Araştırma/AnalizKafkasya Haberleri

HATAJUKO VALERİ: “ANA DİLİ KORUMAK DEVLETİN ÖNCELİKLİ GÖREVİDİR”

Hatajuko Valeri’nin Çerkesçe yaptığı ve Youtube’de yayınlanan bir video konuşması ÇDP Genel Başkanı Faruk Arslandok tarafından çözümlenerek kendi Facebook sayfasında yayınlandı. Bu önemli konuşmayı Arslandok’un sayfasında yer alan takdim yazısıyla birlikte aşağıda  aynen yayınlıyoruz.
***
Aşağıdaki metin, Kabartay Balkar Cumhuriyeti İnsan Hakları Derneği Başkanı Hatajukue Valera’nın birkaç gün önce yayınladığı Çerkesçe videoda yer alan konuşmasının, üslubuna sadık kalınmaya çalışılarak yapılmış Türkçe çevirisidir.
Valera bu konuşmasında, Çerkes dilinin, kültürünün ve ulusal varlığının karşı karşıya olduğu olumsuz gelişmeleri ve büyük sıkıntıyı anlatıyor. Konuşmasının sonunda da Çerkes Halkına bu olumsuz gelişmelere ve sıkıntıya karşı, kuvvetli bir vurguyla, birlikte mücadele çağrısında bulunuyor.
Bu konuşmayı dinlediğimde; 2018 yılı Ağustos ayında Rusya Federasyonu Dil Yasası’nda Valera’nın sözünü ettiği değişiklik yapılacağı sırada, Ankara’da yapılan ve istisnasız bütün kurumların, formel, in formel yapıların (hatta Rusya’daki bir kısım halkların diaspora temsilcilerinin de) katılıp desteklediği toplantı aklıma geldi. O toplantıda alınan kararlar bilemediğimiz (öğrenemediğimiz) nedenlerle hayata geçirilmemiştir. Eğer anavatan dışında ilk defa bu kapsayıcılıkta birlikteliği sağlayan o toplantıda alınan kararlar hayata geçirilebilmiş olsaydı, Valera’nın bugün yapmış olduğu çağrıya uygun birliktelik ve birlikte mücadele yaklaşımı o gün ortaya çıkabilirdi diye düşünüyorum.
Faruk Arslandok
***
Valera’nın yaptığı video konuşmasının deşifresi şöyle:
RUSYA FEDERASYONU DİL YASASI DEĞİŞİKLİĞİNDEN SONRAKİ GELİŞMELER
Bugün konuşmak istediğim konu Çerkesce (Adıǵabze) üzerine olacak; Çerkescenin hayatımızdaki yeri, karşı karşıya olduğu sorunlar, dilimizin okullarda, devlet dairelerinde kullanılışı…
Bu konuyu ele almak istememizin nedeni; bu konuda çok soruya muhatap olmamız. İki yıl öncesine gidersek, sizler de biliyorsunuz, Rusya Federasyonu dil yasasında değişiklik yapılmıştı. Bu değişiklikle Çerkesceyi zorunlu olmaktan çıkarıp, seçmeli hale getirdiler. Bu yasa değişikliği yapılırken bizler, Kabartay Balkardakiler, Rusya’da yaşayan diğer halklarla birlikte buna karşı çıktık. Sesimizi yükselttik. Bu yasa değişikliğinin olumsuz olduğunu, bu değişikliği kabul etmediğimizi ortaya koyduk. Yine bize çokça soruluyor, Çerkescenin karşı karşıya olduğu sorunların (tehlikenin) çözümü için ne yapmak gerekiyor? Devlet (Kabartay Balkar Cumhuriyeti) ne yapmalı diyorlar. Malum, bunların üzerinde öteden beri konuşuyor, görüşlerimizi dile getiriyoruz. Faaliyetlerimiz, görüşlerimiz sosyal medyada, internet ortamında yer alıyor. Hepsi meydanda. Ancak, konuyu bir kez daha ele almanın yararlı olacağını düşündük ve bu konuşmayı yapıp önünüze koyma gereği duyduk.
Söze şöyle başlamak istiyorum; bu konuyla ilgilenen ve dikkatle takip edenlerin anlamaması mümkün olmayan bir gerçek var: Çerkesce her anlamda, hayatımızın içinde, devlet dairelerinde, okullarda, iş yerlerinde oldukça seviye kaybetmiş vaziyettedir. Sokağa çıktığınızda Çerkesce konuşanların azaldığını hemen görüyorsunuz. Bize soranlar oluyor, ”Çerkescenin birlikte okutulduğu ana okulları var mı, çocuklarımızı oraya gönderelim” diye. Bunu takip edip araştırdığınızda öyle bir şey olmadığı ortaya çıkıyor. Bunlardan anladığımı, bu işin niye böyle olduğunu, bu şekilde devam ederse nereye varacağımıza ilişkin görüşlerimi ifade etmek istiyorum.
Şimdi sözünü etmek istediğim husus iki yıl önce Federal Yasada yapılan değişiklik ve o değişikliklerle Çerkescenin zorunlu olmaktan çıkarılıp, seçmeli hale getirilmesidir. O zaman yapılan itirazların bir kısmını kısaca hatırlatmak istiyorum; ‘’Bu yasa Rusya Federasyonu Anayasası’na aykırıdır. Bu yasa Cumhuriyetlerin anayasalarına aykırıdır. Daha önce alınan kararlara aykırıdır.’’ Federal yasada yapılan değişikliğin birinci yılında, geçen yıl 1 Ekim tarihinde Nalçik’de bir konferans düzenlemiştik. Bu konferansa, burada kendilerine söz vermede öncelik tanınan, bu işle ilgilenen, öğretmenler, yazarlar, şairler, aksiyonerler (aktivistler), politikacılar, toplumsal konularda çalışanlar katılmışlardı. Burada konuşanlar geçen bir yıldaki gelişmeleri değerlendirdiler. Konferansa katılan hükümet temsilcileri bu bir yıl içerisinde 1.300 kişinin anadili olarak Rusca’yı seçtiklerini önümüze koydular (söylediler). Katılımcılar çocukların Çerkesce eğitim öğretimine ilişkin bir program olmadığını ifade ettiler. Konferansta bu konuda devletin sorumluluğu olduğu (olması gerektiği) yönünde görüş belirttiler, tebliğler sundular, kararlar alındı. Orada alınan kararlar doğrultusunda beş kişilik bir komisyon kuruldu. Görevleri konferansta alınan kararları Kabartay Balkar Cumhurbaşkanı Kokue Kazbek’e iletmekti. Ayrıca bu konferansta konuşulanların ötesinde yapılması gerekenleri de ileteceklerdi. Bu kişiler konferansa katılmış ve iyi tanınan, bilinen kişilerdi: Hure Felix, Gubej Cantemir, Xetın Kuçmeze, Şeşen Muayed ve bir de ben (Hatajukue Walera). Konferansın üzerinden geçen bu bir yıl boyunca biz (komisyon üyeleri) sürekli olarak Kokue Kazbek’in yardımcıları ile danışmanları ile randevu almak üzere görüştük. Bizimle görüşecek mi, ne zaman görüşecek? Diye sorduk. Onlardan sürekli ‘’görüşecek’’ cevabı aldık. Bugün yarın derken bu zamana kadar bir görüşme gerçekleştiremedik. Bir yılı geçti. Ben artık bizimle görüşeceğine, görüşmek istediğine de inanmıyorum. Bunun nedeni sanıyorum bundan sonra söyleyeceklerimle anlaşılacaktır.
Bizim şimdi gördüğümüz, aldığımız haberlerden anladığımız, Çerkesce yerine Ruscayı seçenlerin sayısı her sene artıyor. Okul yöneticileri, öğretmenlerin (eğitmenlerin) bir bölümü (yarısı) anne babalara çocuklarınız Rusçayı seçerse daha rahat ederler mesajı veriyorlar. Bunu çok aleni söylemeseler de bu yönde mesaj verdiklerinin haberlerini alıyoruz. Kısaca bir iki cümle ile belirtmek gerekirse; Federal yasada yapılan değişiklikten sonra Kabartay Balkar’da Rusçanın anadil olarak seçilmesi her geçen gün daha da artmaktadır. Buna karşılık bizim cumhuriyetimizin üzerine düşen çalışmaları yapmadığı kanaatindeyiz.
BAĞ MERYEM OLAYI VE ONUN KARŞILAŞTIĞI DURUM
Bize çokça soruyorlar, Gimnazyumda (Orta Eğitim Kurumu) çalışan Bağ Meryem neden okuldan ayrılmak zorunda kaldı diye. Bu konuyla ilgili olarak da burada çok fazla söz söylendi, değerlendirmeler yapıldı. İnternet sitelerinde de, gazetelerde de çok şeyler yazıldı. Yine de bu konuda çok soru geldiği için birkaç cümle söylemek istiyorum. Gimnazyumda olanları, bunları niçin ortaya koyma ihtiyacı duyduğumuzu sizlere kısaca hatırlatmak istiyorum. Üç yıl önce bir grup anne baba bizimle buluştu, “İsmimizin deşifre edilmesini ve ortaya çıkarılmayı istemiyoruz; çünkü bizim çocuklarımız o okulda okuyor ve onlara rahat vermezler ama orada şunlar oluyor” dediler. Birçok Çerkes ve Balkar’ı toplayıp, baskıyla Çerkesce ve Balkarca okumak istemediklerini söylettiler. Bunlar ikiyüz onbeş kişi olarak başladı. Biz bunun detaylarını (iç yüzünü) öğrenmek için araştırma yaparken Meryem ile tanıştık. Meryem’den başka eğitimciler de ortaya çıktılar ve “böyle uygunsuz gelişmeler yaşandı” dediler. Ancak, orada yaşanan bu uygunsuzluğu, bu büyük ayıbı doğrudan kamuoyunun önünde açıkça ortaya koyacak Meryem’den başka kimse çıkmadı. Meryem’in olayının başlangıcı bu şekilde oldu. Çocukların üzerinde baskı kurup “Çerkesceyi seçmezseniz daha iyi olur” şeklindeki yönlendirme yasadışıdır. O tarihte henüz Federal Dil Yasası’nda sözünü ettiğimiz değişiklikler de yapılmamıştı. Bu işin başlangıcı bu olaydır. Oradan başladı. Onun dışında, okulun müdürü Janbora Alime birçok noksanlığı, olumsuzluğu olduğu için birkaç defa devletin yöneticileri, eğitim bakanı tarafından sorgulanmış biri. Bu duruma şahit olan çok sayıda kişi de var. O zaman bir varlık gösterememişti. Onu da soranlar oluyor, “İş durumu ne oldu, hala çalışıyor mu?” diye. Size bununla ilgili şunları belirtmek isterim. Bu işin sorumluluğunu taşıyan yöneticilerle birkaç defa görüştük. Sözün gelişi Kokue Kazbek yönetiminin yöneticilerinden Kodzokue Muhammet birkaç kez bize ‘’onunla ilgili karar verildi, bugün yarın işine son verilecek’’ diye söyledi. Bir kere değil, birkaç defa söyledi. Bunu söylerken Şeşen Muayed de yanımdaydı, o da şahittir. Ama bu kişi görevinde ve bize de neden hala çalışıyor diye soruyorlar. Ben burada açmak istemiyorum ancak bu konuda bir görüşüm var. Kanaatimce beni dinleyenlerden çok kişi de bunun nedenini anlıyor.
Bize çok kişi soruyor, “Bağ Meryem’in işi ne oldu” diye. Meryem’in başına gelenler, ona yapılanlar, bizim cumhuriyetimizin Çerkesceyle ilgili meselelere nasıl yaklaştığını somut olarak ortaya koyuyor. Meryem bir eğitmen ve 30 yıldan fazladır bu işi yapan bir öğretmen. Sadece öğretmen de değil, eğitim metodları yazmış, onları düzenlemiş biri. Okuldan ayrıldıktan sonra 3 tane kitap yayınladı. (Walera kitapları gösteriyor.) Bunlar “Çerkes (Adıǵe) Oruateleri (söylenceleri), “Çerkes Ḣohları (Duaları)”, “Ṩhalıkue Oruateleri (Söylenceleri). Bunların dışında 4. kitabını da yazdı, hazırladı, yayınlanması bekleniyor. Bizim görüşümüze göre Bağ Meryem gibilere, üretken, yürekli, Çerkes ruhu taşıyanlara yalvarıp, fazlaca taltif ederek, kendilerine yakışan maddi olanakları tahsis ederek çalıştırmak gerekir. Meryem’in işi ile ilgili önceden söylediğim şeyi tekrarlıyorum: Onun başına gelen, ona yapılanlar, bizim devletimizin, cumhuriyetimizin bu işe bakış açısını, yaklaşımını gösteriyor.
TARİHSEL DEĞERLENDİRME VE DOKSANLI YILLARDAKİ GELİŞMELER
Yine çok kişi “peki ne yapmamız gerekiyor” diye soruyor. Onun dışında bununla ilgili ortalıkta pek çok laf dolaşıyor. Şu anda Çerkesce ile ilgili gelişmeler ve Çerkescenin içinde bulunduğu zafiyet hepimizi düşündürüyor. Benim de söylemek istediğim bunlar, yapılması gerekenler, izlenmesi gereken strateji. Şöyle başlamak istiyorum…
Tarihin derslerine, tarihi örneklere bakalım. Diğer halklar, uluslar bu tür sorunlarını nasıl çözümlemişler buna bakalım. Birileri bize, Çerkesceyle ilgili meselelerin, gelişmesinin, korunmasının sorumluluğu ailelere, anne babaya aitmiş gibi, bu toplumun işiymiş gibi empoze etmek istiyor ve bunu kabul ettirme peşindeler. Benim görüşüme göre, bunu hiçbir şekilde kabul etmememiz gerekiyor. Bunu söylerken ana babalara bir sorumluluk düşmediğini söylemek istemiyorum. Ana babalara da, topluma da çok iş (sorumluluk) düşüyor. Bizim anne babaları yönlendirmemiz, toplumda bunu anlamayanlara anlatmamız gerekiyor. Bu herkesin anlayacağı bir şeydir. Ancak, bunu (bunun sorumluluğunu) anne babaya bırakırsak, topluma bırakırsak dilimizi hiçbir şekilde koruyamayız. Dönüp bir tarihe bakalım, devletler neden var? Neden devletler kurulmuş? Hiç kimse bana bir örnek gösteremez bugün bizim karşı karşıya olduğumuz türden sorunları anne babaların, toplumun kendi içinde çözdüğünü. Başka insanların (ulusların) bu sorunu böyle çözdüğüne ilişkin hiçbir örnek yok.
Bir bakalım devletler niye kuruluyor. Devletlerin kurulmasının birkaç nedeni var; Uluslarını, vatanlarını koruyabilmek için v.b. En önde gelen nedenlerden birisi dillerini, kültürlerini korumak içindir. Devletler bunun için kuruluyor. Devleti olmayanlar ise bu sorunu çözemiyorlar. Söz gelişi Yahudileri örnek göstermek istiyorum. Binlerce yıl büyük belalar, sıkıntılar yaşadılar, rahatsız edildiler. Varlıklarını, kültürlerini, dillerini korumak için yapmadıkları şey kalmadı. Ancak buldukları tek çözüm, “devletimizin olması lazım, devletimiz olmazsa olumlu bir sonuca ulaşamayız” oldu. İşte şimdi devletlerini kurdular.
Birkaç örnek daha vermek istiyorum. Sözün gelişi Türkiye’de yaşayan kardeşlerimiz daha iyi anlayacaklardır. Atatürk’ün yönetimi zamanında Türkçeyi temiz hale getirmek için, Türkçeyi istedikleri düzeye getirmek için onların yaptıkları da belli; onu devlet işi olarak ele aldılar. Devlet kararıyla ve gücüyle, alfabeyi değiştirmemiz lazım, dili arındırmamız lazım diye ele aldılar. Türkçe, genç nesille yaşlı nesil birbirini anlayamayacak düzeyde değişim geçirdi, fazla buldukları kelimeleri tasfiye ettiler.
Rusya’daki değişim ve değişiklikler başladıktan sonra Baltık Cumhuriyetlerinde olanlar hepimizin gözünün önünde yaşandı. Bizim dilimiz devlet dili olmalı, bizim dilimiz tekrar değerini bulmalı diyerek devletin işi yaptılar ve dillerini istedikleri düzeye getirdiler.
Bizim de Kabartay Balkar’da böyle bir deneyimimiz var, doksanlı yıllarda burada yaşanan gelişmeler, dille ilgili, onun devlet dili olması konusunda. Başlangıç sınıflarının Çerkesceye dönüştürülmesine ilişkin çalışmaların nasıl olduğu, nasıl yürütüldüğü konusunu, gelişmeleri çok iyi biliyorum. Bunların tam içinde yer aldım. Size o günleri hatırlatmak istiyorum. Rusya’da değişim başladığında, Xase güçlü bir şekilde kurulduğunda, ilk önce el attıkları işlerden birisi Çerkesceye ilişkin konulardır. Bu konuda yapılan konuşma, istişare ve çalışmalarda varılan sonuç Çerkescenin devlet dili olmasıdır. Çerkescenin devlet dili olması için Xase’nin oluşturduğu projeyi parlamentonun önüne koymuştuk. O zaman bizim parlamentoda iş yapabilen birkaç tane milletvekilimiz vardı. Biz de onların arkasında duruyorduk (destekliyorduk.) Büyük bir güç oluyorduk. Nalo Zaur önderliğinde öyle bir grup vardı. Onlar bu konuda bastırdılar ve Çerkescenin devlet dili olmasını kabul ettirdiler.
Devlet dili olmasının anlamı nedir? Okullarda doğru düzgün bir şekilde okutulması konusunun güçlü bir şekilde hayata geçmesi, öncelikli olarak radyo, televizyon, gazetelerin Çerkesceye daha fazla zaman ve yer ayırmaları, en az ikiye katlanması gerekiyor diye ortaya koyduk. Öte yandan okullarda başlangıç sınıflarının ilk yol olarak Çerkesceye dönmesi gerekiyor diye ortaya koyduk. Üniversitede Çerkes Dili Bölümüne yirmi kadar kişi miydi okumak için alınan tam hatırlamayabilirim, bu sayının en az elli kişi olması gerekir dedik. Başlangıç sınıfları Çerkesceye dönerse en yüksek eğitim düzeyinde üniversiteye hazırlığı hedeflemeli dedik. Böyle devlet kararları olunca işlerin nasıl yürüdüğünü anlatmak istiyorum. Söz gelişi Losten Valodya üniversitenin yöneticisiyken onun yanına gittik. Biz böyle olması gerektiğini düşünüyoruz; Çerkesce Bölümüne girecek kişi sayısının en az elli olması, uzman eğitimcilerin başlangıç sınıfları için böyle şeyleri hazırlayıp geliştirmeleri gerekir dedik. O da bize, “Şu günde gelin. Ben bu konudan sorumlu olanları, buna katkı sunacak olanları toplayacağım, o gün siz de gelin” dedi. Söylediği günde rahmetli Şogen Leonid başkanlığında gittik. O zaman bizim kurduğumuz komisyonun, Xase’nin thamadesi (başkanı) oydu. Gittik, Losten talebimizi ortaya koydu; ‘’Bunlar Çerkesce Bölümü’nün alması gereken kişi sayısının bundan sonra en az elli kişi olması gerektiğini, onların çoğunun genç olması gerektiğini, başlangıç sınıflarının eğitmenlerini hazırlamamız gerektiğini söylüyorlar’’ diye önlerine koydu. Katılımcılardan bazıları, “vallahi bilmiyoruz ki bunlar olur mu olmaz mı” diyerek gönülsüz ve işi sürüncemede bırakmaya yönelik konuşmalar yapınca, onlara şunu söyledi; ‘’Bu devlet işidir (kararıdır), bu böyle bir karardır, buna itiraz istemiyorum. Bunun ötesinde konuşma istemiyorum. Size şu güne kadar da süre veriyorum. Sen şu rayonu alıyorsun, sen şunu alıyorsun, gidip okulları dolaşıyorsunuz, konuşuyorsunuz, buraya bu sene girecek en az elli kişiyi seçiyorsunuz.’’ diyerek kararlılığını ortaya koydu. Bunun üzerine, yapılması gerekenleri tam da onun söylediği gibi yerine getirdiler. Öte yandan başlangıç sınıflarında Çerkesce ile eğitime başladılar. O zaman kitap yoktu, prevideni dediğimiz matematik kitabı yoktu. Öncelikli yol diyerek, Rusça yazılmış kitapları olduğu gibi Çerkesceye çevirmeyi bir yol olarak seçiyoruz diye karar aldık o zaman. Thağapso Hajismel‘di o zamanki eğitim bakanı. Hajismelin o zaman yaptıkları, becerisi, o zaman gösterdiği yiğitliğin sınırsız olduğunu düşünüyorum. O şekilde, Şogen Leonid’in çevirileriyle yola çıktık. Okullarda başlangıç sınıflarından iki ayrı sınıf açıldı, birisi Çerkesce, birisi Rusca. Bir yıl dolduktan sonra komisyon olarak gittik dolaştık, nasıl oldu, bu uygulamanın bir yıllık sonuçları ne gösteriyor, daha başka ne yapmak gerekir diye incelemelerde bulunduk. İşte öyle başlayıp yürümüş oldu bu iş.
Devlet yaklaşımıyla ilgili başka bir örnek: O zaman da bazı anne babaların çocuklarını Çerkesce okutmak istemediklerini okulların bazı yöneticileri söylüyorlardı. Gidiyorduk bunu söyleyen okullara, o anne babaları buluyorduk, ne oldu kardeşim diyerek güzelce konuşuyorduk. Neden böyle söylediklerini anlamak için. Çoğunun söylediği şuydu; ‘’Okulun yöneticisi böyle söyledi”, “bazı öğretmenler söyledi”, “Çocuklarınız Ruscayı iyi öğrenemezler böyle Çerkesce ile başlarlarsa” “bizim görüşümüze göre, bunu istemeyin” diye bize söylüyorlar (yönlendiriyorlar)” diyorlardı. O durumda biz ne yapıyorduk; Güzelce Hajismel’in yanına gidiyorduk. İşte kendisi hayattadır, Allah uzun süre önümüzde bulundursun. Onun yanına gidip sorunu aktarıyorduk, “Hajismel, şu köyde, şu okulun yöneticisi böyle işler (yönlendirmeler), uygulamalar yapıyor” diye söylüyorduk. Hajismel o rayonun başkanını ve okulun yöneticisini çağırıyordu, bizden birini de davet ediyordu. Onlara söylediği şuydu; ‘’Ne oldu kardeşim (sıt kahuar sikueş)? Niye anne babalar size bu tür talepler iletiyorlar. Anne babalar biz kendi dilimizle okutmak istemiyoruz, Ruscayı seçiyoruz diyorlarsa, bu şekilde bir duruş gösteriyorlarsa, bunu anlamıyorlarsa bunun kusuru sizdedir. Siz gereği gibi anlatmadığınız, anlamalarını sağlamadığınız için, gereği gibi konuşmadığınız, rahatınıza gelen bir yol tutturduğunuz için böyle oluyor.’’ diye bizim yanımızda söylüyordu. ‘’Çalışmak istiyor musunuz istemiyor musunuz? Çalışmak istiyorsanız bundan sonra bana böyle sözler duyurmayın. İşte yasa, Çerkesce devlet dilidir. Bir daha böyle sözler duymak istemiyorum.’’ diyordu.
İşte böyledir devlet işi, devlet yaklaşımı. Bu bizim deneyimimiz, ben bunu çok anlamlı bir deneyim olarak görüyorum. Daha sonra ne olduğunu hepiniz biliyorsunuz, hepsini kapattılar. Olması gereken, söz gelimi 3-4 yıl geçtikten sonra, defalarca dile getirdiğimiz gibi o uygulamaların üzerinde konuşmak, değerlendirmek üzere konferanslar, o konudan iyi anlayan eğitmenler, yöntem uzmanlarının katıldığı konferanslar yapılıp neyi başarabildik, neyi başaramadık diye değerlendirmeler yapılması gerekirdi. O zaman kitaplar, söylediğim gibi Rusca’dan tercüme edilmişti, başka kaynak yoktu. O kitapları da yavaş yavaş orijinal hale getirmek gerekiyordu. Bizim kültürümüzü, tarihimizi içeren, bize dayanan kitaplar üretilmesi gerekiyordu. O uygulamaların gösterdiği (verdiği ders) şudur. O zamanın eğitmenleri yaşıyorlar, inşallah onlara da söz verip, onları da konuşturacağız. Biraz önce de söyledim, sınıfın biri Rusça, biri Çerkesce olarak başlıyordu diye. O uygulamanın gösterdiği şu oldu; Süreç ilerleyip, fizik kimya gibi konulara gelindiğinde onun gibi eğitim konularını Çerkesce okumaya başlayan çocukların daha iyi kavradıkları görüldü. Bu işin o zaman bozulmasının nedeni, devletin tutumunun (yaklaşımının) değişmesi, konunun devlet işi olmaktan çıkarılması olmuştur. Xase bu işin kuvvetli bir takipçisi, koruyucusu olarak başlamıştı. Xaseyi bozdular, dağıttılar, Xase kalmayınca, Rusya’da doksanlı yılların sonunda yaşanan gelişmelerle cumhuriyetler etkisizleştirilince, egemenlikleri kalmayınca, hükümet kurma olanakları kalmayınca, Bunlar olduktan sonra bu iş de bozuldu.
DAHA SONRAKİ GELİŞMELER
Bu konuda söylemek istediğim şu; Bütün dünyadaki örnekler ve bunların yanı sıra bizim burada doksanlı yıllarda yaşadıklarımız devlet yaklaşımının manasının ne olduğunu gösteriyor. İşte devletin sorumluluğunu terk etmesiyle (sorumluluğu üzerinden atmasıyla) olanlara bakın. Biraz önce de yukarıda söyledim Üniversitenin Çerkesce Bölümüne okumak üzere en az elli kişi alınmaya başlamıştı. Zavoçni dediğimiz kurumda okuyanlar 20-25 kişiye ulaşmıştı. Yüksek standartlı eğitimi hedefleyen başlangıç sınıfları açılmıştı. Onların hepsini kapattılar. Çerkesce Bölümüne 3-5 kişiden fazla kişinin alınmadığı yıllar oldu. O hale gelmişti. Başka yüksek standartta eğitim vermek üzere açılan Pemıno dediğimiz kurumu kapattılar. Bu sene on yedi kişi aldılar. Üniversitenin yöneticilerini takdir etmek istiyorum; bu kadar güçsüzleşmiş olmasına rağmen bu kadar insan almaları takdir edilmelidir. Bu ortamda bu da çok değerlidir. Bu sene on yedi kişi alabildiler Çerkesce Bölümüne. Biliçiliçe dediğimiz yerde hazırlanıyordu başlangıç sınıflarında Çerkesce eğitimde okutulacaklar. Onların hepsini kapattılar. Şimdi tam olarak radyo, televizyonlarda ayırdıkları zamanın ne kadar olduğunu tam olarak söyleyemem; ama o da çok azalmış, üçte bir oranına düşürülmüş durumda. Çerkesce gazete haftada 3 gün çıkabiliyor artık. Bütün bunlar gösteriyor ki bizim bugün en öncelikli stratejimiz, en öncelikli olarak ortaya koymamız gereken şey bunun devlet işi haline getirilmesidir. Bundan Kabartay Balkar Cumhuriyeti devlet yönetimi sorumlu olmalı, en öndeki görevi bu olmalıdır. Onu yerine getirmeyecekse varlığının bir anlamı yoktur. Jirinovski gibiler, bu cumhuriyetlerin varlığına gerek yoktur, bunları lağvetmek (ortadan kaldırmak) gerekir diyorlar. Bu görevleri yerine getirmeyeceklerse, o zaman onların söyledikleri gerçekleşmiş oluyor.
Konuşmamın sonuna gelirken şöyle bir konuya daha değinmek istiyorum. O yönde sorular var. Diğer ülkelerde yaşayan kardeşlerimiz burada dil konusundaki gelişmeleri yakından takip ediyorlar ve soruyorlar. O yasayı (Federal Dil Yasası) değiştirirlerken Putin’e de mektuplar yazdılar, ellerinden geleni yaptılar. O yapılanları değerli buluyorum. Onlardan çok kişi bize soruyorlar; ‘’Başka ülkelerde yaşayan bizlerin, bu uygulamalara karışmamız, bununla ilgili konuşmamız, yaptıklarımız uygun oluyor mu?’’ diye. Bununla ilgili söyleyeceğim; Elbette uygun oluyor (awue sıtımi kozeğır.) İnsani işler ile ilgili, kültürle ilgili işler konusunda burada (Anavatanda) olan gelişmeler ile ilgili konuşmanız, görüş belirtmeniz, tavır koymanız her haliyle uygundur (yararlıdır.) Bu Rusya’nın kendi yasalarına göre de uygundur. Rusya’nın Federal Yasası’nın 99. Maddesi var, yabancı ülkelerde yaşayan insanlarımız ile ilgili. Rusca söylersek Satescisvika diye bir yasa. O yasaya göre yabancı ülkelerde yaşayan Çerkesler de Rusya’nın insanıdır, Rusya’nın Satescivinikidirler. Ancak Rusya hükümetinin bazı yöneticileri var bunu kabul etmek istemeyen, engellemek isteyen. Ama durum (gerçek) böyledir ve her yönüyle Rusya’nın yasasına uygundur. Böyle bir konuyla (işle) ilgili olarak, yabancı ülkelerde yaşayan Rusların söz söylemesi, müdahil olma hakkı gibi, bizim kardeşlerimizin de buna ilişkin konuşmaya, tekrar söylüyorum kültüre, insani işlere (insan haklarına) ilişkin konuşmaya, müdahil olmaya her yönden hakkı vardır (uygundur).
ÇERKES HALKINA ÇAĞRI
Son olarak söylemek istediğim şudur: Şimdilerde anavatanda dille, Çerkes dili ile ilgili gelişmeler (yaşananlar) 10 yıl daha böyle giderse… Üzerinde konuştuğumuz, çocukların okutulması, eğitilmesi ile ilgili okullardaki faaliyetler, toplumda bu işin yararına ilişkin var olan bakış ve gelişmeler 10 yıl daha şimdiki gibi giderse bu işin dönüşü olmaz. Ki böyle düşünen yalnız ben değilim, bu işten iyi anlayan eksperler, analistler var ve sosyoloji de böyle olacağını gösteriyor. 10 Yıl daha böyle giderse Çerkesce bilmeyen bir yeni nesil gelecektir. Bizler, belli bir yaşın üstünde olanlar, biz yine Çerkesce konuşmaya devam ederiz ancak, bizim söylediğimizi anlamayan yeni nesille tanışmamız çok uzak değil.
Ancak, benim görüşüme göre bugün yine de çok geç değil. Bunu geçirmeden var olan gücümüzü, var olan kaynaklarımızı birleştirip bu işi canlandırmamız gerekiyor. Bu işi, bizim Kabartay Balkarın da, Rusya hükümetinin de önüne koyup, bütün dünyada da gündeme getirip sürekli canlı tutmamız gerekiyor. Hepsinden önce kendi insanımızı bilinçlendirmemiz gerekiyor. Kendi insanımıza anlatmamız gerekiyor. Kültürümüzle, dilimizle, ulusal varlığımızla ilgili karşı karşıya olduğumuz bu büyük sıkıntıyı anlatmamız lazım.
Şimdi rica ediyorum (yalvarıyorum/sınıvol’eu’) buna bir şey katabilecek olanlar, her yönden, sözle veya başka türlü katkıda bulunabilecek olanlar bu işe el atın. Sesimizi çıkaralım. Tartışma (istişare) yapalım. Her yönü ile üzerinde konuşalım. Bugün birçok imkan var. İnternet ve var olan iletişim ortamı öyle imkanlar veriyor. Rahatlıkla üzerinde konuşabiliriz. Bununla ilgili konuşmaya katılmanız için hepinize çağrıda bulunuyorum. Biz asaletimize vurgu yaparak çokça söylüyoruz. Öyle konuşan çok insanımız var; Çerkesler şöyle idi, Çerkesler dünyada güçlü olarak yaşadılar, yiğit idiler, şöyle var olmuşlardı, şunu başarmışlardı diyerek, onunla asalet vurgusu yaparak, onunla yükseklik taslayarak öyle konuşuyoruz. Biz bizim önümüzden gidenlere samimiyetle layık isek, onların uğruna kanlarını akıttıklarına, uğruna can verdiklerine samimiyetle inanıyorsak, bugün de bizim yiğit olmamız lazım. İşte bugün bizim uğradığımız durumla ilgili ben hiç abartılı bir şey görmüyorum, bizim yiğitlik göstereceğimiz gün bu gündür. Bizden sonra geleceklere, ‘’Vallahi işte bunlar bu doğrultuda yürümemiş olsalardı, şu zamanda şu işlerimize el atıp yüceltmeseydiler Çerkeslerin işi çok kötü olacaktı. Onlardan razıyız, önümüzden gidenler yiğit insanlardı.’’ dedirtmemiz lazım.
Allah bize bunu başarmayı nasip etsin.

2 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu