Araştırma/Analiz

28 MAYIS 1945 DRAU KATLİAMI

Almanların Kafkasya harekâtı Kafkasya halklarının çok büyük acılar çekmeleri ve tamir olunamayacak kayıplara uğramaları ile son bulmuştur. Bunlardan birincisi ve dünya kamuoyunda en bilineni 1943-1944 yıllarında Karaçay-Malkar ve Çeçen-İnguş halklarının uğradıkları sürgün ve soykırım hareketidir. İkincisi ise, 1942 yılı sonlarında Almanlar Kafkasya’dan çekilirken on beş bin kişilik bir Kafkasyalı mülteci grubunun onlarla birlikte Avrupa ortalarına kadar süren yolculukları ve Avusturya’nın Drau vadisinde gerçekleşen hazin sonlarıdır. İkinci Dünya Savaşının son günlerinde, 1945 yılı Mayıs ayında Drau’da meydana gelen katliamın gelişmesi şöyle özetlenebilir:

Almanlarla birlikte Kafkasya’yı terk eden on beş bin kişilik Kafkasyalı mülteci topluluğu Avrupa’ya doğru bilinmez bir yolculuğa çıkmışlardı. Karanlık bir geleceği, Kafkasya’da kalıp Sovyet zulmüne uğramaya tercih eden bu mültecilerin yüzde altmışını askerlikle hiçbir ilgisi olmayan yaşlılar, kadınlar ve çocuklar teşkil ediyordu. Kafkaslı mültecilerin büyük çoğunluğu işçi, kolhoz köylüsü, küçük memur gibi toplumun alt tabakasına mensup kişilerden oluşurken, içlerinde Kafkasyalıların yetiştirdiği aydınlar, Kızıl Ordu’dan firar eden asker ve subaylar da bulunmaktaydı. Karaçay-Malkar ve Adige mültecilerin büyük kısmı aileleri, anne-babaları ve çocukları ile beraber yola çıkmışlardı. Çeçen-İnguş ve Dağıstanlı mültecilerin büyük bölümü ise bekâr askerlerden meydana geliyorlardı. At arabaları, atlılar ve yayalardan oluşan bu Kafkaslı mülteci kafilesi 22 ay boyunca kendilerini takip eden Sovyet kuvvetleri ile çarpışarak, uzun ve meşakkatli bir yolculuk sonunda Avrupa’ya ulaştılar. Kafkasyalıların bir kısmı burada Almanlar tarafından zorla kuzey İtalya’ya sevk edildiler. Almanlar Kafkasyalı mültecilere yerlerinden kıpırdamadan savaşın sonunu beklemelerini tavsiye etseler de, 1945 yılının Nisan ayında, artık Hitler Almanyası’nın sonunun geldiğini anlayan bir grup Kafkasyalı mülteci Amerikan birliklerinin bulunduğu bölgeye ulaşmak amacıyla Avusturya sınırına doğru yola çıktılar. 1 Mayıs 1945 tarihinde yola çıkan kafile Alp Dağları üzerindeki geçitlerden aşarak, 5 Mayıs günü Avusturya’nın Oberdrauburg kenti yakınlarında, Irchen ve Dellace kasabaları arasındaki Drau Irmağı vadisine ulaştı. Kafilenin önü burada İngiliz ordusuna mensup askerî birlikler tarafından kesildi. İngiliz subayları arasında bulunan NKVD’ye mensup bir Sovyet subayı onlara Rusça hitap ederek şunları söyledi:

“At arabaları ile Kafkas Dağları’ndan Alp Dağları’na kadar uzanan yolunuz burada sona erdi. Artık İngiliz 8. Ordusu’nun Avusturya komutanlığının emri altındasınız. Kanunlara uyunuz ve düzeni koruyunuz!” (Botaş 1993: 7)

SULTAN KILIÇ GERİY

8 Mayıs 1945’te Alman ordularının kayıtsız şartsız teslim olma anlaşması Berlin banliyölerinden biri olan Karlshort’ta imzalandı. Mülteci kafilesinin kaderi artık İngilizlerin elindeydi. Kafkasyalı mülteciler, Kafkas dağlarının eteklerine sıralanıp yaşadıkları yurtlarındaki gibi, Drau Irmağı kıyısına da benzer şekilde sıralanıp çadırlarını kurdular. Atlarını otlamaları için Alp Dağları’nın çayırlarına saldılar. Karaçay-Malkarlılar Drau Irmağı’nın yukarı tarafına yerleşirlerken, Kabardeyler ve diğer Adige kabilelerine mensup mülteciler ile Osetler onların doğusuna kamplarını kurdular. Batı kısmına ise Dağıstanlılar ve Çeçen-İnguşlar yerleştiler. Kafkasyalılar, 1918-1920 yıllarında Sovyet Kızıl Ordusu’na karşı Kafkasya’daki direniş hareketine kumandanlık eden, daha sonra Batı’ya iltica etmek zorunda kalan ve İkinci Dünya Savaşı’nda tekrar onlarla kader birliği ederek, Drau Irmağı vadisindeki bu mülteci kampında aralarına katılan Adige kökenli general Sultan Kılıç-Geriy’i kendilerine başkan seçerek bir mülteci kumanda heyeti oluşturdular. Sultan Kılıç-Geriy’in savaş ve siyaset tecrübelerine ve onun İngilizlerle olan iyi ilişkilerine güvenen Kafkasyalı mülteciler artık güvenli bir ortama kavuştuklarına ve kendilerini iyi bir geleceğin beklediğine inanıyorlardı. Mayıs ayı ortalarında İngilizler kamptaki bütün silâhlara el koyarak topladılar ve Kafkasyalıların mülteci kampı sınırları dışına çıkmalarını yasakladılar. Özellikle kampın başkanı seçilen Sultan Kılıç-Geriy’in silâhlarının da alınması Kafkasyalı mülteciler arasında bir tedirginlik yarattı.

28 Mayıs 1945 günü sabah saat 10’da mülteci kampına gelen bir İngiliz subayı, Kafkasyalı subayları ve sivil liderleri İngiliz ordusu komutanı Feldmareşal H. Aleksander’in bir konferansa davet ettiğini ve onlarla tanışmak arzusunda olduğunu bildirdi. Sayıları 350 kişiyi bulan bütün grup liderleri ve kumanda heyeti, başkan Sultan Kılıç-Geriy ile birlikte kamyonlara doldurularak kamptan çıkarıldılar. Kafkasyalı mültecilere liderlik eden bu kişilerin kamptan ayrılmalarının hemen ardından, kampın etrafı İngiliz askerleri ve tankları tarafından kuşatıldı. Bir İngiliz subayı Kafkasyalı mültecilere hitaben şunları söyledi:

“Kafkasyalılar! Liderlerinizi Sovyetler Birliği’ne teslim ettik. Siz de 3-4 gün içinde teslim edileceksiniz. Düzeni bozmayın. Etrafınızın nasıl kuşatıldığını görüyorsunuz. Kaçmaya kalkışanlar derhal vurulacaktır. Biz Sovyetler Birliği ile müttefikiz. Siz yurdunuza dönmek mecburiyetindesiniz. Sizi geri göndermek de bizim görevimiz.” (Botaş 1993: 113). Sovyetler Birliği’nin eline geçtiklerinde ne türlü işkencelere ve eziyetlere uğrayacaklarını bilen Kafkasyalılar, İngilizlerin bu ihanetini protesto etmek için kampı siyah bayraklarla donattılar ve açlık grevi ilân ettiler.

Yaşlılar, kadınlar ve çocuklar meydanda toplanarak dua etmeye başladılar. Kafkasyalıların içinden pek çokları, Ruslara teslim olmaktansa kurşuna dizilmeyi tercih ettiklerini İngilizlere bildirdiler. İngiliz komutanın emriyle askerler Kafkasyalıların üzerine yürüyerek, onları tanklarla dağıtmaya, ezmeye, hayvanlar gibi tıka basa askerî kamyonlara zorla doldurmaya başladılar. Kaçınılmaz sonu gören ve teslim olmaktansa ölümü tercih eden Kafkasyalıların birçoğu İngilizlerle çarpışarak ölürken, birçoğu da kendilerini Drau Irmağı’nın azgın sularına atarak intihar ettiler. İçlerinden bazıları çoluk-çocuğunu teker teker kurşuna dizip, son kurşunu da kendi başına sıktı. Kaçmaya çalışanların pek çoğu da arkalarından açılan ateşle vurulup öldüler.

Bu insanlık dışı olay karşısında, henüz merhamet hislerini kaybetmemiş bazı İngiliz askerleri bile gözyaşlarına hâkim olamadılar. Bunların göz yumması sonucunda Kafkasyalı mültecilerin bir kısmı Alp Dağları’na kaçıp saklanarak canlarını kurtardılar. Mülteci kampından kaçamayan veya intihar edemeyen Kafkasyalı mültecilerin kamyonlara bindirilerek Sovyetler Birliği’ne teslim edilmeleri 28 Mayıstan 1 Hazirana kadar sürdü. Bu üç gün boyunca 7 bin Kafkasyalı öldü. Sağ kalanlar Kızıl Ordu’ya teslim edildiler. İçlerinden pek azı dağlara sığınarak canlarını kurtarabildiler.

Drau Irmağı’nın kıyıları mültecilerden arta kalan at arabaları, atlar ve eşyalarla dolu idi. Kafkasyalı mültecilerin lideri General Sultan Kılıç-Geriy’in ileride kendilerine faydalı olabileceğini düşünen İngiliz ve Amerikalılar onu kurtarma teklifinde bulunarak şunu önerdiler:

“Her ne kadar Naziler ile işbirliği yaptınız ise de, eğer affedilmeniz için yalvarır ve demokrasilere sadakat yemini ederseniz, Sovyetlere teslim edilmeyecek ve serbest bırakılacaksınız.”

General Sultan Kılıç-Geriy onlara şu cevabı verdi:

“Benim adamlarım cesur askerlerdir. Hür bir Kafkasya için canlarını vermeye hazırdırlar. Benim ecdadım, şeref ve namus uğrunda Rus boyunduruğuna karşı savaşırken şehid oldular. Bu arkadaşlarım ise, gece gündüz benimle aynı mefkûre için dövüştüler. Onların kanı benim kanımdır. Şerefle savaştığımız anlar o şerefi paylaştık. Şimdi de aynı akıbeti paylaşacağım. Milletime ihanet edip, onlar Sovyet NKVD’sinin ölüm

mangaları tarafından idam edilirken, ben burada bir korkak gibi yaşayamam. Bir gün gelecek, sizler de anlayacaksınız ki, Sovyetler sizin hakiki dostlarınız değildirler. Fakat belki o gün iş işten geçmiş olacak. Bugün bu yaptıklarınızla siz de Sovyetler kadar suçlu oluyorsunuz. Bolşevizme karşı muzaffer günlerde, adamlarımla hep bir arada idik. Şimdi onlar ölüme giderken, onları yalnız bırakamam. Başlarında yine ben, kızıl cellatlara doğru yürüyeceğiz. Bu şerefi kimseye bağışlayamam.” (Hızal 1961: 119)

Sultan Kılıç-Geriy ve arkadaşları Sovyet yetkililerine teslim edilerek ölüm yolculuğuna çıkarıldılar. Bir süre sonra onların toptan idam edildikleri haberi alındı. İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde medenî Avrupa’nın göbeğinde, uygar devletlerin gözlerinin önünde işlenen bu insanlık suçundan, ne yazık ki günümüzde pek çok kişinin haberi yoktur. Güney Avusturya’da, Drau Irmağı yakınlarında 1960 yılında dikilen bir anıtta Almanca şu sözler yazılıdır:

“Burada 28 Mayıs 1945’te yedi bin Şimali Kafkasyalı, kadın ve çocukları ile birlikte Sovyet makamlarına teslim edildiler. Ve İslâmiyete olan sadakatleri ile Kafkasya’nın istiklâli ideallerine kurban gittiler.” (Hızal 1961: 122).

Kaynakça:

Botaş, Hamit (1993), Proklyataya Polyana.- Moskva: Novosti.

Hızal, Ahmet Hazer (1961). Kuzey Kafkasya Hürriyet ve İstiklâl Davası.- Ankara: Orkun Yayınları.

________________________

Alıntı: “İkinci Dünya Savaşı ve Türk Dünyası ,Hazırlayan Nesrin Sarıahmetoğlu, İlyas Kemaloğlu, İstanbul-2016”da sayfa 77-93 arasında yer alan Prof. Dr. Ufuk TAVKUL’un “İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA KAFKASYA” başlıklı makalesinin son bölümüdür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu