Erol Karayel

Hukuk Kisvesinde Darbe: RUSYA’YA YENİ ANAYASA -3-

EROL KARAYEL

Rusya Federasyonu Yeni Anayasası’nda yapılan değişiklikleri etüt etmeye devam ediyoruz.

Putin henüz ilk seçimini kazanıp başa geçtikten iki ay sonra 08 Temmuz 2000’de yaptığı ilk geniş basın toplantısında şu ifadeleri kullanmıştı: “…İkna oldum ki, ortak hedefler üzerinde mutabakat olmaksızın toplumun gelişimi düşünülemez. Ve bu hedefler sadece maddi değildir. Manevi ve ahlaki hedefler de var. Rusya’nın birliğini, halkımızın doğasında var olan vatanseverlik, kültürel gelenekler, ortak tarihsel hafızamız sağlıyor…” [1]

Daha yolun en başında ikenortak hedefler üzerinde mutabakat”, “Rusya’nın birliği”, “manevi ve ahlaki hedefler” ve “ortak tarihsel hafıza” alanlarına yaptığı vurgunun o gün anlaşıldığı gibi masumane olmadığını ilerleyen zamanlardaki uygulamalar ve en son da yeni anayasa düzenlemesini gördükten sonra anladık. Kavramların içi sadece “Slavlara göre” ve “Slavlaştırmak amaçlı” olarak doldurulmaya çalışılıyor.

 BİN YILLIK ORTAK TARİH PALAVRASI

Önceki yazımızda 67/1’in 1. Fıkrasını irdelemiştik, şimdi de hızlıca 2. Fıkrasına göz atalım.

Madde 67/1

 2) Bin yıllık tarihin birleştirdiği Rusya Federasyonu, Tanrı’ya olan inanç ve ideallerini bizlere ileten atalarının anısını koruyarak, Rus devletinin gelişimindeki sürekliliği ve tarihsel olarak kurulan devlet birliğini kabul eder.

Gerçeklerle uyuşmayan bir formülasyon…

Bir kere Rusya’nın federasyon yapısını hiçbir şekilde bin yıl öncesine götüremezsiniz. En iyi ihtimalle Bolşevik Devrimi sonrası 1922’de Sovyet Birlik Cumhuriyeti olduğu döneme kadar götürebilirsiniz. Bundan öncesi imparatorluk, krallık, prenslik, falan-filan ama kesinlikle federasyon değil. Yani günümüzdeki Rusya Federasyonu’nu oluşturan unsurların bin yıllık bir ortak tarihi olmadığı gibi, tam aksine bugünkü federasyonu oluşturan halkların hepsinin ayrı bir tarihi var ve bu tarihlerin de belli dönemleri Ruslarla yapılan çok kanlı savaşları içeriyor.

Bu bir tarafa, Rusya tarihi içinde bile böyle bir birlik yoktur. Mesela Devlet Başkanı Sözcüsü Dmitry Peskov’a “Romanov hanedanı ve onları katleden Bolşevikleri bu bin yılın içinde nasıl bütünleştirebiliyorsunuz” diye sorduklarında Peskov buna bir cevap veremeyerek Anayasa Komisyonu üyelerine sorulması tavsiyesiyle soruyu geçiştirmiştir.[2]

EZDİKLERİ HALKLARA BİR DE TARİH DAYATIYORLAR

Peki bu 1000 yıllık tarih vurgusu nereden çıkıyor?

“Bin yıllık tarihin birleştirdiği” denilirken, bugünkü federasyonu oluşturan Kafkasya’nın, İdil Ural’ın, Kazan’ın, Sibirya’nın v.d. ülkelerin işgali, Rus yöneticilerin topraklarını genişletme savaşları, halklara uyguladıkları barbarlıklar da bu tarihin içinde yer alacak mı? Alacaksa nasıl olacak? Veya görmezden gelinerek Slav eksenli yeni bir tarihe mi biat edilecek?

Bu kirli tarihi, birleştirilmesinden bahsedilen halkların kanıyla yazanların Slavlar olduğu bilinirken, zulme uğramış, toprakları işgal edilmiş halklar nasıl olacak da bu tarihe sahip çıkabilecek?

Hangi aklı başında vatanperver, milliyetperver böyle bir tarihe evet der?

Önerilen tarihin açmazları ortada iken, anayasa maddesinde ifade edilen “birleştirme” nasıl realize olacak?

Ama Putin o kadar gözü kara ve kararlı ki, bu arzusunu anayasaya koyup tüm Rusya Federasyonu halklarına dayatabiliyor? Çünkü zihni hala 18-19. yy’ın sömürgecileri gibi çalışıyor. Batılılar bu konuda level atladı ve çoktan sömürge sonrası döneme geçtiler. Tabii ki vazgeçmediler, yine dünyanın maddi zenginlikleriyle ilgileniyorlar, şirketleri aracılığıyla veya ticaretle yine sömürüyorlar ama hiç olmazsa halkların diline kültürüne, tarihine doğrudan saldırmıyor ve onlara tatmin olabilecekleri bir alan bırakıyorlar. Rusya ise hala 18. yy metotlarını kullanıyor ve kör kör parmağım gözüne hesabı halkları yok etme programlarını artık onları da onaya zorlayarak açıktan yürütüyor.

BİN YILLIK TARİH HRİSTİYAN SLAVLARIN TARİHİDİR

Sorumuza dönersek, peki bu 1000 yıllık tarih vurgusu nereden çıkıyor?

Rusların devletleşmesi en fazla 500 yıl geriye gider. 1000 yıl geride Rus devletine ait bir şey yoktur. Peki ne var? Açıkça söylemiyorlar ama bin yıl öncesine dair tek belirgin olay Rusların Hristiyanlığa girişidir. Hristiyanlık Ruslara Bizanslı misyonerler tarafından getirilmiş,  988’de I. Vladimir döneminde (Normanların kurduğu) Kiev Devleti’nin resmî dini olmuştur. Kinyazlık halinde bölgede yaşayan Ruslar da bu dönemde Hristiyan olmuştur. Ruslar 1500 yılından itibaren devletleşmeye başlamışlardır. Dolayısıyla bu Anayasa maddesi üstü kapalı olarak doğrudan “Slavların Ortodoksluk tarihini” yüceltmektedir.

Bu bağlamda, 2015 yılından bu yana, Rus Ortodoks Kilisesi’nin aktif arabuluculuğu ile ülke çapında “Rusya-Tarihim” isminde 21 tarihsel park açıldığını ve buralarda Slav kahramanların ve Slav tarihinin öne çıkarıldığını da söyleyelim ki Rusların hangi tarihten bahsettikleri anlaşılabilsin.

Kabardey Balkarlı akademisyen Madina Hakuasheva’nın şu pasajı konuyu daha da netleştirecek ve kavramamıza yardımcı olacaktır:

“Çarlık Rusyası’nın emperyal politikasının doruk noktası olarak Rus-Kafkas Savaşı’nın reddedilmesine yönelik izlenen yol, modern neosömürge gündeminin varlığı ve uygulamada olduğu hususunda hiçbir şüphe bırakmıyor.

Bu tavır, benzeri görülmemiş örneklerle açıkça onaylanmıştır:

Çerkeslerin tarihi anavatanı olan Krasnodar ve Stavropol bölgelerinde, Rus-Kafkas Savaşı generallerinin anıtlarının dikilmesi…

Çerkeslerin ve diğer Kuzey Kafkasya halklarının kitlesel imhasına katılan generallerin tarihsel değerlendirmesi tam bir şaşkınlığa neden oluyor. Bu değerlendirmelerin özünde, saldırganlık, militarizasyon ve emperyal despotizme açık bir modern tutum ortaya çıkıyor. Bu yaklaşımla, General Ermolov’un anıtı Kabardeylerin eski ikametgahı Pyatigorsk’un merkezine yerleştirildi ve ana caddeye de onun adı verildi. Ancak bu yeterli görülmedi ki Ermolov’un yeni büyük bir anıtı yine Çerkes halkının temsilcileri ile herhangi bir görüşme yapılmadan bakanlığa yerleştirildi.

Armavir’de, şehrin “kurucu kahramanı” kabul edilen kelle toplayıcı General Zass için dikilmiş bir anıt var.

Krasnodar bölgesi şehirlerinden biri olan Belorechensk’te Çerkes soykırımının ana mimarlarından biri olan General Evdokimov için bir anıt dikilecek.

Çerkes ve diğer Kuzey Kafkasya halklarının toplu katliamı ve şiddetle sınır dışı edilmesinden sorumlu General Lazarev ve diğer cellatlar için de bir anıt inşa edildi.”[3]

Evet görüldüğü gibi, “Bin yıllık tarih” dayatmasının hedefi, halkların milli hafızasını silmek ve yerine slavik içerikli yeni bir tarih kavrayışı yerleştirmektir.

ANAYASAYI VE İKTİDARLARINI KUTSALLAŞTIRIYORLAR

Anayasa maddesine devam edelim.

“…Tanrı’ya olan inanç ve ideallerini bizlere ileten atalarının anısını koruyarak…”

Belirttiğimiz gibi Putin yeni anayasada, “bin yıllık tarih” diyerek Ortodoks Slav tarihine gönderme yaptıktan sonra “tanrıya olan inanç” vurgusuyla da anayasaya ve iktidarına bir kutsiyet atfetmeye çalışmaktadır.

“Tanrıya olan inanç” içeriğinin Anayasaya ilave edilmesini Rus Ortodoks kilisesinin teklif ettiğini okurlarımıza hatırlatalım.[4]

Ve yine biliniyor ki, Müslümanlar ve diğer din mensupları, hem “Rus halkı”  ifadesinin, hem de “Tanrı” sözünün anayasaya alınmasını “başka ulus ve dinlerin yok sayılması” olarak değerlendirmiş ve protesto etmişlerdi.

Gerçekten sormak gerekiyor, Anayasada ifade edilen inanç kimin “Tanrısına olan inanç” ve kastedilen idealler kimlerin “idealleri”dir?

Rusların mı, Çeçenlerin mi, Yakutların mı?

Çünkü bunların hepsinin farklı tanrı anlayışları ve inançları var.

Yakutlar şamandır, tengrileri, inançları farklıdır.

Mesela İmam Şamil’in Allahı ile müşriklerin tanrısı aynı değildir. Onların din adına yaptıkları işgal saldırılarıyla; Şamil’in din adına yaptığı vatan ve özgürlüğünü koruma mücadelesi nasıl aynı olabilir?

Müslümanlar Hristiyanların tasvir ettiği tanrıya kesinlikle inanmıyorlar.

Bakın, Çar II. Aleksandr, Batı Kafkasya halklarının tamamen sınır dışı edilmesi ve ülkelerinin ilhakına ilişkin talebini Kuban Kazak Ordusu Yaver Generali Yevdakimov’a hitaben 24 Haziran 1861 tarihinde yazdığı fermanında nasıl ifade ediyor:

“Şimdi, Tanrı’nın yardımı ile Kafkasya’nın tamamen ele geçirilmesi konusunda sona gelinmiştir. Bundan sonra yapılacak iş, birkaç yıllık yoğun çalışma ile bize düşman olan dağlıları yaşadıkları ülkelerinden sürgün etmek ve buralara sürekli ikamet edecek olan Rus Hristiyan nüfusu yerleştirmektir.”[5]

Görüyorsunuz, yeni Anayasanın “atamız” dediği II. Alexandr, “Kutsal Baba” dedikleri tanrılarından cevaz bularak, bizim halklarımızı topraklarından sürmenin, yok etmenin sarhoşluğunu yaşıyor.

KİMLERİN İDEALLERİNİ BENİMSETMEK İSTİYORLAR

Ayrıca anayasada “ataların ilettiği” belirtilen “ideal” nedir?

Söze gelince “büyük vatan savaşı” v.b. “makul görünümlü” bir takım şeyler söylenerek göz boyamaya çalışılıyor ama ilişkiler, icraatlar ve konular karşısındaki tavırlar gerçek düşünceleri su yüzüne çıkarıyor. Putin açıkça söylemese de onun beğendiği ve heyecan duyduğu ideal, Çar Deli Petro’nun da, İvan Grozni’nin de ideali olan “Moskova – üçüncü Roma”[6] tezidir. Yani, Moskova’nın dünya Hristiyanlığının merkezi olması, Rusların onlara liderlik yapması ideali…

EN YERLEŞİK KÜLTÜRLERİ SÖMÜRGECİLİK

Bunu anlamak için öncelikle Putin’in paradigmasını oluşturan siyasi kültür ve devlet anlayışına bakmak gerekiyor.

Artık herkes biliyor ki Putin tüm güçleri elinde toplamış bir “Veliki Russia” hayal ediyor. Bu maksatla genişleyerek geopolitik gücünü artırmanın yanı sıra, Ortodoksinin Rus devletine katacağı gücü de talep ediyor.

Amerikalı siyaset bilimci Areg Galstyan Rusya’da iki önemli tarihsel olayın devlet düşüncesi ve siyasi kültürün oluşumu üzerinde güçlü bir etkiye sahip olduğunu söylüyor:

“Birincisi 988’deki Bizans modeli Ortodoks Hıristiyanlığın kabulü; ikincisi Rusların 200 yıldan fazla bir süre Tatar-Moğol boyunduruğunda kalması. (…) Rusya’nın geleceği işte bu boyunduruk altında olduğu dönemde şekillendi. Devlet olmanın unsurları olan otokrasi, gücün merkezileşmesi ve askeri kurumların güçlendirilmesi bu örneklerden uyarlandı.”[7]

Galstyan’ın Ortodoksi ile ilgili düşüncelerine geçmeden önce Karl Marks’ın Galstyan’ın sözlerini tamamlayan çarpıcı bir değerlendirmesini de alıntılayalım:

“Moskova Prensliği’nin beşiği, Norman döneminin katı ihtişamı değil, köleliğin kanlı bataklığıdır. (…) Moskova Prensliği, Moğol köleliği gibi iğrenç ve sefil bir okulda doğdu ve büyüdü. Sadece köleliğin ustalığında eşsiz olduğu için güçlendi. Moskova Prensliği bağımsız olduğunda bile bir köle ülkesi olmaya devam etti.”[8]

Marks’ın bahsettiği bu köle psikolojisi Putin dönemi dahil Rus yönetimlerine daima hakim olmuş; o günden bu yana temas kurdukları bütün halklarla hukukunu köle efendi ilişkisi üzerinden tesis etmeye çalışmışlardır.

“MOSKOVA: ÜÇÜNCÜ ROMA”

Bu tespitten sonra Areg Galstyan’ın yazısına dönersek…

Galstyan’ın bahsettiği diğer önemli faktörler Bizans ve Ortodoksi’dir. Şöyle devam ediyor Galstyan:

“ “Moskova: Üçüncü Roma” fikri hala Rus siyasi kültürünün önemli bir ideolojik dayanağı olmaya devam ediyor. Birçok üst düzey siyasetçi, Rusya’nın Bizans İmparatorluğu’nun varisi olduğunu düşünüyor ve bu da onlara göre dünyanın dört bir yanındaki Hıristiyan Ortodoks değerlerini korumak için kutsal misyonu üstlenmek zorunda olduğu anlamına geliyor. 

Geçen yıl (2017), Bizans Kulübü örgütünün Kurucu Meclisi Rusya Dışişleri Bakanlığı Basın Merkezinde toplandı. Kurucular, kulübün amacının “Rusya’yı büyük Bizans medeniyetinin halefi olduğunu doğrulamak” olduğunu belirtiyorlar. Bu kulübün üyeleri, Rusya’nın sadece yasalara ve ekonomiye değil, aynı zamanda maneviyata da önem veren farklı bir ülke olduğunu vurguluyorlar. 

Kremlin’e yakın birçok uzman, Rus siyaseti ve diplomasi faaliyetinin “Moskova: Üçüncü Roma” fikrinin yeniden canlanmasına yol açtığına ve Bizans İmparatorluğu’nun halefi olarak insanların Rusya’ya olan güvenini artırdığına inanıyorlar.”[9]

Putin işte bu fikre sahiplenmekte, Rus kilisesini kendi siyasetine hizmet edecek şekilde yönlendirmektedir. Mayıs 2000’de cumhurbaşkanı seçildikten sonra hemen Ağustos ayında Rus Ortodoks Kilisesi’nin sosyal konseptinin onaylandığı Piskoposlar Konseyi toplantısını yaptırmıştır.[10]

Rus sitesi rambler.ru’da Putin ve sonrasını konu alan makalede yer alan şu bilgi ve değerlendirmeler ufuk açıcıdır:

“Putin’in Ortodoks Kilisesi ile çok iyi ilişkileri var. Gerekirse kiliseye gider, ilahi hizmetlere destek olur. Herkes, 2017’de Aziz Nicholas’ın kalıntıları için yapılan törende Putin’in o tabutu nasıl öptüğünü hatırlıyor. (…)

Sovyetler Birliği’nin eski KGB albayının yaşamında dini faktörün olmadığı bilinmektedir. Ancak yeni dönemde, Rusya’nın ideolojisi milliyetçilik, vatanseverlik, muhafazakârlık ve devlete sadakatle belirleniyor. Din, tüm bu bileşenler için bağlantı halkasıdır. Kremlin, Ortodoks Kilisesi’nin de desteğiyle, tüm bu parçaları bir araya getiriyor ve Rusya’nın yeni ideolojisini oluşturuyor.

Vladimir Putin ve Patrik Kirill, Kızıl Meydan’daki Kuzma Minin ve  Dmitry Pozharsky anıtına birlikte çiçek bırakıyor.

Ortodoksi, Rusya’nın dış politikasında da belirleyici bir rol oynamaktadır. Rusya, bu dinin ülkeleri ve topluluklarını doğal etki bölgesi olarak görmektedir. Rusya için Ortodoksluk doğal bir devam ve bir etki unsurudur.

Dolayısıyla “Putin Rusya’yı üçüncü Roma yapmak istiyor” varsayımının karşılığı vardır. İkinci Roma Bizans ise, Putin’in “üçüncü Roma”sı Bizans’tan daha geniş olmalıdır…”[11]

Nitekim bu yolda önemli bir adım Ekim 2018’in sonunda atılmış ve Moskova Patrikhanesi, İstanbul Patrikhanesi ile ilişkisinin sona erdiğini açıklamıştır. Yani “İkinci Roma”nın kalıntısı olarak gördüğü “Konstantinapol Patrikhanesi”yle yollarını ayırmış ve “Moskova:Üçüncü Roma”yı inşa yolunda dev bir adım atmıştır.

Garip gelebilir ama Kırım’ın işgali de bu “üçüncü Roma” idealiyle doğrudan alâkalıdır. Kırım, Bizans ardıllığının Üçüncü Roma’ya(Moskova’ya) transferi için önemli bir simgedir. Şöyle bir bağlantısı var:

“Altın Orda Devleti’nin egemenliğinden kurtularak merkezi bir Rus devletinin temellerini atan III. İvan’ın Çocuk yaşta evlendiği karısı 1467’de ona tek oğul bırakarak öldü. Hanedanın sürekliliğini güvence altına almak için yeni bir evlilik gereği doğdu.”[12]

Bu tarihi olayın devamını Ortodoks Uzmanları Derneği Başkanı Kirill Frolov şöyle anlatıyor:

“Konstantinopolis düştüğünde Bizans’ın bir parçası Kırım’da kaldı. Hanedandan Theodoro’nun Kırım Prensliği (Mangup Prensliği) hüküm sürmeye devam etti.

Son Mangup Prensi Konstantin Mangup, Sophia Paleolog’un erkek kardeşiydi ve III. Ivan ile evlenmesi için Moskova’ya kadar ona eşlik etti. Moskova’nın Üçüncü Roma olmasını ve Bizans armasını (çift başlı kartal) almasını öneren işte bu Mangup Prensi idi.

Şimdi tekrar Rusya’ya dönen Kırım kutsal bir Ortodoks simgedir. Kırım, Rusya’nın hakkıdır.”[13]

“Üçüncü Roma” fikri Rus emperyalistlerin motivasyon kaynağıdır. Sadece Rusya’yı büyütmeyi hedeflemez, yayılmacı ve hegemonyacıdır da.

“Moskova: Üçüncü Roma” fikrini benimseyenlerin hedefi “İkinci Roma” yani İstanbul ve Boğazlara da sahip olmaktır. Bu hedefin Putin’in kafasında da olduğuna hiç şüphe yoktur. Öncekiler gibi o da her fırsatta Rusya’yı bu hedefe yaklaştırmaya çalışacaktır.

Putin’in siyasi programı popüler Rus şarkıcı Jeanne Bichevskaya’nın “Kulikovo Pole” adlı “hit” şarkısına şu sözlerle yansımış:

“Rusya Sivastopol’a dönecektir,

Kırım Yarımadası tekrar Rus olacak,

Boğazımız, Konstantinopolis’imiz

Ve Kudüs dünyanın barış Mabedi.”

Aynı şarkıcının daha az popüler olmayan “Ruslar geliyor” isimli şarkısının bir dörtlüğü de şöyle:

“Ruslar pagan çağların karanlığından geliyor,

Ruslar bir dizi düşmanı mağlup edip gidiyor,

Ruslar üçüncü Roma’yı özgürleştiriyor,

Ruslar kutsal Kudüs’e gidiyor.”[14]

PUTİN’İN VİZYONU

Valday Tartışma Kulübü 2004 yılında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in himayesinde kuruldu. “Rusya’yı dünyaya anlatma çabası” ile dünyanın ileri gelen siyasetçilerini, düşünürlerini, yazarlarını bir araya getirip tartıştırıyor.

Putin’in 2013 yılı toplantısında verdiği mesajları Moskova Carnegie Centr için analiz eden Lilia Shevtsova Putin ve politikalarını şöyle tasvir ediyor:

“Putin Batı’yı bir sistem, bir düşünme biçimi, bir yaşam biçimi olarak reddediyor. Putin, başkanlık kampanyası sırasında Rus medeniyetinin “tekliği” fikrinden bahsetti. Şimdi amacının ne olduğunu açıklıyor. Bu hedef, öncelikle Ortodoks Kilisesi tarafından “tutturulmuş” geleneksel değerler üzerine inşa edilmiş bir “devlet medeniyeti”dir. 

Peki, otokraside bu “devlet-medeniyetinin” özü nedir? 

Çimento görevi yapan “bağların” doğası, gözümüzü İran’a çevirmemizi gerektiriyor, bu da bizi neyin beklediğine dair bir fikir veriyor. 

Kısacası, liberal demokrasilerle açıkça zıt olan, arkaik, savaşçı, kökten dinci bir otokrasiye dönüşten bahsediyoruz.

O, önderlik ettiği Rus medeniyetinin Batı tarafından kaybedilen Hıristiyan değerlerinin canlanmasını üstlendiğini söyleyerek ona meydan okudu. Dahası sadece Rusya’nın ahlaki standartların bir damarı haline gelmesinden bahsetmekle kalmadı; Putin, Sovyet sonrası alanı “bağımsız bir küresel kalkınma merkezi” haline getirmekten de bahsetti. 

Kısacası, Putin Rusya’nın liberal demokrasilerin rakibi ve Anti-Batı bir ülke olduğu hususunda dünyayı bilgilendirdi.” [15]

Karl Marks daha Çarlık döneminde Rusya hakkındaki teşhisini isabetle koymuştu:

“Moskova’nın siyaseti değişmedi. Moskova’nın sadece yöntemleri ve taktikleri değişti ve değişecek; ancak Moskova’nın siyasetinin -dünyaya liderlik etmek ve ona hükmetmek için- yol gösterici yıldızı değişmez ve değişmeyecektir. Pan-Slavizm, Slav halklarının özgürlüğü ve bağımsızlığını değil, Avrupa’nın binlerce yıl boyunca kültürel çalışmasının yarattığı her şeyin imhasını hedefliyor.”[16]

RUS DEVLETİ İÇİN SÜREKLİLİĞİ OLAN TEK ŞEY SÖMÜRGECİLİK…

Evet Madde 67/1’in birinci fırkasının son cümlesini de gözden geçirerek bu bölümü tamamlayalım.

Bin yıllık tarihin birleştirdiği Rusya Federasyonu, Tanrı’ya olan inanç ve ideallerini bizlere ileten atalarının anısını koruyarak, Rus devletinin gelişimindeki sürekliliği ve tarihsel olarak kurulan devlet birliğini kabul eder.

Maddenin bu bölümü de sadece Slavlara hitap ediyor. Çünkü adı geçen Rus devleti sadece onlara ait. Anayasa’nın bir diğer yeni maddesinde “devleti kuran halk” olarak sıfatlandırıldılar. Bu durumda diğer halklar ise sömürge…

Tarihteki Rus devletlerinin tamamı işgalci ve yok edici olmuştur. Medeni insanlar için övünülecek hiç bir özellikleri yoktur. Rus devletleri diğer halklar için sadece zulmü simgeler. Devletlerinin gelişimi de hep zulümle olmuştur.

Halâ kendisini Rus hegemonyasından kurtaramamış halklardan, soykırım ve sürgün yapmış ülkelerini işgal etmiş talancıların anısına saygı göstermesini beklemek abestir. Çünkü Rus yöneticilerin örnek aldıkları tüm siyasi figürler, halkların anılarında barbar, soykırımcı ve katildir. Ellerinde halkların kanı vardır.

Tatarların şu sözü Rus yönetimlerinin temasta bulunduğu halkların zihnine kazıdığı imajı olanca açıklığıyla ifade etmektedir:

“KOMŞUN RUS İSE BALTAYI YASTIĞININ ALTINDA TUT!”

(Devam Edecek)

NOTLAR:

[1] http://kremlin.ru/acts/bank/22401

[2] https://www.tks.ru/politics/2020/03/04/0004

[3] Madina Hakuasheva, Tarih Dersleri Ne Öğretiyor?, http://www.cerkesfed.org/2020/05/06/tarih-dersleri-ne-ogretiyor/

[4] Patrik Kirill Tanrı’yı ​​Anayasaya sokmayı teklif etti, https://www.gazeta.ru/social/2020/02/01/12939446.shtml

[5] Kafkasya Savaşı ve Çerkeslerin (Adigelerin) Türkiye’ye sürgün edilmeleri hakkındaki Arşiv materyalleri, (1848-1874 ) Cilt 2, Nalçik. “El-Fa” 2003. s. 80-81’den aktaran Samir Hotko. http://www.kafkasevi.com/index.php/article/detail/487

[6] “Moskova: Üçüncü Roma” tezi Moskova’nın Roma İmparatorluğu’nun halefi olduğunu iddia eden teolojik ve politik bir kavramdır. 16. yüzyılın ilk yarısında  Rusya’da ortaya çıktı . “Dünyanın merkezi”ni Rus devletinin başkentine transfer etme düşüncesi ile bağlantılıydı. Tezin sahibi Pskov Eleazarov Manastırı keşişi Filofei olarak kabul edilir.

Bilim camiasında “translatio imperii” olarak bilinen bu fikir ilk olarak eski kaynaklarda ortaya çıktı ve dönemimize kadar geldi. Kabule göre “İlk Roma” “yeryüzündeki yüce gücün taşıyıcısı olan medeniyet”in merkeziydi. Batı Roma İmparatorluğu’nun Barbarların işgali sonucu yıkılmasından sonra Konstantinopolis “ikinci Roma” kabul edildi. Bu felsefe doğrultusunda Doğu Roma İmparatorluğu olarak da adlandırılan Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Parikhanenin de içinde olduğu Konstantinapolis Hıristiyan anlamlarıyla dolduruldu. Evrenin yeni merkezi, günahlarını affettirmek isteyenler için bir hac yeri haline geldi. Fakat “ikinci Roma”yı 1453’te Osmanlı Türkleri ele geçirdi ve Konstantinopolis Hıristiyan otoritesinin odağı olmaktan çıktı. Sonrasında Hristiyanlar için bir soru ortaya çıktı: Dünya Hıristiyan inancının koruyucusu ve destekçisi kim olacak?

Ortodoks halklarının entelektüel ortamında, Ortodoksluğun koruyucusu olan merkezin prototipleri ortaya çıkmaya başladı: Örneğin, Sırplar Belgrad’ı gelecekteki “üçüncü Roma” olarak kabul etti vs. Ancak, 15. yüzyılın ikinci yarısında bu bölgelerin çoğu Osmanlı İmparatorluğu tarafından yönetiliyordu. Tek bağımsız Ortodoks krallığı Rus devletiydi. Zamanla Moğol-Tatar kontrolünden çıktı ve yavaş yavaş güçlü bir merkezi devlet haline geldi.
Philotheus’un mesajının versiyonuna göre, “ilk iki Roma öldü, üçüncüsü ölmeyecek ve dördüncüsü de olmayacaktı”. Hıristiyan dünyanın son liderini tanımlayan bu tez Ruslara cazip geldi ve  “Moskova: Üçüncü Roma” formülü geniş kabul gördü. Üçüncü Roma fikri “güçlendirilmiş ve dünya arenasında politik olarak yer edinmiş” Rus devleti hedefini destekliyordu.

Otokrasi “Moskova: Üçüncü Roma” kavramı üzerine inşa edildi Rusya sadece siyasi bir lider değil, aynı zamanda Ortodoks kilise kanunlarının korunmasını ve ahlakın saflığını korumayı garanti ediyordu.
Ayrıca, Üçüncü Roma’nın statüsü Moskova için Batı Hıristiyan dünyası da dahil olmak üzere bir dizi “evrensel” görev anlamına geliyordu. Hıristiyan inancının savunucusu olarak Rusya, Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı olan Hıristiyanlardan kendini sorumlu tuttu ve bu nedenle, birbiri ardına Avrupa topraklarını fetheden Osmanlı Türklerine karşı aktif bir mücadeleye girişti. (Tatyana Grigoryeva, Tarihçi, https://www.culture.ru/s/vopros/msk-tretiy-rim/)

[7] Areg Galstyan, Rusya artı ABD: İmkansız Görev, https://www.gazeta.ru/comments/2017/12/30_a_11586500.shtml

[8] K. Marx, Enthulungen uber die Geschichte der Diplomatie des 18 Jahrhunderts, Free Press-1858’den aktaran  http://historyukrainian.blogspot.com/2015/08/blog-post_19.html

[9] Areg Galstyan, Rusya artı ABD: İmkansız Görev, https://www.gazeta.ru/comments/2017/12/30_a_11586500.shtml

[10] Ronald Zonca, Putin ve Üçüncü Roma, https://inosmi.ru/social/20161101/238123020.html

[11]  Putin varsa Rusya var https://finance.rambler.ru/markets/39405156/?utm_content=finance_media&utm_medium=read_more&utm_source=copylink

[12] Büyük Larousse, Cilt 12, s. 5996

[13] Ortodoks Uzmanları Derneği Başkanı Kirill Frolov ile röportaj, Красная Весна,

https://rossaprimavera.ru/article/b07dd6d8

[14] https://glavcom.ua/columns/felshtinskiy/334425-voennaja-ekspansija-putina-tolko-nachinaetsja.html

[15] Lilia Shevtsova, Valdai Putin Doktrini, https://carnegie.ru/2013/09/23/ru-pub-53090

[16] K. Marx, a.g.y.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu