiyle ayrı ayrı ilgilenmek zorunda kaldık” diyor.

Rus generaller Batı Çerkesya’da mahsulleri tahrip ederek, canlı hayvanları sürüp götürerek, halkı açlığa mahkum etme yoluna gitmiş, köyleri yakmış ve kaçmayan tüm sakinlerini de yok etmiştir. Arşiv kayıtlarına göre 1787’den 1864’e kadar sadece Batı Adigelerine ait olmak üzere 2202 köy yeryüzünden silinmiştir ki kayda girmeyen köylerle birlikte aslında bu sayı çok daha yüksektir.

Bu dönemde Karadeniz kıyısı denizden ve kalelerle ablukaya alınarak Çerkeslerin dış dünyayla bağlantıları kesilmeye çalışılmıştır.

Karadeniz kıyı şeridi komutanı General N.N. Raevsky, Çerkesya’daki otokratik politikayı protesto eden Alexander Puşkin’in arkadaşı idi ve Savaş Bakanı Kont Çernişev’e hitap eden bir mektupla istifasını sunarken şunları yazıyordu: “Kafkasya’daki eylemlerimiz İspanyollar’ın Amerika’yı fethindeki felakete benziyor. Ben burada kahramanca işler veya fetih başarıları görmüyorum…”

Rus askeri komutanlığı, savaş taktiklerini değiştirmeden Çerkesya’yı yenmenin imkansız olduğunu fark edince, “Kendilerine ihtiyaç yok, sadece topraklarına ihtiyaç var” mottosuyla Çerkesleri Kafkasya’dan tamamen çıkarmaya ve ülkeye Kozakları yerleştirmeye karar verdi. Nitekim Fedayev, “son dört yıldaki savaş planını bunun üzerine kurduklarını” söyleyerek yaptıkları soykırım planlarını itiraf etmektedir.

İngiltere-Osmanlı ve Fransa’nın müttefik olduğu Kırım savaşı 1856’da Rusya’nın yenilgisiyle sona erdi. Rusya’nın Karadeniz’de filo bulundurması yasaklandı ve birliklerini Çerkezistan’dan çekmesi istendi. İngiltere, önce Çerkesya’nın bağımsızlığının derhal tanınması konusunda ısrar etti, ancak daha sonra ilginç bir şekilde Çerkes’lerin Türkiye’ye ihracında Rusya’nın Karadeniz’de filo bulundurmasına izin verdi. Sonra ortaya çıktı ki, Britanya İmparatorluğu, ülkenin işgalinden sonra Çerkesyalıların Rusya tarafından Pers ve Hindistan’ı ele geçirmek için kullanılmasından korkmuştu.

1863-1864’de savaş şiddetlendi. Ölenlerin sadece onda biri silahlarla vurulurken, gerisi ormanlarda, kayalık arazilerde ve şiddetli kış şartlarında hayatlarını kaybettiler ve artık ülkeyi savunmak imkânsız hale geldi.

21 Mayıs 1864’te, Abazaların Kbaade, Adigelerin Atkuaç adını verdikleri bölgedeki son çatışmayı müteakiben Rus-Kafkas Savaşı’nın Kafkasyalıların yenilgisiyle sona erdiği ilan edildi. Çarın kardeşi Büyük Prens Mikhail Nikolayeviç zaferi kutlamak için büyük bir askeri geçit töreni ve dini merasim düzenledi.

Ardından Adigeler,  Abazalar ve  Vubıh’lardan, “ya Rusya vatandaşlığını kabul etmeleri ve dağları ve kıyıları terk ederek Rus askeri yönetiminin önerdiği bataklık ovalara gitmeleri; ya da tek seçenek Osmanlı İmparatorluğu’na  geçmeleri” istendi.  Ardından Çerkeslerin Türkiye’ye taşınmaları için gereken en kısa süre belirlendi. Mülkiyet ve hayvanları askeriyeye ve Kazaklara yok pahasına terk edildi veya satıldı.

Yerli nüfus Karadeniz kıyılarına sürüldü. Bütün sahil, hasta insanlar ve cesetlerle doldu. Sağ kalanlar ayrılmak için vasıta bulma umuduyla günlerini aylarını bu ölümcül şartlarda geçirdi. Sürgünleri her gün gelen Osmanlı gemileri taşıdı.

Geride Abzekh nüfustan geriye sadece Hakurinehable köyü kaldı.

Rus makamlarının resmi verilerine göre, 418 bin Çerkes tahliye edildi. Tabii ki, bu sayı sadece kayda geçenlerdi. Resmi makamların soykırım arzusu dikkate alındığı ve bunun da çok belgelendirilmeden yapılmak isteneceği düşünüldüğünde bu rakamların çok çok daha yüksek olduğu anlaşılabilir.

Nitekim 1865 yılı itibariyle Osmanlı resmi verilerine bakıldığında yollarda kaybedilenlerin dışında 520 bin kişinin Osmanlı Devletine geldiği görülecektir ki, bu nüfus transferinin kesintisiz 7 yıl sürdüğü göz önüne alındığında sadece Osmanlı ve Rus resmi kayıtlarının arasındaki çelişkinin % 50’ler civarında olduğu görülebilir. O zamandan kalan bir Adige atasözünde, “Denizden İstanbul’a (İstanbul) giden yol Çerkes cesetleri takip edilerek bulunabilir” denilmektedir.

Ve bu olaylardan 155 yıl sonra Batı Kafkasya’da hiç Vubıh bulunmazken mucizevi şekilde hala Adige ve Abaza nüfusu yaşamaktadır.

Antik ülke Çerkesya ise dünya haritasından silinmiştir. Geri çevrilemez fiziksel ve kültürel kayıplar hala bu halkları yok oluş tehditi altında tutmaktadır. Batı Çerkesya’da dört milyon olan Çerkes nüfustan geriye 1865 yılında, Kozak yerleşimleriyle çevrili, yalıtılmış köylerde yaşayan yaklaşık 60 bin kişi kalmıştı.

1864 sürgününde Çerkesya bölgesi ile birlikte hareket eden Abhazya’nın Bzıp nehrinin kuzeyinde kalan bölgesi yoğun şekilde etkilenirken; 1877 sürgününde Abhazya’nın tamamı yoğun şekilde zarar görmüştür.

O zaman sürgünler için öngörülen şey şöyle ifade ediliyordu: “…Çerkeslerin Türkiye’de nasıl eridiğini bilmek için konsolosluk raporlarına bakmak yeterlidir. Sadece yarısı karaya çıktı ve aralarında fazla kadın yok… Türkiye Çerkesleri sadece bir nesil daha var olacaklar… “

Ancak umdukları gibi olmadı ve şu anda, başta Adigeler olmak üzere milyonlarca Kafkas sürgünü yaklaşık dünyanın 40 ülkesine dağılmış vaziyette yaşamaktadır.

Bu 101 yıllık savaş döneminde Rus tahtında beş imparator değişti; Rus İmparatorluğu Polonya’yı ele geçirdi, Napolyon’u mağlup etti, Kırım Hanlığı, Baltık Devletleri, Finlandiya, Kafkasya’yı ilhak etti, Osmanlı’ya karşı dört savaş kazandı, Pers’leri yendi, Çeçenistan ve Dağıstan’da İmamı Şamil’i mağlup etti ve esir aldı…

Çerkesya ve Abhazya’yı işgal etmek ise yalnızca bir şekilde mümkün oldu: nüfusunu kovarak.

***

21 Mayıs 1864 tarihi, soyumuzun ve kültürümüzün yeryüzünden silinmesi için yürütülen utanç verici askeri operasyonları hafızalarımıza çakan; vatana kavuşma bilincimizi her dem canlı tutan en önemli gündür. Bu tarihin öncesiyle sonrasıyla Çarlık döneminde Kuzey Kafkasya halklarına yapılan zulmü simgeler.

Kuzey Kafkasya halklarının yaşadığı bu acıların tarihi sorumluluğu elbette ki Çarlık Rusyası’nın ve müteselsilen hukuki mirasçısı olan Rusya Federasyonu’nun üzerindedir. Halen devam eden olumsuz sonuçlarını giderme sorumluluğu da bugünkü Rusya Federasyonu yönetimindedir.

Rusya  “Soykırım ve Sürgünü” kabul edip gereğini yapmak zorundadır. Bizim görevimiz de Rusya’yı buna icbar etmektir.

Tek dileğimiz var: Kafkasya’da halklarımızın gelecek kaygısının giderilmesi; adalet, barış, huzur ve mutluluğun tam hakim olması.

155 yıl sonra bu duygularla kimliğimize sımsıkı sarılıyor, mücadele azmimizi daha da bileyliyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu