Araştırma/Analiz

BİZİM BARIŞ ANITLARINA İHTİYACIMIZ VAR

ARSEN KANOKOV
Rusya Federasyonu Konseyi üyesi
Uluslararası Adige Bilimler Akademisi Başkanı

Adler’deki anıt provokasyonunu ele alan bu yazı, halen Federasyon Konseyi’nde Kabardey Balkar Cumhuriyeti Senatörü olarak görev yapan Kabardey-Balkar Cumhuriyeti eski Başkanı Arsen Kanakov tarafından 20 Temmuz 2020 tarihinde kendi Facebook sayfasında yayınlanmıştır.

Uzlaşmacı yaklaşımına paralel olarak öne çıkarttığı ve olumlu yaklaştığı örneklerden bazılarının eleştiriye açık olduğunun farkında olarak okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.  (Editör)

***

Geçen hafta Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkes, Adigey, Krasnodar bölgesi sakinlerinden, bir dizi sivil toplum kuruluşundan ve medyadaki bilindik kişilerden Adlere dikilen anıta yönelik eleştiriler ve sökülmesi yönünde pek çok talep aldım. Özellikle ünlü tasarımcı Artemiy Lebedev’in videosu çok kişiyi kızdırdı. Videoyu izledim ve Rusya yasalarının ihlal edilip edilmediğini belirlemeleri için avukatlara incelettiriyorum. Çıkan sonuçlara göre gerekli yasal önlemlerin alınması için kesinlikle müracaatta bulunacağım.

Bilindiği gibi, 30 Haziran 2020’de Sochi Şehir Meclisi Üyeleri ve Kutsal Triniti Kilisesi rahiplerinin inisiyatifiyle Adler’de Kafkasya Savaşı zamanındaki bir eski kalenin bronz haritasını içeren bir anıt inşa edildi. Bu, gereken izin belgeleri oluşturulmadan, şehir halkının görüşleri alınmadan, Krasnodar ve Sochi Toponomi Komisyonu gibi kurumlarca değerlendirilmeden, tam bir muhasebe ve analiz gerçekleştirilmeden, Rusya Federasyonu halklarının kültürel mirası (tarihi, kültürel, arkeolojik) ile ilgili federal yasa çiğnenerek yapıldı. Şehir Yönetimi konuyu inceleyerek ihlallere hızlı bir tepki verdi ve yasadışı anıt 8 Temmuz’da söküldü.

Rusya’da daha önce benzer olaylar olmuştu. 2016 yılında Petersburg’da, Carl Mannerheim(*) adına bir anma plakası yerleştirildikten 4 ay sonra söküldü. Petersburg sakinleri bu girişime olumsuz tepki gösterdiler ve yerel yetkililer de plakayı sökerek müzeye taşıdı.

Tüm bunlar yasalara uyulmak ve halkın görüşlerinin dikkate alınmak zorunda olunduğunu gösteriyor.

Olay durulmuş gibi görünüyor. Fakat medya alanında büyük bir enformasyon dalgası ortaya çıktı. Konu gazeteciler, yetkililer, blogcular, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının aktivistleri tarafından iki haftadır tartışılıyor. Bazıları aklı başında, bazıları kışkırtıcı, bazıları komplo teorileri ortaya atıyor. Örneğin, ′′Moskova’nın Sesi′′ konuya Türkiye’nin müdahalesinden bahsetti. Bu fikir Polonya gazetesi Wyborcza tarafından ortaya atıldı. Yayınlanan metne bir bütün olarak bakıldığında  kesinlikle Rusya’daki etnik çatışmaları kışkırtmayı hedeflendiği anlaşılabilmektedir.

Ve muhalefet medyasının Adler’deki vakayı ABD’deki anıtların yıkımı ile kıyaslaması, Kafkasya’nın tarihi ve özellikle 19 yüzyılın Kafkas Savaşı hakkında çok zayıf bir farkındalık gösterdiği sözleri şaşırtıcıdır. Bazıları o savaşa “Kurtuluş” diyor; sözde Kafkas köylülerin Prenslerden kurtarıldığını söylüyorlar. Bu durumda, neden Adigey’in yerli nüfusunun sadece % 5’inin yurdunda kaldığı açıklanamıyor; demek ki diğerleri öldü ya da sınır dışı edildiler. Bu arada, Çerkesler iki yüzyıl önce, 16 ve 18’nci yy’ın ilk yarısında Rusya’nın sadık müttefikiydiler. Ortak askeri kamplara katılıyorlardı ve Ivan Grozny’den 1. Petro’ya kralların sadık yardımcılarıydılar. Bunlar uzun zaman önce yaşanan olaylar ve bilmeyenler mazur görülebilir. Ama neden yalanlar, uydurmalar, fanteziler, kışkırtıcı sözler ve videolar üretiliyor? Modern dijital dünyada artık bilgileri kitlelere yaymak çok kolay. Ama bunların sonradan nasıl izah edileceğini de iyi düşünmek gerekir. Nitekim aydınlar, yazarlar, tarihçilerin temsilcileri de dahil olmak üzere Kafkasyalı ağ kullanıcıları gerçek bir internet savaşı veriyorlar. Ancak keşke her şey sadece sanal rakiplerle online yapılan tartışmalarla sınırlı kalsa. Bazı blogcular, sökülen anıtın yerine General Ermolov’un anıtının kurma talebinde bulunuyorlar. Ama Kafkasyalılar için Ermolov sömürgeci bir fatihdir ve örneğin ona doğduğu Orlovshine’de ya da Moskova’da bir anıt yapmak mümkün olsa da, Sochi, Grozni ya da Nalçik gibi nüfusun ondan zarar gördüğü yerlerde yapmamalısınız. Bu, insanların tarihi hafızasına saygının temel göstergesidir.

Kafkas savaşı yaklaşık yüz yıl sürdü. Hem Rus, hem de Kafkas halkları tarafından birçok zayiatın verildiği savaşın süresi, yerel nüfusun direnişinin gücünü gösteriyor. Ve sonunda kırılmış olması, savaşta bir yenilgi olarak kabul edilemez; bu krallığın maddi ve insan kaynaklarına karşı objektif bir imkânsızlığın sonucudur.

Kafkasyalılar ile yüz yüze savaşan büyük Rus şair ve yazarları Puşkin, Tolstoy ve Lermentov savaştan bahsetmediler; ancak rakiplerin yiğitlik ve cesaretine hayran kaldılar, onların sorunlarına empati ile yaklaştılar.

Bu, şu anda ihtiyacımız olan dürüstlüğün, ulusun yüksek kültürünün ve insanlığın asaletinin bir göstergesidir.

Bence şu anda düşünmemiz gereken, durumu düzeltmek ve toplumu bölmeye yönelik girişimleri önlemek için neler yapabileceğimizdir?

Adler’deki anıt için halkın katılımı ile geniş bir tartışma yapılarak karar verilmelidir. Kalenin oluşumunu ortaya çıkarma arzusu varsa, bunu başka bir şekilde yapmanız gerekir; anıt hem Rus askerlerine, hem de topraklarını koruyan Adigelere adanmalı, yani burada ölen herkesi temsil eden bir anıt olmalıdır. 19 yüzyılda isteksizce düşman olan tüm insanlara saygılı bir tonda ifadeler içeren bir yazıt olabilir. Çünkü şimdi 21. yy’dayız, uzun zamandır ne kazanan, ne de yenilen var. Ve biz onların torunları tek bir federatif devlette yaşıyoruz. Ve ülkemizin halkları bu trajik olaylardan sonra milyonlarca kurban verdi: devrim, iç savaş, Stalinist baskılar ve yıkımdan sonra ülkeyi onardılar. Ortak zorluklar, kayıplar, ortak sevinçler ve başarılar bizi sonsuza kadar birleştirdi.

Nalçik’in merkezinde, Korkunç İvan’ın Kabardey eşi Mariya’nın bir anıtı var, üzerinde “sonsuza kadar Rusya ile′′ yazan. Ayrıca ′′Hayat Ağacı′′ anıtı var, Kafkas savaşı kurbanları ve vatandan ayrılmaya zorlanan herkese adanmış. Yine şehre girişte bir dostluk kemeri var, Rusya ve Kabardey-Balkar Birliği’nin 450. yıldönümü için 2007 yılında inşa edilmiş. Bunlar muhtemelen birbiriyle çelişen örgüler, fakat ortak geçmişimizin, tarihi gerçeğin de bir yansımasıdır.

Belki Nalçik’te ve Kuzey Kafkasya ve Rusya’nın güneyindeki diğer şehirlerde, tüm halkların genel tarihi travmasını sembolize eden, her iki taraftan da savaş kurbanlarını daha fazla uzlaştıran bir anıt gereklidir. Yani, bu olayları yeniden düşünerek, duyguları hatırlayarak ve göstererek, kimseyi suçlamadığımızın mesajları verilmelidir. Anıtların kültürel, tarihi ve politik değeri vardır; nüfusun ve yetkililerin, geçmişin bu ya da diğer olaylarına karşı tavırlarını yansıtır. Bizi ayıran hususları ortaya sürmenin ne anlamı var? Bir araya getiren, arkadaş kılan, karşılıklı anlayış ve kardeşliğe yol açan bir şeyleri öne çıkarmak önemlidir.

Örneğin Krasnodar’da birkaç yıl önce Birinci Dünya Savaşı’nda Rusya için savaşan Dağlı ve Kazak kahramanların figürlerinden oluşan bir anıt açıldı. Adigey’de unutulmaz bir tarih oluşturuldu -5 Eylül- Birinci Dünya Savaşı’ndaki Çerkes ve Kazak Savaş Birliği’ni anma günü adında. Yine Maykop ‘un merkezinde dostluk meydanında bir anıt var, Adige şövalyesi ile bir Rus kahramanı figürlerinden oluşan. Bu Adigey ve Rusya’nın birliğini sembolize ediyor.

Uzlaşma simgeleri için daha farklı seçenekler olabilir. Leningrad kuşatmasında bombalar altında tahliye edilen Yahudi çocukları koruyup büyüterek risk alan Adigeler için bir anıt koyabilirsiniz. Önemli olan geçmişi, gelecek oluşturma çalışması için iyi, pozitif iletişim kurmaya yardımcı olacak şekilde, karşılıklı anlayış, arkadaşlık ve kardeşlik için yorumlamaktır; propaganda, yıkım, provakasyon ve kamu bilincini manipüle etmek için değil.

Ülkemizde her vatandaşın ifade özgürlüğü garanti altındadır ve bu büyük bir demokratik başarıdır. Ve bu özgürlüğün ülkemize zarar vermemesini, fayda sağlamasını çok isterim.

_____________

(*) Carl Gustaf Emil Mannerheim (4 Haziran 1867 – 27 Ocak 1951): İsveç asıllı bir aileden geliyordu. 1889’da süvari teğmeni olarak Rus ordusuna girdi. Finlandiya o sırada Rus Çarlığı sınırları içinde yer alıyordu. Mannerheim Rus-Japon Savaşı (1904-1905) ve I. Dünya Savaşı’nda kendini göstererek Rus ordusunda korgeneralliğe ve kolordu komutanlığına yükseldi. 1917’de Rusya’da Ekim Devrimi’nin başlaması üzerine, Rusya’dan bağımsızlığını ilan etmiş olan Finlandiya’ya döndü. Tutucu bir soylu ve monarşi yanlısı olan Mannerheim, Fin İç Savaşı sırasında Bolşevik karşıtı Beyaz Ordu kuvvetlerinin komutanlığını üstlendi (Ocak 1918) ve Almanların da desteğiyle, dört ay süren kanlı bir seferin sonucunda Finlandiyalı Bolşevikleri yenilgiye uğratıp Sovyet kuvvetlerini ülkeden çıkarttı. Aralık 1918’de Finlandiya kral naibi oldu ve cumhuriyetin ilan edildiği 1919’a değin bu görevde kaldı. 1944-1946 yılları arasında da  cumhurbaşkanlığı yaptı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu