Araştırma/Analiz

TARİH DERSLERİ NE ÖĞRETİYOR?


Yazan: MADİNA HAKUASHEVA,
            Filoloji Doktoru

“Olan bitenlerin kötü etkisini yaşıyorsanız ve en kötüsünden korkuyorsanız, size şunu söyleyeceklerdir: ‘Bunlar tarihin dersleridir. Evrim bunu gerektirir.’
Beyler, böyle bir bilimsel korkaklığa kapılmayın. Bu aptallıktan öteye, akla karşı bir suçtur. “
CHARLES DE GAULLE

“Kafkasya Hattı Boyunca” (Вдоль по линии Кавказа) internet dergisinin editör kadrosundan bir kalem hokkabazınca, Kabardey-Balkar Beşeri Araştırmalar Enstitüsü çalışanı T. Aloev’in Kabardey-Balkar Beşeri Araştırmalar Enstitüsü’nün duvarında yer alan «Post-Emperyal Kompleksler ve Büyük Rus Nevrozları» adlı makalesini eleştiren bir yazı yayınlandı.

Bu yazıda, anonim yazar (muhtemelen G. Konstantin Skiba), iki versiyonun modern karşıtlığını «Tarih yazıcılığında Kafkasya Savaşı» olarak adlandırıyor; bunlardan birinin kökleri eskiye, 19. yüzyıldaki Çarlık Rusya’nın emperyal modeline uzanıyor; diğeri yeni döneme, yani 21. yüzyıla ait.

Ortaya konulan muhalefet ve tüm bilimsel kuruma ve çalışanımızın adresine yapılan çağrı bu kadar açıkken, fazla düşünmenin bir anlamı yok. Bu yazı, uzun geçmişi olan derin bir çatışmayı yansıtması bakımından önemlidir.

Durumun önemi ve özgünlüğü, tarih yazımındaki emperyal standardın seçici olması ve Rus-Kafkas Savaşı’nın tarihi ile Çarlık Rusyası’nın önceki zamanlardaki sömürge fetihlerine kadar uzanıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun dışındaki hallerde yaklaşımlar oldukça liberal, sansürlerde sadakatli demokrat ve hatta ilerici görüşlere eğilimlidir.

Bu bağlamda Rus-Kafkas Savaşının tarihi versiyonları tanımlanarak «neokolonyal ve dekolonyal» olarak adlandırılabilir. Ancak resmi olarak tanınan versiyon sadece biridir: elbetteki ilk versiyon.

BAZI POPÜLER TARİHİ VE MİTOLOJİK YERLEŞTİRMELER

Modern tarihsel söylemin zorunlu formatın kalıplarına uyması için, görünmeyen ancak çalışan bir filtre sistemi oluşturulmuştur. Bunlar, bir şekilde ya da başka bir şekilde birleştirildiğinde, tek bir olasılık matrisi yaratmaktadır.

Benzer bir yöntemle standart bir mekanizma oluşturulur: tarihsel olarak bazı güvenilir bireysel gerçekler ele alınarak, bunlar ideolojik klişelerle sistematize edilir.

Bunlardan en iğrenç bazıları şöyledir:

1- Rus-Kafkas Savaşı, Dağlıların Kozak köylerine saldırısı nedeniyle başladı.

Ancak, Çerkes topraklarında Kozak askeri istihkamlarının neden inşa edildiği tartışılmıyor bile.

2- Çerkesler, diğer tüm sömürgeleştirilmiş halklar gibi, «iyiler» ve «kötüler» olarak ikiye ayrılıyor. “İyiler” (çoğu) kolonileşmeyi (içinde ilerleme ve medeniyetin ışığını görerek) selamlayanlar oluyor; “kötüler” ise ona karşı direnenler.

Ancak, G. Skiba ve meslektaşlarının iddia ettiği gibi, Çerkeslerin çoğunluğu Rus kolonizasyonunu memnuniyetle karşıladıysa (yani, çoğunluk ” iyi” idi ise), neden savaşın sonunda tarihi vatanında Çerkeslerin sadece % 5’i bırakıldı?

3- Çerkes kıyametine gerekçe olarak, Çerkeslerin kendi içlerindeki klan yapıları, kabileler ve feodal yapılar arasındaki iç anlaşmazlıklar gösterilmektedir.

Feodal, kabileler ve klanlar arası anlaşmazlıklar tüm halklarda her zaman vardı ve Çerkesler’de de diğerlerinden daha fazla değildi. Bugünkü modern Rusya’da bile güçlüler merkezde yer alıyor ve eski feodal zamanların muhalefet seviyesini dahi aşıyor.

Tahrifatçılar, Çerkeslerin yaşadığı bu sonuçlar için birilerini suçlamayı başardılar: Savaşan Çerkes subetnosları, Müslüman Çerkes liderler, Türk din adamlarına yol gösteren ve onları neredeyse zorla Türkiye’ye götüren Çerkes aristokratlar…

Aynı mitoloji kategorisinde seslendirilen “ezilen köylülerin korkunç feodallerden yabancı bir ülkeye kaçtığı” gibi korkunç sınıf karşıtlığı içeren Sovyet spekülasyonları; yani bir tür mutlu sona kaçış! Böylece Sovyet propagandası, tamamen uygulanamayan Rus emperyal standartları örüntüsünü Çerkes topluluklarına bu şekilde uyguladı. Kısacası, Rus İmparatorluğu ve Çarlık hükümeti dışında herkes suçlandı.

Bu tür eylemlerde hala “dikkat dağıtıcı bir taktik” uygulandığını bilmek gerekiyor: Dikkati ana temadan ikincil bir konuya kaydırmak…

Bu şekilde tahrif edilmiş yazılar gerçekten ciddiye alınabilir mi?

Bu tür metinler ancak bilimsel(!) efsaneler kategorisinde zikredilebilir.

4- Çerkes Soykırımı her zaman ” sözde” olarak adlandırılır veya tırnak içine alınır.

Burada yazarla aynı fikirde olmamak zordur, çünkü soykırımın olağan kriterleri yetersizdir(!).

Nüfusun % 5’ini tarihi vatanında bırakmak, Kafkasya’nın en büyük halkını fiziksel bir yok oluşun eşiğine getirmek, dünya çapındaki savaş suçları içinde bile benzeri görülmüş bir şey değil. Buna eş bir analoji yok.

Bu arada, bu ve diğer sömürgeci klişeler -örneğin Sibirya gibi Rusya Federasyonu’nun diğer halklarının fetihleri- söz konusu olduğunda birbirlerine şaşırtıcı bir şekilde benzerler (ki zaten ifadelerin tamamen aynı olduğunu görebilirsiniz). Her ne kadar Kuzey ve Güney’in sömürgeleştirilmesinden bahsediyorsak da, sistem işçileri rahatsız etmeyen bir metin üretiyor.

TARİHİ MİTOLOJİNİN AMACI

Biz, tarihin ötesinde kalmış bir durum için bütün eski “iyi” klişelerden uzak konuşuyoruz. Rusya Federasyonu’nun profesyonel tarihçileri için Rus-Kafkas Savaşının güvenilir gerçeklerini okuma sorunu yoktur ve hiç olmamıştır. Eski emperyal yanlısı “tarih yazıcılar” ile bilim temsilcilerinin yaklaşımları aynıydı: Her ikisi de bilim dışıydı.

Yerleşik geleneğe göre, manipülatörler (veya sistem denetleyicileri) kitlesel bilinci kolayca etkiler ve yumuşatırlar. Ancak “yüksek ” misyonları bununla sınırlı değildir; bilimsel şuuru harekete geçirmeye çalışan tarih bilimine de şiddetle saldırırlar.

Bu konudaki çabalarında haklıdırlar. Çünkü, herhangi bir ideolojinin temeli bilimsel ve tarihsel tema olmalıdır. Ama gerçekte olan ne?

İlerici, bilimsel kavramlar ve araştırmalar, kaygan, tehlikeli bir güvenilirlik sınırında dengelenmekte, sakıncalı tarihsel gerçekleri keserek dışarı atan görünmez bir makinenin kesintisiz işleyen volanıyla zorbaca ve kaba bir şekilde yatağa enjekte edilmektedir. Tarihi tahrifte had aşılmasaydı, canlı etleri, üstünkörü yontulmuş yapay mezarın betonarme çerçevesi dışına çıkıp ortalığa yayılmazdı.

Bu geniş kapsamlı, gelişmiş mekanizmada, neler olup bittiğini anlamak zor değil: sadece jeopolitik çıkarlar gözetiliyor. Daha doğrusu, sıkı bir jeopolitik kontrol var ve tahrifat da bunun için kullanılan ideolojik bir silah. Bu silah kitle bilincini manipüle etmek, sömürgeci fetihlerin “asalete” uygunluğunu haklı çıkarmak için gerekli oluyor.

Rus tarihi biliminin böyle bir yönünün ve özel “tarzının” dün ortaya çıktığını filan düşünmeyin.

Kökleri, tarih yazımının daha da ideolojik olduğu Sovyet dönemine uzanır. O dönemlerde sömürgeci fetihler hakkında bir ipucu bile yoktu. Bu nedenle, Sovyet İmparatorluğunun çöküşünü takip eden “yeniden yapılanma”, geçmiş dönemleri tarihsel olarak yeniden yorumlamak için kullanılamamıştır. Boris Yeltsin’in demokratik girişimleri göz önünde bulundurulduğunda, bunun bazı önkoşulları olduğu görülmesine rağmen, genellikle evrimin doğal ilerici hareketi doğrultusunda beklenen postkolonyal(sömürgecilik sonrası) aşama gerçekleşmemiştir. Postkolonyal dönem, bilimsel, sosyo-politik, ekonomik, vb. alanlar bağlamında, sömürgeciliğin önceki seyrinin resmi olarak deşifre edilmesini içerir. İşte bu süreç gerçekleşmedi.

Bu yüzden sosyo-ekonomik oluşumların -Çarlık ve Sovyet dönemleri- iki devlet biçimi hakkında önemli kilit değerlendirmeleri yapamadık. Sömürgecilik döneminden sorunsuz bir geçiş sağlayan “sömürgecilik sonrası” aşamayı atlayarak neosömürgecilik dönemine geçtik.

TARİHSEL SAHTECİLİK YÖNTEMLERİ

Bilimsel alan, kültür, siyaset, sanat, hemen hemen tüm yaşam alanlarının temelini oluşturduğundan, güçlü propaganda makinesinin yüksek sayıdaki mensubunun misyonları gereği Çerkes tarihini her seviyede tahrif etmesi gerekiyordu. 150 yıl önce (tarihsel standartlarda çok kısa bir süre) Çerkeslerin yaşadığı Stavropol ve Krasnodar toprakları, şimdi “orijinal Rus” toprağı sayılıyor; Kuzey Kafkasya’dan güreşçiler uluslararası şampiyonaları ve olimpiyatları kazanıyor hakiki “gerçek Rus kahramanlar” oluyor; aynı şekilde Asiyat Atbazova “dünya güzeli Rus” ilan ediliyor  v.b. (Bu çok uzun ve eğlenceli bir liste aslında).

Ama şimdi Çerkeslerin tarihi neredeyse birçok resmi kaynaktan ve belgeden, özellikle de kamuya açık olanlardan (örneğin Wikipedia) neredeyse kaldırılmış vaziyette. Örneğin, Stavropol kentinin ünlü Etnografya Müzesinde Çerkesler yerli halk olarak gösterilmiyor bile.

Korkunç İvan’ın eşlerine adanmış bir bilimsel ve tarihi filmde, ikinci karısından (Kabardey Prenses Kucheney Idarova’dan daha sonra Kraliçe Mary Temryukovna’dan) bahsetmeyi “unutuyorlar” nedense.

Bu tür örnekler sayılamayacak kadar çok. Ama en saçma olan, Çerkes tarihinin Rusya tarihini konu alan ders kitaplarında neredeyse hiç yer almaması. Sanki bir ulusun yaşadığı bin yıllar bir silgi tarafından silinmiş gibi.

“Bilimsel” topluluğun yaptığı manipülasyon şudur: Her yeri sarmış kendi medya sistemleri aracılığıyla yaydıkları sayısız yalan ve iftiralarla tarihsel gerçeklerin kaba bir şekilde deforme edilmesi, profesyonel araştırmacıların itibarsızlaştırılması, tüm dönemlerdeki kilit olayların ders kitaplarından, kitaplardan, tarihi koleksiyonlardan çıkartılmasıdır.

Eski iyi yöntemleri, özel veya kolektif olarak şeytanlaştırmadır (özellikle şövenistlerin en sevdiği yöntem, herkesi milliyetçilik ve diğer -izmler ile suçlamak ki, bu Freudcu aktarım olgusunun tipik bir örneğidir). Her seviyede istenmeyen bilgiler bastırılır, doğru versiyonlar ise susturulur ve engellenir.

Bunlar yeni şeyler değil, dünyanın yaradılışı kadar eski.

(Gerçeklerin tahrifi ile ilgili olarak, Kabardey’imin dil haklarını savunmak için katıldığım Kabardinka’nın anlamlı adını taşıyan köyde gerçekleşen konferanstaki unutamadığım bir izlenimimi yeniden aktaracağım. Konferansta, General Zass’ın Çerkeslerin kafalarını topladığı ve antropolojik araştırmalar için Avrupa’ya gönderdiği bilinen gerçeğini dile getirdiğim için sıcak bir tartışma başlamıştı. Birkaç Kuban tarihçisi öfkeyle savunmaya geçti ve Çerkeslerin “haydut olduğu” ve bunu kendilerinin yaptığı konusunda ısrar etti. Ben eski bir klişeyi yeniden ürettiklerini söyledim. Ama onları çürütemedim, çünkü ben bir filoloğum ve bu konuda yeterince bilgim yoktu.

Eve döndükten sonra hemen bu dönemin sorunlarını ele alan bir tarihçi meslektaşıma gittim. Evet, Çerkeslerin ölenlerin kafalarını kestiğini sessizce doğruladığında bu benim için sürpriz oldu. Yoldaşları öldüğünde evine taşıyamadıklarından, başını kesip, vücudu savaş mahallinde gömüyorlar; başlarını da zaten her daim tıraş eden ve bu amaç için uzattıkları (bu âdet Kuban ve Don Kazaklarından miras alınmış) tepelerindeki saç tutamından uzun bir iple eyere bağlıyorlarmış. Öldürülenlerin kafalarını bu şekilde eve götürüyor, böylece onları anavatanlarına gömüyorlarmış.

Bu korkunç gelenek özellikle trajik görünüyor, çünkü hiç konuşulmuyor. Ancak onlar bunu, yüzlerce yıl boyunca bu tür insanlık dışı koşullarda hayatta kalan Çerkesleri itibarsızlaştırmak için kullanmaktan çekinmiyorlar.)

Rus halkının psikolojisi, doğal saflığı, öneriye açıklığı, gelişmiş empatisi ve artan sosyal adalet duygusu hakkında sahip olunan bilgi, bunlar üzerine yapılan ciddi hesap ve manipülasyonlarda her zaman en önemli rolü oynamıştır. İşlerini iyi bilen profesyoneller aynı zamanda Çerkes psikotipinin özelliklerini de dikkate alıyorlardı: Onların hiçbirinin geleneksel davranış normlarına aykırı davranarak masumiyetinde ısrar etmeyeceği, feryat etmeyeceği  açıktı. Herbiri, değersiz bir rakiple iletişim kurmanın haysiyetini zedeleyeceğini düşünür ve hafife alarak görmezden gelirdi.

Ancak, bu faktörlerin tamamı şaşırtıcı bir şekilde, “bilimsel” mafyanın hiç eksilmeyen  kumbarasına cömertce kâr payı olarak döküldü. Netice olarak, tahrif edilmiş bir tarih ve bunlardan çıkarılan sonuçlar, kolektif bilincin zombileriyle uzun bir zamandır dolaşımda tutulmakta olup, Çerkeslerin gerçek hikâyesi yoğun bir gri bölgede bırakılmıştır.

Rusya’daki tek akademisyen S.A. Arutyunov’un sözleriyle ifade edersek, ülkemizde Rus-Kafkas savaşlarının sona ermesinden 150 yıl sonra, antik bir tarih ve kültüre sahip olan Çerkes halkının neredeyse tümünün yok edilmiş ve sınır dışı edilmiş olduğu gerçeği hala geniş kesimlerce bilinmemektedir.

Tabii ki, tarihsel “bilim” haydutları gerçeği aramakla hiç meşgul değiller. Rus-Kafkas Savaşı hakkındaki gerçeği gizlemek için yeterince basit bir akla sahipler ve en tutkulu rusofilin bile kafasını karıştırmaya yetecek kadar korkunçlar.

Rusya Federasyonun’da dar bir profesyonel tarihçi grubunun bilgisi hiç hesaba katılmıyor; çünkü onlar sadece politik olarak uygun tarihsel versiyonları kullanıyorlar.  Tüm bu sahtekarlıklara rağmen Çerkeslerin trajedisinin, hem Rusya Federasyonu’nda, hem de dünyanın tüm ülkelerinde çok sayıda arşiv belgesine yansıması gerçeği şaşırtıcıdır. Bu gerçekten hareket ederek, modern Rus analistlerin ülkenin en başarılı çalışması olduğunu düşündükleri propaganda makinesinin gücünü kabaca değerlendirebilirsiniz. Böylece tarih bilimi kendi yatağına dönüyor. Ancak arkasında gölgeli bir yapı oluşturan karakterlerin önderlik ettiği, bilinen ve bilinmeyen yapılar tarafından tanımlanan kırılmaz bir ideolojik sansür hala devam ediyor.

Paralı askerlerden oluşan büyük bir kadronun alt kademeleri, belki de yetenekli propagandacıların kurbanı olarak onların geliştirdikleri “fikirler için” çalışıyorlar. Bu üsttekiler için çok kârlı bir iş, çünkü ödeme yapmak zorunda değiller.

Bu sahte yapıların cephanelikleri geniş bir yöntem yelpazesine sahip: duygusal ve açıktan baskı; profesyonelliğin, itibarın, kariyer beklentilerinin imhası, vb.

Bazen komik şeyler de söz konusu oluyor. Örneğin, histeriye şovenist bir hararetle son verilip, bağımsız bir modern konsept oluşturma girişiminde bulunuluyor: “Sorun Russofobiadır!”

Temel karşıtlıkları tamamen yok sayan, gizleyen evrensel bir tanıdır bu!

Bu saçmalıklar üzerine Çerkes tarihçiler Ruslarda “aşk” yokluğu ve hatta “hayvani nefret” varlığı iddialarında bulunmuyorlar! Bu, Stockholm sendromuna kapılmış kurbanlarda tezahür edenleri talep etmek gibi bir şey: Kafkasya’nın eski halklarını ve kültürlerini yok edenlerin değerli torunlarını tutkuyla sevmemek için, bugün tuttukları ve ısrar ettikleri bu “tek doğru yol” dayatmasından başka neye ihtiyaçları var ki!

Jeopolitik kontrolün bir yolu olan Rus-Kafkas Savaşının resmi-geleneksel versiyonu sadece ahlaksız değil, ahlakın hiç öngörülmediği saf ahlaksızlık düzleminde yatmaktadır. Bu nedenle, Rus ve Kafkas fobisi veya filia kavramları çerçevesinde muhakeme etmek komik ve saçmadır. Böyle ucuz bir saçmalık daha çok gençler için tasarlanmıştır ve anlaşılır değildir.

Bir buçuk yüzyıl boyunca Çerkesler bu planlar için çok uygun bir nesneydi. Tarihi anavatanında kalabilmiş birkaç birim, uydurulmuş bir tarih için herhangi bir tehdit oluşturmuyordu. Rus-Kafkas Savaşı’nın uydurulmuş sonuçlarıyla, onların sosyal refleksleri uzun bir süre öldürüldü ve uyuşturuldular.

Ama şimdi, aniden kendi hikâyelerini yazmaya karar verdiklerinde, başka ulusların kaderlerini belirlemeye ve aynı zamanda onlar için hikâye icat etmeye alışkın olanların ciddi ve şiddetli direnişiyle karşılaşıyorlar.

Uzun bir süredir var olan bu alışkanlığın aşılmazlık duvarına çarpıyor ve bu da öfke patlamasına sebep oluyor: Siz kendi hikayenizi yukarıdan bir işaret almadan nasıl yazabilirsiniz?

SORULAR VE CEVAPLAR

Yazarın sorduğu sorulardan birini cevaplamaya çalışalım, eğer bazı dikkat dağıtıcı tonları göz önünden kaldırırsak sorunun özü şudur: Neden bağımsız hikâyelerini Kabardey Balkar Beşeri Bilimler Enstitüsü sayfalarında yazmaya cesaret ediyorlar? Evet, çünkü Nalchik; Adıgey, KÇC ve tarihi anavatanlarının diğer yerlerine kıyasla biraz daha fazla Çerkesin kaldığı tek yerdir.

Kendimize şu soruları soralım:

  1. Neden temsilcilerinden birinin sayın Skiba olduğu Kuban tarihçileri, bir zamanlar Çarlık ordusunun çok sayıda asker ve subayının Çerkeslere sığındığı konusunda bilimsel araştırmalar yapmıyorlar? Bu, askeri operasyonların durdurulamamasının nedenini açıklayan cevaplardan biri olacaktır: Çünkü Çerkeslere olan güvenleri, onları Rusların korkunç savaş makinesinden koruma vaadiyle bağlantılıydı.
  2. Kuban tarihçileri neden Çerkes halkından tarihi anavatanlarında şu anda sadece % 10’unun kaldığını, 5’e parçalanarak mikro cumhuriyetlere ayrıldığını yazmıyorlar? Hayatta kalan % 90 nüfus ile Çerkes toponimleri ve hidronimleri nereye gittiğini sorgulamıyorlar?

Sonuç itibariyle bu halen yaşamakta oldukları bölgenin hikâyesidir.

  1. Makalenin yazarını, Kabardey Balkar Beşeri Bilimler Enstitüsü bünyesinde 90 yıldan uzun bir süredir var olan Rus Bilimler Akademisi’nin en eski bilimsel kurumlarından biriyle ilişkili bir grup tarihçiyi, değerlendirmeler yapmaları için ciddi taahhütlerde bulunmaya teşvik eden şey nedir? Görünüşe göre, Kabardey Balkar Beşeri Bilimler Enstitüsü ve çalışanlarını hiç görmediği için onları hiç umursamıyor. Kurumun tarihi gelenekleri hakkında hiçbir şey bilmediği gibi, yakın zamana kadar Rus Bilimler Akademisi tarafından yönlendirilen eski okullara dair gelenekler hakkında da hiçbir şey bilmediğine dair şüphem yok. Birden fazla bilimsel inceleme ve gayri resmi yönetimin filtresinden geçirilen, ciddi, bilimsel gerekliliklere göre inşa edilen kolonyolist tarihsel söylemin oluşması hiç önemli değildir.

Belki de tüm suç, neo-emperyal üstünlüğün bitmeyen kompleksinde… Yine de, makalenin yazarı çok ikna edici değil, çünkü emin tonlamalarına rağmen, söylemleri anonim kalıyor. Bu arada, mutlak bir azınlığa konuşan sömürgeci temsilcileri her zaman gerçek soyadlarını koyarlar. Burada çelişki bu noktada ortaya çıkıyor. Tahrifçiler, trollerden ve çok ihtiyaç duyulan modern ve saygın mesleklerin temsilcilerinden oluşan ve yorulmak bilmeyen çok kalabalık ekibe mi ihtiyaç duyuyor? Çalışkan sanatçılar ve onların takipçileri, Rus-Kafkas savaşı hakkında uzun zamandır bilinenler dışında yeni bilgiler mi bulacak?

Bu bilgileri küresel ölçekte ele alırsak, bir bütün olarak Kuzey Kafkasya’nın artık malum olmuş bir sırrı olan “Çerkes meselesi” nedir?

Ekibin yandaşlarından tasarruf etmesi artık mümkündür (yani bir kısmı optimize edilebilir!). 150 yıldır mühürlü şişeden çıkan “cin”, küreselleşme, sosyal ağlar ve açık sınırlar görünümündedir. Uzun zamandır dünyanın dört bir yanına uçuluyor. İstenilen yerde halk doğru bilgilerle memnun edilebilmekte veya yozlaştırılabilmektedir. Bu sürecin objektif olduğunu, dolayısıyla tamamen ilerici olduğunu anlamak gerekir. Çerkes tarihinin yaşayan gerçeğinin büyük ölçüde dünyanın tüm ülkelerinde yaşayan Çerkes diasporası temsilcileri tarafından taşındığı gerçeği ortadadır. Böylece, her şeyi tamamen geri döndüren «bumerang» yasasının başka bir tezahürüne tanık oluyoruz.

TARİHSEL SAHTECİLİĞİN BAZI SONUÇLARI HAKKINDA

Rus tarihinde önemli bir tarihsel olay olan Rus-Kafkas savaşının çarpıtılması ve tahrif edilmesi sadece Kuzey Kafkasya ve genel Rus tarihini itibarsızlaştırmıyor. Kafkasya’nın gerçek tarihinin Rusya Federasyonu içinde ve dışındaki dar uzmanlar tarafından da iyi bilindiği göz önüne alındığında, geniş popüler versiyonunun sefil vekilleri durumunda kalan yetkililer kendilerini tuhaf ve hatta gülünç bir duruma sokuyorlar.

Ama en önemli husus bu da değil. Çarlık Rusyası’nın emperyal politikasının doruk noktası olarak Rus-Kafkas Savaşı’nın reddedilmesine yönelik izlenen yol, modern neo-sömürge gündeminin varlığı ve uygulamada olduğu hususunda hiçbir şüphe bırakmıyor.

Bu tavır, benzeri görülmemiş örneklerle açıkça onaylanmıştır: Çerkeslerin tarihi anavatanı olan Krasnodar ve Stavropol bölgelerinde, Rus-Kafkas Savaşı generallerinin anıtlarının dikilmesi…

Çerkeslerin ve diğer Kuzey Kafkasya halklarının kitlesel imhasına katılan generallerin tarihsel değerlendirmesi tam bir şaşkınlığa neden oluyor. Bu değerlendirmelerin özünde, saldırganlık, militarizasyon ve emperyal despotizme açık bir modern tutum ortaya çıkıyor. Bu yaklaşımla, General Ermolov’un anıtı Kabardeylerin eski ikametgahı Pyatigorsk’un merkezine yerleştirildi ve ana caddeye de onun adı verildi. Ancak bu yeterli görülmedi ki Ermolov’un yeni büyük bir anıtı yine Çerkes halkının temsilcileri ile herhangi bir görüşme yapılmadan bakanlığa yerleştirildi.

Armavir’de, şehrin “kurucu kahramanı” kabul edilen kelle toplayıcı General Zass için dikilmiş bir anıt var.

Krasnodar bölgesi şehirlerinden biri olan Belorechensk’te Çerkes soykırımının ana mimarlarından biri olan General Evdokimov için bir anıt dikilecek.

Çerkes ve diğer Kuzey Kafkasya halklarının toplu katliamı ve şiddetle sınır dışı edilmesinden sorumlu General Lazarev ve diğer cellatlar için de bir anıt inşa edildi.

Bu karakterler Kuzey Kafkasya halklarının kolektif bilincinde, Holokost’un ana ideologlarından ve liderlerinden biri olan Heinrich Himmler gibi bir dünya katilinin arketipi ile ilişkilendirilmektedir. Tarihi anavatanında Çerkes halkının katillerine anıtlar dikmek, Üçüncü Reich generallerinin Kudüs ve Tel Aviv’de anıtlarını dikmekle aynı şeydir.

Böyle bir ortamda bir erkeğin inancını yitirmesi ve kendini kaybetmesi niçin şaşırtıcı olsun? Sonuçta, en acil ve insani bir talep olan temel adalet istediği kronik olarak istismar ediliyor. V. Meshev gibi en tecrübeli temsilcilerin son yalanlarına sahip çıkmayarak yeni versiyonlara yönelmeleri ile genç tarihçilerin nasıl korkunç bir propaganda makinesine direnmek zorunda kaldıklarını da görmek mümkün oluyor.

Bugün tüm yollardan, Kuzey Kafkasya halklarının doğal olarak keskin direncine neden olan 19. yüzyılın yosunlu siyasi senaryosunu zorlamaya devam ediyorlar. Çünkü öz farkındalık seviyeleri, her türlü üçüncü tarafın fikrini önemli ölçüde aşıyor. Rus-Kafkas Savaşının gerçek tarihi sadece tarihçiler tarafından değil, hemen hemen tüm Çerkesler tarafından bilinir. Tarihsel gerçekler, eşi görülmemiş tüm zulümler, kolektif bilinçte uzun zamanlardır aktarıldığı gibi durmaktadır.

Öfkenin kaynağı, tarihin küstah bir şekilde çarpıtılması, tahrif edilmesi, kademeli olarak susturulması ve genel Rus tarihi bağlamında bastırılıp, tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Bu tür eylemler, etnokid (:soykırım) düşüncesinin aşamalı bir uygulaması olarak da görülebilir: önce fiziksel imha, sonra dönüş hakkı olmaksızın sürgün, açık bir ayrımcılık, anadilin, kültür ve kimliğin törpülenmesi, Çerkes tarihinin kitaplardan, ders kitaplarından, medyadan, müzelerden, kültür ve sanat alanlarından tamamen  çıkarılması, suni asimilasyon oluşturmak için tüm koşulların uygulanması, bütün bir ulusun varlığına dair tüm kanıtların kademeli olarak silinmesi; sonra da toprakların ve kaynakların “ilkel” olarak ilan edilmesi.

Bu jeopolitik kontrolün nihai hedefidir.

Bu süreç çok kademeli olup, üzerinde pek konuşulmaz; ancak birçokları için uzun zamandır oldukça nettir.

Gizlilik, Çerkeslerin Türkiye’ye sınır dışı edilmesine ilişkin ceza planının doğal bir devamıdır: Meseleleri  (yani Çerkes Sürgününü- M.H.) “Gizli” modda tartışma biçimidir.

Bu, 19. yüzyılda Rusya ve Avrupa ülkelerinde geçerli olan savaş yasasında, ele geçirilen ülkelerin otokton nüfusunun gurbetçiliğinin (sınır dışı edilmesinin) bir savaş suçu olarak tanımlandığı gerçeğiyle bağlantılıdır.*

Hepimiz, kronik ulsterizasyon veya Cezayir Savaşı gibi sona eren benzer modern sömürge imparatorluk oyunlarının sonuçlarının ne kadar tehlikeli olabileceğini tarihten biliyoruz.

İç politikanın en kirli senaryolarından birinin planlayıcılarına karşı, eyleme geçirilebilecek her şeyin uygulanmasında ısrar ediyoruz.

Eski yöntemler uzun zamandır kontrolden çıkmış ve doğal bir alevlenme eğilimine ortam hazırlamıştır. Bu tehlikeli durumun tüm olası sonuçlarından sadece planlayıcı ve icracılar sorumludur, çünkü bunun koşulları onlar tarafından yaratılmıştır.

Bugüne kadar, iç ideolojinin en büyük ultra-reaktif faktörlerinden biri, ilgili genel yaklaşımın doğrudan bir yansıması olarak tahrif edilmiş neo-sömürgeci tarihsel söylemdir. Bu söylem, Rusya Federasyonu’nda yaşayan ve sömürge geçmişi olan kalabalık bir Kuzey Kafkasyalı nüfus için doğrudan kaba bir provokasyon işlevi görmekte ve ülkemizin bütünlüğü ve istikrarı için gerçek bir tehdit oluşturmaktadır.

________

*Karimov, F. B., Savaşın Yasaları ve Gelenekleri ile Rusya Federasyonu Mevzuatında Pekiştirilmesi, «Hukuk: Teori ve Uygulama» dergisi, Elektronik hesap, erişim 15. 08. 2011, http://www.yurclub.ru/docs/pravo/0303/15.html) Bu bilgiler, tarih bilimleri doktoru F. Ozova tarafından yazılan “General Philipson ve Evdokimov’un Planları-Seçim Sorunu”  başlıklı makaleden alınmıştır.

_____________________

ALINTI: http://www.zapravakbr.ru/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu