Anavatan TarihiKafkasya Haberleri

PRUSYA’DAKİ ÇERKESLER

Bir Çerkes savaşçı grubunun ilginç hikayesi...

2 Ekim 1850’de, Kafkas Atlı Dağlı Tümeni’nin binicileri olan on Kabardey Çerkes, Rusya-Prusya sınırını geçti. İsimleri Bakmirza NAFANO, Nabi MALBAHO, Sholokh GOBZAKO, Geranduka Khapo, Omar KUAFO, Magomed PASMANO, Aisa MIDO, Khaku KHUARTO, Moussa ve Jambot ERKENO idi.


Kafkas Atlı Dağ Tümeni, Varşova’daki Polonya Krallığı’nda konuşlanmış Rus ordusunun askeri bir birimi idi. 1849 Macar seferinden döndükten sonra geçici olarak küçük Skierniewice kasabasında durmuştu. Bu sırada Rus ordusunun bazı bölümleri Macaristan’da devrimin bastırılmasında rol aldı. O sırada birliğe Osetyalı Müslümanlardan Yarbay Musa Kundukhov tarafından komuta ediliyordu. Çerkeslerin bir kısmı birlikten izinsiz ayrılmıştı.  Ayrılmalarının nedeni, onlardan biri olan Bekmurza Nafono’nun açıklamasına göre, komutanlarının yurttaşlarına yaptıkları hakaretler ve dayak atma olaylarıydı.

Ayrılan Çerkesler Prusya güvenlik görevlileri ile karşılaştılar. Prusya jandarmasına ellerinden geldiğince Kafkasya’dan Kabardey’den geldiklerini ve Prusya’da «iyi insanlar ve iyi bir kral» olduğunu duyduklarını ve bu nedenle onun hizmetine girmek istediklerini açıkladılar.

Ancak Çerkesler, Rus İmparatorluğu ile Prusya Krallığı arasında, her iki tarafın da kaçakları ve suçluları birbirine iade etmek zorunda olduğu bir anlaşma olduğunu bilmiyorlardı. Bu nedenle, komşu kasaba Inowroclaw’da, bir Prusya subayı olan Rothmistr von Ilov ve bir Dragon birliği tarafından karşılandı. Bakmirza Nafano’un Lehçe dilinde birkaç kelime bildiği ortaya çıkınca Lehçe bir tercüman getirtildi ve Dağlıların silahlarını bırakmaları istendi. Zayıf Lehçe bilgisine rağmen, Nafano yine de “zırh” (silah) kelimesini anladı ve von Ilov’a kendisinin ve arkadaşlarının silahsızlanmayacaklarını bildirerek kendilerinin Berlin’e gönderilmelerini talep etti. Elinden geldiğince Prusyalılara, ülkelerine Prusya kralına hizmet etmek amacıyla geldiklerini bir kez daha açıkladı. Ama Nafano konuşurken, Dragonlar bir avuç yeni gelenin etrafını sarmıştı bile…
Sonunda çatışma çıktı, ardından kılıçlarını ve hançerlerini çeken Çerkesler komşu Kruslevice çiftliğine giden yola doğru geri çekilmeye başladı. Dragonlar peşlerinden koştu, kısa bir göğüs göğüse mücadele oldu. Bunun sonucunda bir Prusya askeri hançerle bıçaklandı ve bir başka iki kişi de kafa ve elleri doğranarak yaralar aldı. El ele dövüşe dönüşen çatışma, Çerkeslerin Kruslevitsy’ye geri çekilmesi süresince devam etti. Bu çatışmalar sırasında Aisa Mido, Khaku Huarto öldürülürken, Sholokh Godzoko, Geranduko Khapo ve Musa Erkeno da yaralanarak esir düştüler. Geri kalanlar Jambot Erkeno, Bekmurza Nafano, Nadi Malbakho, Omar Kuafo ve Mohamed Pasmano çiftliğin eteklerinde bir ahıra yerleşti. Onları teslim olmaya ikna etmeye çalıştılar, ancak hiçbir şey işe yaramadı, yanıt olarak silah sesleri gelmeye devam etti. Olayları aktaran materyaller bu bölüm hakkında şöyle diyor: “Bu evden açılan ateşle Daragon Karl Matthias sağ kalçasından yaralandı… Çerkesleri yakalamak için askeri komutanlık tarafından çiftliğin binaları ateşe verildi ve Çerkeslerin çekildiği bina hariç hepsi yandı. O gece böyle geçti.”

Ertesi sabah, olay yerine bir piyade müfrezesi geldi. Askerler Çerkeslerin derme çatma tahkimatına saldırdı ve ateşe vermeyi başardı. Saldırı sırasında bir asker öldürüldü, bir asker de yaralandı. Mahkeme belgeleri şöyle yazıyor: “Ev ele geçirildikten sonra içinde iki ölü Çerkes ve iki yaralı (Nabi Malbakho ve Omar Kuafo) bulundu” …
Hayatta kalan Çerkesler Bekmurza Nafano, Nadi Malbakho, Sholokh Gobzako, Geranduka Khapo, Musa Erkeno, Omar Kuafo 20 Ocak 1851’de Bromberg şehrinde jüri önüne çıktı. Dava dosyasında, “tüm sanıkların İslam dinine mensup oldukları ve Kafkasya’da bulunan Kabardey’den oldukları belirtildi. Nafano 26, Khapo 30, Malbakhov 31 ve geri kalan üçü 19 yaşındaydı.”

Savunma tarafında avukat Wolf vardı. Sanıkların sorgusu tercümanlar aracılığıyla yapıldı. Soruları Almanca veya Lehçe dile getirdiler, sonra bu soruları sanıklar için Çerkesce veya Rusça’ya çevirdiler. Sürecin heyecan yaratması ve çok sayıda insanı toplaması nedeniyle kargaşa çıkmaması için adliye binası askerlerce kordon altına alındı. Mahkeme salonu tıklım tıklım doluydu ve zarif giyimli hanımlar, ziyaretçi kamarasının ön sıralarında oturuyorlardı.
En çok ilgi çeken şey, Çerkes avukat Wolf’un, şair Byron’ın ruhuyla geleneksel Avrupa Rus korkusuna ve Kafkasya’nın gururlu oğullarına romantik imgelerle övgüde bulunarak, “Ölen tüm dragoların çatışmalarda hayatını kaybeden diğer Çerkesler tarafından öldürüldüğünü” söylemesiydi. Yani mahkemede tek bir katil bile yoktu. Dragonlar ve silahşörler de bunu doğruladılar. Dağlıların kendilerinden İnovroclaw’a götürülmeyi talep ettikleri ve tüm bu yolu sadece bir jandarmanın eşliğinde geldikleri ve böylece barışçıl niyetlerini dile getirdikleri vurgulandı. Çatışma ise Çerkesleri silahsızlandırmaya kalkıştıklarında ortaya çıkmıştı.

Avukat Wolf’a göre, “sanıklar yerel yasaları ve dili bilmedikleri için, Prusya ceza hukukuna itaat edemezler ve masum olarak tanınmalıdırlar”. Aynı zamanda, onları tam olarak haklı çıkarmak da istemedi, çünkü bu durumda Rusya’ya iadeleri gerekiyordu.

Sonuç olarak mahkeme, Çerkesleri, emrin yerine getirilmesi sırasında iktidarın temsilcisi olan silahlı kuvvete karşı direnmekten suçlu buldu ve her sanığa kalede iki yıl hapis cezası verilmesini teklif etti, ancak diğer suçlamalardan beraat etmelerini önerdi. Mahkeme, karar verirken, soruşturma ve duruşma sırasında tutukluların iyi hallerini de dikkate aldı. «Bu karar tüm tarafları tatmin etti. Sanıklar, cezanın içeriği kendilerine tercüme edildiğinde ve cezanın onurlarını lekelemeyeceği kendilerine açıklandığı zaman büyük sevinç gösterdiler. Bir bahane üretilmesinden başka hiçbir şeyden korkmuyorlardı, çünkü bu durumda Rusya’ya gönderileceklerdi ki bu onlar için, birçok kez tekrarladıkları gibi, ölümden daha korkunç olurdu. ”

Sanıklara verilen cezanın çekileceği yer Danzig şehriydi. Bu esnada, “Kafkasya Büyük Kabardeyden gelen ve 30 yaşında olan tutuklu (Çerkes) Nadi Malbacho’un 27 Haziran 1851’de garnizon revirinde akşam 20.00’de gastronomik ateş nedeniyle öldüğü” tespit edildi.

Bromberg sürecinin diğer aktörlerinin kaderi, Karl Stücker’in “Türkiye ve Çerkesya’da Ahlak ve Gelenekler” kitabı Rusça’ya çevrilip Nalçik’te yayınlanana kadar bilinmiyordu.
Batı Kafkasya’da kaldığı sırada Stücker, Muhammed-Emin’e Avrupa modeline göre piyade birlikleri düzenlemeyi üstlendiği dönemde ilginç bir görüşme ve tanışma yaşadı. Stücker bunu şöyle anlatıyor: “… tanıdık olmayan, heybetli bir Çerkes yanıma geldi ve beni dostça bir şekilde Almanca olarak selamladı: “Guten Morgen, mein Freund, wie geht es?” (Günaydın arkadaşım, nasılsın?). Suskunluğumdan sonra yüzümdeki şaşkınlığı fark ederek kendini Mützenbecker olarak tanıttı. Burada asıl adının Musa Bey olduğunu belirtmek isterim… Bu sırada prens geldi ve bana Mutzenbecker’in Prusya’dan geldiğini ve yurdunu korumak için aceleyle buraya intikal ettiğini söyledi.”
Büyük olasılıkla bu Bromberg Davası sürecindekilerden biri Musa Erkeno’ydu. K. Stücker tarafından anlatılan Musa Bey’in hikayesi, bazı detaylar dışında Bromberg Davası materyallerinden öğrendiklerimizle tamamen örtüşüyor.
Bu hikayeden Çerkeslerin mahkemeden sonra Danzig şehrine gönderildiğini öğreniyoruz. Bir süre sonra şehre özgürce girme hakkını aldılar ve yerel sakinler için egzotik bir cazibe merkezi haline geldiler. Musa Bey, Stückker’e “Burada her şey Çerkesya’daki gibiydi” diyor, “Hiçbir handa veya meyhanede herhangi bir ödeme yapmak zorunda değildim. Ayrıca bayanlardan birçok davet ve birçok cazip hediye aldım. Hatta bizi bir ticaret gemisiyle İstanbul’a götürmek için gizli tekliflerde bulundular, ancak bunu nezaketle her seferinde reddettik, çünkü Prusya kralına sadık kalmak ve cezamıza mukabil hizmet etmek istiyorduk… ”
Musa Bey, özgürlüğünü kazandıktan sonra Berlin’e gitti ve Prusya Kralı IV. Friedrich Wilhelm ile bir görüşme yaptı. Kendisine ve yoldaşlarına kişisel silahlarının iade edilmelerini istedi. Bu istek reddedildi, ancak bir teklif yapıldı: kraliyet ahırlarında hizmete girmek. Bu teklifi kabul etti ve biraz para kazandıktan sonra Berlin’den İngiltere’ye, oradan da İstanbul’a gitti. Musa Bey, Kırım seferi sırasında binbaşı olarak Türk hizmetine girmiş ve hizmet sona erdikten sonra Muhammed-Emin’e bir Prusyalı subayın hizmet ettiğini öğrenerek Çerkesya’ya dönmeye karar vermişti. Stücker, Muhammed-Emin’e, kendisini Karadeniz kıyısındaki dört askeri tahkimatın komutanı olarak atamasını tavsiye etti. Muhammed-Emin bu tavsiyeye uydu: Musa Bey dört garnizonun komutasını aldı ve ayrıca “ilçelerden birinin hakimi olarak atandı.”
_______________________________
Kaynak: https://www.livekavkaz.ru/index.php?newsid=15727

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu