Yılmaz Dönmez

ULUSAL KAHRAMANIMIZ TIĞUJIKO KIZBEÇ’İN ŞAHADETİ VE SON SÖZLERİ.

ŚEY YILMAZ DÖNMEZ

Tığujıko Kızbeç bilinenin aksine yatağında ölmedi. Yarım asır savaşmış bir kahramana ancak savaş meydanında şahadete ermek yakışırdı ve öyle de oldu. Pşıze kıyılarına Rusların inşa ettikleri kalelerin anlamı o çok iyi biliyordu.

Ruslar kaleler yaptıkça Kızbeç gücü ve imkânları ölçüsünde o kaleleri yerle bir ediyordu. 1835-40 yıllarının şartlarına göre modern silah ve teçhizatlarla donatılmış Rus Çarının askerleri yaşlı, genç, kadın ve çocuk ayırt etmeden herkesi hunharca katlediyordu. Her tarafı talan ediyorlar, hayvanları, ekili alanları, meraları, evleri, ahırları, samanlıkları yakıyor, meyve ağaçlarını, üzüm bağlarını, ormanları kesip yok ediyorlar, akarsulara, su kaynaklarına zehir atıyorlardı. Pşıze kıyılarına giden tüm yolları kapatıyorlar ve Çerkeslere yardım malzemesi taşıyan Türk ve İngiliz gemilerini kıyılara yaklaştırmıyorlardı. Çarın gemileri denizi kuşatmış kuş uçurtmuyorlardı. Ruslar Anapa’dan başlayıp Abhazya’ya kadar deniz kenarına kaleler inşa etmeye başladırlar. Kafkasya’nın nerdeyse denizle olan bağlantısını tamamen kesmişlerdi. Çok kısa bir zamanda tam 17 adet kale inşa ettiler. Her kaleye düzenli olarak asker yerleştirdiler ve cephane depoladılar. Kalede kalanlar için deniz yolu ile düzenli olarak iaşe (yiyecek-içecek) taşımaya başladılar. Düşmanın aldığı bu tertibat Çerkes savaşçılarının gerek hareket tarzının, gerekse düşüncelerinin değişmesine sebep olmuştu. Abdzaxlar, Şhapsığlar, Vubıxlar ve Natḣuáçlar güçlerini birleştirerek savaşmaya başladılar.

Kıyılara yapılan kalelerin hepsinde aynı sayıda malzeme, silah ve asker vardı. İşgalci düşman askerlerinin sergilediği mezalimi insanın bildiği kelime hazinesi ile anlatması çok zordu. Komutan Amilahvariy Şebj ırmağını geçerek vadideki merada bulunan herkesi katlederek tüm hayvanları sürüp götürdü. Daha sonra köylere baskın yaparak kimseye kaçma şansı vermeden yaşlı, genç, kadın, çoluk çocuk demeden herkesi öldürdü ve işlerine yarayacak her şeyi ganimet olarak alıp götürdü.

Akıttıkları kana bakarak Albay Woronkow, yanındaki diğer asker Daşkovo dönerek şöyle diyordu;

“Bu insanların kanını akıtmadan buralara sahip olmamız imkânsız. Ormanlarda saklanan Çerkes savaşçıların elinde yine ekip biçebilecekleri ovalar, bereketli topraklar var. Biz her ne kadar bu vahşileri ablukaya almışsak ta yine de Türkler ve İngilizler bir şekilde bunlara yardım ediyor. Özellikle deniz tarafını daha sıkı kapatmalıyız. Çerkesleri dağların arasındaki vadilere çekebilirsek ikmal yollarını kapatır, açlığa mahkûm edebiliriz. Böylece işimiz daha da kolaylaşmış olur. Sakın bu vahşilerin çocuklarını çocuk deyip geçme, yarın büyüyecek ve intikam peşinde koşacak. Sakın gördüğün kadına acıma, sonuçta yine doğuracağı bir Çerkes…”  Bir anne-babanın insan diye büyüttüğü birinin böyle zalim olması düşünülemez. Bu tür insanlar; mala, mülke, makama tapan ve dünyevi zevklerin esiri olmuş şeytandır.

1838 Yılının Mayıs ayında, Saat 10.00 sularında Ṫ`oápse kıyılarını işgal ederek buraya kaleler inşa etmek için General Lazaryevski ve Rayevski komutasında 12 adet gemi karaya paralel olarak iki sıra halinde deniz kıyısına yanaştı. Bunu gören Çerkesler yaya ve atlı olarak deniz kenarına akın ettiler. Ancak gemilerdeki 250 top 4 saat boyunca kıyıları top ateşine tutarak Çerkesleri kıyıya yaklaştırmadı. Top ateşinden sonra ön sırada bulunan gemilerden 4000’den fazla düşman askeri kayıklarla karaya çıktı. Karaya askerlerin çıkışı tamamlanıncaya kadar arka sıradaki gemiler yine yoğun top atışlarına devam etti. Deniz kıyısında çetin bir savaş oluyordu. Sabah 10.00’da başlayan savaş, akşam saat 17.00’a kadar devam etti. Çerkesler  yok olma pahasına savaşmışlarsa da geri çekilmek zorunda kaldı. Daha sonraki iki gün boyunca yine çok kanlı bir savaş oldu. Çerkesler gerek insan ve gerekse silah üstünlüğü çok fazla olan düşman askerlerinin karşısında yine tutunamadılar. Düşman askerleri deniz kenarındaki küçük çerkes köyünü tamamen yok ederek buraya alelacele bir kale inşa ettiler. Kaleyi toplarla donattılar. Köyün yakınındaki ormanı tamamen tıraşladılar ve kalenin etrafına yuvarlak bir duvar ördüler. Aynı şekilde kıyı boyundaki stratejik yerlere kaleler inşa etmeye devam ettiler. O tarihlerde Rus Çarı askerleri ziyarete geldi. Çar savaşan subayların rütbelerini yükseltti. Yine savaşta kahramanlık gösteren bazı askerlere 1 yıllık maaş tutarında nakit para verdi. Yaralıların göğsüne madalyalar taktı. Hastaları ziyaret ederek hediyeler dağıttı. Yine ağır yaralanan General Ştyeybyevi ziyaret ederek kendisine 30.000 ruble verdi. Tüm askerleri övüyor ve hepsinin birer kahraman olduğunu söyleyerek moral veriyordu. Bu ziyaretten sonra Kafkas cephesindeki askerlerin sayısını iki katına çıkarttı.

Çerkesler zor zamanlar yaşıyordu. Her yönden ablukaya alınmış, hiçbir yerden de yardım gelmiyordu. Kıtlık ve bulaşıcı hastalıktan kırılıyorlardı. O sıralar Tığujıko Kızbeç ağır yaralı olarak yatıyordu. Ancak halkının düştüğü çaresizlik onun ağır yaralı olsa dahi yatmasına izin vermedi. Kızbeç ağaya kalktı. Arkadaşları ve doktorlar yatması için çok ısrar etmişlerse de o geri adım atmadı.

“Halkımın içinde bulunduğu durum beni daha da hasta ediyor. Kılıcım elimde, halkımın arasında olmadıkça benim yaram iyileşmez, daha kötü olur. Ölmeyecek kimseyi analar doğurmadı. Yatakta ölmeye ne yüreğim, ne de erkekliğim razı gelmez. Kalbimde iman, elimde kılıç, ömrüm boyunca içinde bulunduğum savaş ateşine geri dönersem ecelimde benim için daha çabuk olur.”

Kızbeç tüm Çerkes diyarına elçiler salıp kendisi de atını ve silahlarını kuşanıp Vubıx’ların yanına gidiyor.

1840 yılının Şubat ayında Vubıx lider Hacı Berzec Şerandıku, Natḣuáç lider Hawdeko Mamsır, Şhapsığ lider Tığujıko Kızbeç ve Şerelıko Kezbeç, Abdzax lider Hacı Yismeyil bir araya geliyorlar. Liderler güçlerini birleştirerek planlı ve koordineli bir şekilde düşmanın kıyı boyuna yaptığı tüm kalelerin imha edilmesi kararını alıyor.

Tığujıko Kızbeç, Ṫ`oápse’deki kaleyi yok edecekti. Gizlice gidip kale etrafında keşif yapıyor. Keşif esnasında kaledekileri gözetleyen ve ikmal-iaşesini sağlayan bir geminin kalenin karşısında denizin üzerinde durduğunu da fark ediyor. Şubat ayının son günlerinde baharın kokusu gelmeye başlamış kaledeki düşman askerleri de sessizliğe bürünmüş, dağların arasındaki vadilere yoğun bir şekilde sis çökmüştü. Sabah güneş doğmadan bir grup Çerkes deniz üzerindeki gemiye gizlice sızarak ateşe verdiler. Ne olduğunu anlamayan kaledeki düşman askerleri gemiye doğru koşmaya başladılar. O anda ormanda saklanan Kızbeç ve savaşçıları bir ateş dalgası gibi dışarı çıkan düşman askerlerinin üzerine çullandılar. Abdzaxların lideri Hacı Yismeyil’de öbür taraftan yıldırım hızıyla saldırıya geçti. İki grup aralarına aldıkları düşman askerlerini imha etti. Bu saldırı Kızbeç’in son saldırısı ve son savaşıydı. Kahraman savaşçının yarasına yeni yaralar eklenmişti. Sol eli ile bir ağaç dalına tutunuyor, sağ elinde kılıcını havada sallayarak canını esirgemeyen yiğit askerlerine komutlar veriyor, savaşı yönetiyordu.

“İlk önce en öndekileri öldürün. Onlar nam için, makam için, rütbe için, madalya için savaşıyor. Onların arkasındakiler mecburen para için savaşan sıradan zavallılar.”

Savaş Çerkeslerin zaferiyle sona erdi. Kaleyi ele geçirdiler. Kızbeç yine ağaç dalını tutmuş olduğu yerde duruyordu.

“Abdzax” diyor ve Hacı Yismeyil’e dönerek…..

“Yaşadığım hayata razıyım. Bugün burada gördüklerim benim için çok büyük bir onur, çok büyük bir mutluluk. Hacı Berzec Şerandıku Psışü`ope’deki kaleyi zapt etti. Bizde görevimizi yerine getirdik. Hawdeko Mamsır  Š`opsın’daki kaleyi ele geçirmeye hazırlanıyor. Allah’ın izniyle başladığımız iş yarım kalmayacak. Boşuna olmadı yaşamım. Çerkesler birleşti. Tek yürek, tek yumruk oldu. Allah Cennetiyle mükâfatlandırsın Zavallı Alebiy’in (*) tek arzusu buydu. Abdzaxların bugünkü zafere çok büyük katkıları oldu. Bugün burada kazandığımız zafer, Çerkes tarihindeki en büyük zaferlerden birisi. Bende böyle büyük bir zaferde kılıç sallamanın onurunu taşıyorum.”

Sözlerini bitiremeden sol eliyle tutunduğu ağacın dalı kırılınca, sağ elindeki kılıcın kabzasına dayanarak bir müddet durduktan sonra büyük kahraman yavaş yavaş yere yığıldı.

Yanında duran Hacı Yismeyil yerdeki kahramanın altına yamçısını sermeye çalıyordu.

“Öyle söyleme… Önümüzde daha çok iş var… Yine at binip, kılıç kuşanacağız…””

“Bu gece vahiy geldi (**). Büyük bir zafer kazanacaksın ama sende öleceksin dedi. Hayatım boyunca o beni hiç yanıltmadı. Her söylediği doğru çıktı. Onun dediğinden kurtuluş yok. Ömrüm boyunca her savaştan önce gelir bana olacakları az çok anlatırdı. Onu nerde görsem tanırım. O güzel vücut hatlarına sahip aksakallı, ak yüzlü bir ihtiyar.”

Kızbeç  yüzünde tatlı bir tebessümle arkadaşının (Hacı Yismeyil) yüzüne baktı….

“Ben elimden geleni yaptım. Vaktim geldi. Davamdan dönmeden Allah’ın huzuruna şehit olarak gidiyorum.”

Kızbeç bir müddet hiçbir şey söylemeden olduğu yerde yattı. Sonra arkadaşına bakarak konuşmaya devam etti..

“Abdzax denizin sesini duyuyor musun?”

“Duyuyorum”

“Deniz tuzlu ama o denizde yaşayan balığın bedeninde bir zerre tuz yok. Sakın Dünya malına tamah edip bir hata yapmayasın. Seni kandırmak için ellerinden geleni yapacaklar, sana mal-mülk teklif edecekler. Hatırlıyor musun? Alebiy’e gâvurlar neler sundular… O nasıl cevap vermişti…  Abdest ve namazımızı bırakmadan dinimizi ve töremizi (şen-xabze) tertemiz yaşamalıyız. Onlar bizim ulus olarak yaşamamızı sağlayacaktır. Topraklarımızı gâvurlar işgal ederse mukaddes davamız gerçekleşmez. Görüyorsun gâvurların kandırdığı kardeşlerimizin (Çerkeslerin) yaşantısını. Onlar dünya malına heves ettiler ve Allah’ı terk ettiler.  Ölümden korkma, o herkesin başına gelecek.  Korku ve endişeye kapılmadan topraklarımızdan gâvurları temizleyin. Dirayetli ol ve cihat yolundan sapma. Kılıcımı sana veriyorum… Paslandırma…. Benim vasiyetim budur.” kılıcını arkadaşına uzatarak son sözlerini söyledi. Büyük kahraman bir müddet daha sessizce dudaklarını oynatarak son dualarını yaptı ve şahadete yürüdü.

Yiğit savaşçı, ömrü boyunca çektiği sıkıntılardan kurtulmuş, yüzü aydınlanarak rahata ermişti.

Tığujıko Kızbeç elinde kılıcı ile 63 yaşında (1777-1840) dünyasını değiştirdi. Mezarının nerede olduğu bilinmiyor. Halkının ve vatanının özgürlüğü, refahı ve huzuru için daha 14 yaşındayken savaş meydanlarına çıktı ve son nefesine kadar davasından vazgeçmedi.

Güç kullanarak bir insanı öldürebilirsiniz, ancak bir ulusu öldüremezsiniz. İsmi değişse de o ulusun kan ve gözyaşları ile suladıkları vatan topraklarını yeryüzünden yok edemezsiniz. O topraklar da yeşeren her türlü canlıda, her türlü mahlûkatta gerçek sahiplerinin kokusu ve ruhu vardır.

Bugün dahi Kafkas dağları Kızbeç’in hatıralarını bir pranga gibi taşıyor. O dağlar yok olmadıkça bizlerinde ulusal kahramanlarımızı unutmamız mümkün değil.

Tığujıko Kızbeç başta olmak üzere vatanı ve halkı için şahadete eren tüm atalarımızı, rahmet ve minnetle anıyoruz.

Ruhları şad, mekânları cennet olsun.

(*)+(**) : Tığujıko Kızbeç, Alebiy adında aksakallı, ak yüzlü, bilge bir ihtiyarın silüyetini sürekli gördüğünü, kendisine olacakları haber verdiğini söylüyordu.

Śey Yılmaz Dönmez

06.05.2020-İstanbul

 

Kaynak Kitap: Tığujıko Kızbeç

Basım Yeri ve Tarihi : Maykop-2016

Yazar: Ğućeĺ`ı Nurbiy

Bir Yorum

  1. ÇERKES kimliği, dili, xabzesi ve tarihinin Dünya durdukça var olması için, Her çerkesin bu ve benzeri olayları, hikayeleri bilmesi ve çocuklarına öğretmesi gerekiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu