YazarlarYılmaz Dönmez

İslamiyetin Kuzey Kafkasyaya Girişi.

yilmaz-donmezİslama göre, yeryüzünde kendisine elçi gönderilmeyen hiçbir millet yoktur. (Biz elçi göndermedikçe azap etmeyiz. İsra-15/Her milletin bir yol göstericisi vardır. Ra’d-7) Allah tarafından gönderilen her peygamber gönderildiği kavmin dili ile ilahi vazifesini yerine getirmiştir. (Kendilerine apaçık anlatabilsin diye peygamberi kendi kavminin dili ile gönderdik. İbrahim-4)

Dinler tarihi uzmanlarının ortak görüşüne göre yeryüzüne dinsiz bir toplum gelmemiştir. Bu nedenle diğer kavimler gibi Adigelerinde ilahi dinlerle tanışmadan önce bir takım eski dini inanç ve ibadetleri vardı. Adigelerin inanç, ibadet, ahlaki davranışları ile bunlarla ilgili yaptırımları içeren örf ve adetleri (XABZE) incelendiğinde görülecektir ki, ismi konulmamış da olsa yaşadıkları bir din vardı.

Hiçbir zaman dinsiz bir dönem geçirmeyen Adigeler, tarih boyunca “Eski Adige Dini”, “Hristiyanlık” ve Müslümanlık” olmak üzere üç ayrı dine mensup olmuşlardır. İlahi dinlerden Yahudilik ise Hristiyanlıkta olduğu gibi halk tarafından tam olarak benimsenmemiş sadece Hazarların yönetici konumundaki seçkin zümreleri ile istatistiklere yansımayacak derecede yok denilebilecek nitelikteki kısmen çok küçük bir halk kitlesinde yayılabilmiştir. Eski Adige dini üç ana grupta incelenebilir. Birincisi inançlar, ikincisi ibadet (ayin, bayram ve törenler), üçüncüsü ise ahlak (xabze)’dir. Bunların dışında büyü, sihir, fal vb. batıl itikatlar ve tabiattaki çeşitli varlıklarla ilgili kültleri (dağ, ağaç, su, ateş vb.) sayabiliriz.

Kur’anı Kerim’deki dinin kaynağı ile ilgili ayetlerden anlaşıldığı gibi hiç şüphesiz günümüzde Adige olarak adlandırılan topluma da bilinmeyen bir tarihte tevhidi akideyi bildiren bir peygamber gelmiş ve onları Hakk’a davet etmiştir. Eski Adige inançlarından en önemlisi bütün dinlerde görülen Yüce Tanrı inancıdır. Adigeler Tanrı’ya “Tha” ismini verirler. Tha, kainatın yaratıcısı olup bütün mukadderat onun tasarrufundadır. Tha inancı ilk zamanlar onların Tevhid inancına sahip olduklarını göstermektedir. Adigeler en büyük ilah olarak Tha’ya taparlar ve onu mutlak kudret sahibi, acıyıcı, merhamet edici, lütuf sahibi ve kötülüklerden koruyucu olarak kabul ederlerdi. Tha’ya yüklenen bu sıfatlar insanlığın ilk dini olan Tevhid inancının izlerini taşır. Tha’nın dışında eski Adige inançlarına göre başka tanrılarda mevcuttur. İkinci derecedeki tanrı Şıble (Yıldırım)’dır. Şıble, Tha’nın insanları te’dip (yola getirme, uslandırma) ve terbiye vasıtasıdır. Bu iki tanrının dışında Adige inançları arasında İslam inancındaki meleklerin yürüttükleri görevi yerine getiren tabiata ilişkin mitolojik tanrılar panteonuda (belirli bir mitolojideki tanrılar) görülmektedir.

Yine eski Adigelerin ahiret inancına sahip olmaları, cennet-cehennem, ruhun ölümsüzlüğü inancına sahip olmaları, öldükten sonra dirileceklerine, ceza ve mükafata inanmaları, ta ilk çağlardan beri toplumsal hayatlarını buna göre tanzim etmeleri Kur’an-ı Kerim’in beyan ettiği Allah’ın fıtrat kanunu (Tevhid inancının) bir tezahürüdür. Bunların yanında eski Adige inançları arasında peygamber, kitap, melek kavramlarını çağrıştıran motiflere de rastlanmaktadır. Eski Adigeler ibadete de büyük önem verirlerdi. Adige ibadetleri dans ve müzik eşliğinde bir takım figürler icra ederek, mabet olarak kullanılan kutsal korularda yapılırdı. İbadeti Thamade (Tanrının Adamı) yönetirdi. Diğer dinlerde görülen oruç, kurban, dua, ilahiler vb. ibadetler eski Adigelerde de mevcuttu. Doğum ve ölüme çok önem verilir, bu iki olayla ilgili yapılan törenler en önemli dini görevlerden sayılırdı.

Adigler dinin ahlak boyutuna da önem vererek Adigeliği insanlıkla bir tutarlardı. Birisi yanlış veya hatalı bir iş yaptığında Adige değil misin? anlamında “Wu Adığeba?” derlerdi. Ahlaki esaslar, ferdi ve sosyal hayatın tamamını düzenleyen kurallar bütünü olarak tarif edebileceğimiz xabze’nin içinde ilk sırada yer alır ve xabze kutsal sayılarak ona uymayanlar toplum içinde saygın bir yeri olan Thamadeler tarafından cezalandırılırdı.

Adigeler de diğer pagan toplumlarda olduğu gibi zamanla Tevhid inancından uzaklaşarak yeni tanrılar edinip çok tanrılı bir dine inanır olmuşlardır. İstisnasız bütün dinlerde görülen Yüce Tanrı inancı, insanlığın ilk dininin menşe inin ilahi olduğunu ve insanların çeşitli tabiat güçlerini sonradan tanrılaştırdıklarını apaçık ortaya koymaktadır. Eski Adigelerde de bu durum aynıdır. Onlar da önceleri tek tanrı inancına sahip iken sonradan putperest bir din anlayışı oluşturmuşlar, Hristiyanlığın da etkisi ile kendilerine özgü bir inanç ve ibadetler manzumesi meydana getirmişlerdir. Adigeler İslamla tanışmadan öncesine kadar kendilerine özgü bu dini yaşamışlardır.

Kuzey Kafkasya’da İslam dininden önce Hristiyanlık yer yer görülse de hiçbir zaman bölgenin tamamında başarılı olamamıştır. Çünkü Hristiyanlık Kuzey Kafkas halklarının gelenek-görenek, yaşan şekilleri, düşünce yapıları ve ruhları ile bağdaşmamıştır. Bugün Abhazlar ve Osetler’in bir kısmı ile Mezdok bölgesi Kaberdeyleri hariç, Kuzey Kafkasya’nın tamamı Müslümandır. Diasporadaki Kuzey Kafkasya kökenlilerden sadece Bask’lar Hristiyan olup diğerleri de Müslümandır.

İslamiyet ilk olarak Kuzey Kafkasya’ya Hz.Ömer (r.a.) döneminde İran’ın fethinden sonra Dağıstan bölgesine girmiştir. Hicri VII. yüzyılda Kuzey Kafkasya’ya gelen İslam orduları Hazarlar’la uzun yıllar süren savaşlar yapmak zorunda kalmışlardır. Bu dönemde Dağıstan ve Çeçenistan bölgeleri ile orta Kafkaslarda Kaberdey ve Besleneylerin bir kısmı İslamiyet’i kabul etmeye başlamışlardır. Arapların X. yüzyılda bölgeden çekilmesinden sonra Müslümanlaşma Selçuklular’la birlikte hız kazanmış, Memlükler-Altınordu ilişkileri ile bölgenin tamamına yayılmış ve Osmanlıların katkıları ile tamamlanmıştır.

Kuzeydoğu Kafkasya’da Sünni Şafi mezhebi yaygındır. Bu bölgede XVIII. yüzyılda ortaya çıkan Müridizm hareketi tüm Kuzey Kafkasya’nın İslamlaşması ve milli birliklerinin bu çatı altında inşa edilmesinde çok önemli roller üstlenerek Ruslara karşı verilen bağımsızlık savaşlarının itici gücü olmuştur.

Kuzeybatı Kafkasya’ya İslamiyet doğu ve orta Kafkasya’dan daha geç tarihlerde girebilmiştir. Bu bölgede İslamlaşma XIII. yüzyılda Kırımlılar ve daha sonraki yüz yıllarda Osmanlıların çalışmaları ile gerçekleşmiş ve XVIII. yüzyılın sonlarında tamamlanabilmiştir. Kuzeybatı Kafkasya’da Kaberdey ve Besleneyler dışında kalan bölgeler her ne kadar İslam’dan haberdar olmuşlar ise de daha sonraları Ferah Ali Paşa’nın başarılı çalışmalarıyla İslamiye’ti gönülden benimsemişlerdir. Hasan Paşa’nın 1810 yılında tüm Çerkes kabilelerinden aldığı ahitnameler ile İslam Dini Kuzey Kafkasya’nın resmi dini haline gelmiştir.

İslamiyet’in Kuzey Kafkasyalılar tarafından kabul edilmesinin en önemli sebebi; hiç kuşkusuz Kafkas insanının karakteri ile İslam esaslarının uyuşması idi. İslamiyet dünyanın en çok etnik unsurunun bir arada yaşadığı Kuzey Kafkasya’da yerleşmesi, bazı önemli sonuçları da beraberinde getirmiştir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz;

* Halk, Hristiyanlıkla harmanlanmış çok tanrılı eski dinlerinden ayrılıp en son din olan İslam ile  şereflenmişlerdir.

* Kuzey Kafkasya kavimleri arasında çekişme ve düşmanlıklar son bulmuş, İslam bu coğrafyada barış, huzur ve adaletin anahtarı olmuş ve halklarının etnik mozaiği İslam kardeşliği ile pekişmiştir.

* İslam coğrafyası son derece jeopolitik ve jeostratejik önemi olan bir bölge kazanmıştır.

* Yüzyıllar boyunca Ruslara karşı verdikleri bağımsızlık savaşlarına İslamiyet yeni bir ivme kazandırmış ve sıcak denizlere inme politikalarını uygulamada Rus’yayı yıpratarak İslam dünyasının kuzey cephesinden parçalanıp dağılmasına engel olmuştur.

Kuzey Kafkasya’nın İslamlaşmasının yukarıda belirtilen sonuçları dikkate alındığında bugün başta Türkiye olmak üzere İslam dünyasını oluşturan tüm devletlerin;

* Kafkasyayı Müslüman yerel etnik halklardan arındırma esasına dayalı tarihsel Rus resmi politikalarının yüzyıllardır hiçbir değişime uğramadan aynen devam ettiğini unutmamaları,

* Kafkasya’nın İslam medeniyeti coğrafyasının bir parçası olarak kalabilmesini sağlamak için, İslam ülkelerindeki dini ilimler ile ilahiyat fakülteleri ile din işleri teşkilatlarının bölgedeki dini kurumlarla işbirliğini acilen hızlandırmaları,

* Kur’an ve Sünnet’e uygun olarak doğru bir dini hayatın tesisi ve uygulanması için bölgedeki kültür ve eğitim hizmetlerine destek vermeleri,

Hayati öneme sahiptir.

Eğer bu faaliyetler ihmal edilecek olursa ulus devlet sürecini sinsice uygulamaya sokan Rus’ya tarihi amacına ulaşacak ve ne yazık ki, Kuzey Kafkasya, Endülüs’ün akıbetiyle karşı karşıya kalacaktır.

Çalık Rusya’sı ve Sovyetler Birliğinin mirasçısı Rusya Federasyonu döneminde de Kuzey Kafkasya yine bugün hilal ve haçın mücadelesine sahne olmaktadır. Haçın taraftarları tarihteki başarısızlıklarını ve Kuzey Kafkasya’nın Müslümanlığa geçişini hazmedememişlerdir. Kuzey Kafkasya Müslümanlarının yüzyıllardır maruz kaldıkları katliam, soykırım, sürgün ve baskıların asıl sebebi de bu tercihleri olmuştur. Günümüzde Hristiyan misyonerlerin bu bölgedeki faaliyetlerine karşı ne yazık ki İslami çalışmalar yetersiz kalmaktadır. Eğer dünyadaki Müslüman kardeşleri bu kahramanlar diyarına gerekli desteği verirler ise hilalin şavkı Elburuz’un zirvesinden Kuzey Kafkasya’ya daha canlı yansıyacak ve bölgeyi kıyamete kadar İslamın nuru ile aydınlatacaktır.

 

(Yılmaz DÖNMEZ)

Not : Kaynak Mustafa ÖZSARAY’ın “Çerkeslerin İslamlaşması Kitabı.

 

Bir Yorum

  1. Çerkesler’in sosyal yaşam dokusu ile islam’ın hangi kuralları uyum içindedir?Açıklama getirirseniz aydınlatıcı olursunuz sanırım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu