Yazarlar

Hayat Sorgulaması.

6a64f112156769dfc10548633591183eSorgulanmamış bir hayat, gerçek bir hayat değildir. Öyleyse ilk önce kendi hayatımızı sonrada yıllardır bize dayatılan modern kültürü sorgulayalım. İnsanoğlu fıtratına uygun olan hayatı yaşamak zorunda olduğu halde, modern kültür insanı özünden koparabilmek adına her türlü alternatif hayat şekillerini dayatıp sahte cennetler önüne sürmektedir. Modern kültürde madde insan için amaç haline getirilip, hayatın olmazsa olmazları olarak dayatılırken, Rabbin insana sunduğu hayat sisteminde ise madde sadece hayatın araçlarıdır. Örneğin modern hayat için barınma ihtiyacı, ancak güzel inşa edilmiş malikânelerde yerine getirilirse insan mutlu olabilir. Yani insan bu hedefi yerine getirebildiği ölçüde değerlidir. Oysa şerefli olan insan içinde yaşadığı sürece mekânlar değer kazanır. İçinde insanın yaşamadığı ikamet alanları köhneleşen, harabeye dönen ve anlamını yitiren mekânlardır. Buna göre mekân insana hizmet ettiği sürece anlamlıdır. Aslında insanların bedenleri de insana hizmet için var edilen araçlardır. Yani esas olan beden değil, insan hayatıdır. Modernitede insan dış görüntüsü ile kendini ifade edebilir. Moda ve türevleri de bu yüzden ortaya çıkarılmış olgulardır. İnsan bu doğrultuda tükettiği sürece değerini artırabilir. Ne kadar dış görüntü mükemmelleşirse insan o denli değerli olacaktır. Halbuki olması gereken kişilik ne kadar gelişirse insan o kadar mükemmel hale gelebilmelidir. Yani aslolan görüntü değil içeriktir. İnsandan beklenen kendisine araç olarak verilen bedeni kullanarak kulluk imtihanını başarabilmesidir. Dolayısıyla kulluğun olmadığı insan normları asla değerli değildir.  İnsanı yaratan Allah, insanın fıtratına uygun olan hayatı insana göre planlamış, bu plana göre yaşaması içinde ona kutsal kitaplar, yani hayatın rehberleriyle yön vermiştir.

İnsanlık kendine Allah dışında Rabler (yön verenler) aradığında işte sonuç karşımızda; kangren olmaya başlamış toplumsal hayatlar!. Kimi zaman sahte ilahlara kulluk, kimi zaman sapık ilişkiler, kimi zaman aile faciaları, şizofren hastalarca katledilen aileler, ulusçu anlayışın getirdiği kardeş kavgaları, mezhep yüzünden çıkan kavgalar, uyuşturucuyla sahte cennet hayali kuran, kendini öldüren gençler, huzur evlerinde kendi kaderine terk edilen anneler/babalar, serbest ilişkiler sonucu yetimhaneye  terk edilen bebekler, geçim sıkıntıları sonucu cinnet geçirip dağılan aileler, kreşlerde anne ve baba sevgisinden yoksun büyüyen bebekler, giderek sevginin kayıp olduğu, gelir adaletsizliğinin egemen olduğu ve haysiyetin parayla ölçüldüğü vicdansız bir dünya… ve çocuklar için yalnızca kazanmak, birinci olmak için yarış halinde oldukları eğitimden uzak sadece maddeye erişebilme amacının hakim olduğu bir öğrenim hayatı… Ticaretten tutun da insan ilişkilerine kadar güvenin yok olduğu her an herkesin herkese kazık attığı ve bunun normal sayıldığı güvensiz, kalpsiz bir dünya…

Oysa Allah, kitabında müminleri tarif ettiğinde, insan, o kadar kişilik sahibi bir formatta anlatılır ki kimse, işte olması gereken insan profili bu olmalıdır diye düşünmeden kendisini alamaz. İşte bu insan profillerinden bazıları Kur’anda şöyle yer almaktadır.  . “Onlar ırzlarını korurlar, yalnızca eşleri hariç”,  “ölçtükleri zaman adaletle ölçerler” , “haklı bir neden olmaksızın bir cana kıymazlar”, “onlar akrabaları olsa dahi yalan yere şahitlik yapmazlar”, “emanetleri ehline verir”, “kardeşini kendi nefsine tercih eder”, “verdiğini başa kakmaz ve Allah için kazandığından ihtiyaç sahiplerine infak eder”, “zalime, iyiliğe engel olana, hakikate tecavüz edene, günahkara ne kadar zengin olursa olsun, ne kadar soyca üstün olursa olsun ve ne kadar nüfusça kalabalık olursa olsun itaat etmezler”.

Bize anlatılan bu profilden Allah’ın terbiyesinden kendimizi uzak tuttuğumuz sürece başımıza gelen musibetlerden yakınmaya hakkımız yok. İnsanlar istiyorlar ki Allah işimize karışmasın, ailemize karışmasın, yönetimimize karışmasın, eğlenmemize karışmasın. Peki neyimize karışsın? Eğer bizler kıldığımız namazdan tutun da içtiğimiz çaya kadar Allah’ın terbiyesine kendimizi bırakmıyorsak yasak ağacın meyvesinden tat alıyoruz demektir. İşte o yasak ağacın meyvelerinin ne olduğunu yakinen görüyoruz. Bir sürü suçlarla bezenmiş vicdanını yitirmiş bir dünya…

Bütün bunlara göre nasıl bir hayat yaşamak zorunda olduğumuza vakit geçmeden, ömür sermayesi tükenmeden, kulluk bilinciyle karar verip hem dünyamızı hem de ahretimizi güzelleştirmek zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Rabbim bizlere dünya ve ahrette iyilik ve güzellikler versin, cehennem azabından korusun. (Amin)

(Hağuc) İsmail BÜYÜKYILDIRIM

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu