YazarlarYılmaz Dönmez

Bugünkü Adige ve Abhazlar dil olarak neden birbirlerini anlayamıyor?

12075023_10207715203221140_3878512548244883206_nDil bir ulusun simgesidir ve tek başına olmasa da dil bir etnik birliğin en önemli ve belirleyici özelliği sayılır.

V.İ.Abayev bu konuda şöyle yazıyor; “Dil insan faaliyetleri arasında en çok yönlü olanıdır. Dili şöyle tanımlayabiliriz, bir halkın dili onun sözcükler, kavramlar ve gramer sınıfları ile genelleşmiş ve tespit edilmiş tarihsel deneyimidir. İnsan yaşamında bir şekilde onun diline yansımayan hiçbir özellik, husus, karanlık ve kuytu bir yer yoktur. Her sözcük ve kavram, tarihi içeriği açıklandığında en değerli delil ve belge sayılır ve eskiliği açısından en eski maddi kültür anıtlarına bile rakip olabilir.” Dillerin akrabalığı, oldukça karmaşık gramer ve fonetik karşılaştırmalar yoluyla tespit edilir. Fakat dil tarih içinde gelişen ve değişen bir olaydır. Bu yüzden de köken itibariyle akraba olan diller uzun zaman içinde birbirinden çok farklı şekillere girebilir. O nedenle diller bugünkü durumlarına göre değil, tarihsel köken birliği ilkesine göre sınıflandırılır. Örneğin; Almanca, İngilizce, Farsça, Tacikçe ve Osetçe akraba dillerdir ve Hint-Avrupa dilleri ailesine mensuptur. Oysa tarih içinde bu diller oldukça farklı şekillerde ve yönlerde gelişim ve değişim geçirdiklerinden bu gün bu dilleri konuşanlar birbirlerini anlayamazlar.

Bugün dilleri, Kafkas dillerinin aynı alt grubuna ait olsa da Abhazlarla  Adigelerin dil olarak anlaşabilmesi imkânsız hale gelmiştir. Dolayısıyla diğer bazı Kafkas dillerinde de aynı olayı görebiliriz. Kafkas dillerinin üç alt grubuna ait dilleri konuşanlar bugün birbirini anlayamazlar.

Bu durumu, bütün dilbilim Dünyasında oldukça kabul gören 1950’li yıllından itibaren anadilin ayrı dillere ayrıldığı zamanı belirlemek için Amerikalı dilbilimci M.Swodesh’in önerdiği  “Glatto Kronolojik veya Leksik İstatistik” yöntemle izah edebiliriz. Bu yöntemin başlıca ilkeleri ve kuralları şunlardır.

  1. Arkeoloji kazısında istenilen bölümüm yaşı radyoaktif karbon izotopunun sabit parçalanma hızına göre nasıl tespit edilebiliyorsa, dillerde görülen morfem parçalanması kuralına dayanarak anadilin zaman içinde ne kadar derinde bulunduğu da aynı yolla tespit edilir.
  2. Bütün dillerde evrensel ve insanlığın geneline ait kavramları ifade eden sözcük dağarcığı oldukça yavaş değişir.
  3. Söz konusu ana sözcük varlığının değişme hızı, yani bu varlığın korunma yüzdesi bütün diller için aşağı yukarı aynı olup bin yılda % 85 olarak tespit edilmiştir.

İlk baştaki sözcük varlığının % 85’i bin yıl sonra da eskisi gibi işlevini sürdürüyor ise bu durumda ikinci bin yıllık süre içinde aynı korunma katsayısı, ikinci bin yılın başı itibariyle kalmış olan % 85’in % 85’ini oluşturacaktır. Başka bir değişle, dilin 2000 yıllık gelişme sürecinde muhafaza katsayısı % 72 olacaktır.

Bugünkü Abhazca ve Adıgece eskiden tek bir dil olan anadilden ayrılmış iki dildir. (S.A.Starostin, Batı Kafkasya’da anadilin yaklaşık olarak M.Ö.2.bin yıl ile 1.bin yıl arasında bölündüğünü tahmin etmektedir. Dolayısıyla M.Swodesh’in formülüne göre M.Ö.2.bin yıl ile 1.bin yıl arasında bu bölünme gerçekleşmiş ise aradan geçen binlerce yıllık zaman diliminde Ahbaz ve adigelerin dil olarak birbirlerini anlamamaları gayet doğaldır.

Kuzey Kafkas dil ailesine mensup Abhazca ve Adıgecenin aynı anadilden türemiş ve zaman içinde değişime uğramış olması,  Adıgelerin Kafkasya’nın  otokton (yerli) halkı olması teorisini kanıtlaması anlamına gelir. Çünkü Kafkas dillerini konuşan halklar Kafkasya’nın en eski sakinleridir ve bu halklar köken olarak birbirine bağlıdır. Akademisyen G.A.Melikişvli şöyle yazıyor: “İber-Kafkas dillerini konuşanlar en eski çağlardan beri Transkafkasya ve Kuzey Kafkasya topraklarında yaşıyorlardı. Bilim adamları bunun aksini gösteren ve İber-Kafkas grubundan olmayan kavimlerin Kafkasya’nın en eski sakinleri olduğuna işaret eden bir kanıta sahip değillerdir.”

Aynı tezi savunan B.A.Kuftin de arkeoloji çalışmalarında edinilen kanıtların Kafkasya’da eskiçağlardan beri büyük çaplı bir etnik değişime işaret etmediğini yazmış, eskiden beri bu bölgede kültürel gelişmelerin aralıksız devam ettiğini ve yerel nitelik taşıdığını belirtmiştir.

Böylece Adİgelerin kökeni sorusunu genel olarak Kafkas etnik dünyasının oluşum sürecinden ayırmaksızın bir arada ele alırsak M.Ö.3.bin yılda ve hatta daha önce, yani taş devrinde artık otokton Kafkas etnik kitlesinin varlığından bahsetmiş oluruz.

 

Yılmaz DÖNMEZ

Kaynak:  Ruslan BETROZOV (Çerkeslerin Etnik Tarihi.)

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu