Kültür

Cemil Biçer : Tanrı Misafiri.

İftar vaktine bir saat kadar zaman var,oruç tutmuyorum ama eşimin inancına ve ona olan aşkımdan orucuna saygı duyarım iftar sofrasına zamanı gelmeden
oturup onlara saygısızlık yapmam.

Bahçede güllerle uğraşarak top atılmasını bekliyorum eşim mutfakta her zamanki telaşesiyle enfes yemekler hazırlıyor telaşının büyük kısımı da çocuklarımızın ilk kez oruç tutuyor olmaları.

Üstü başı yırtık pırtık, pasaklı,dişleri dökülmüş,sakallı,yüzü gözü iltihaplı yaralarla kaplı bir ihtiyar adamın selamıyla başımı kaldırdım begonyalardan.

“iftarcınız olabilir miyim?” diye fısıldadı bir sokak kedisi ürkekliği ile “ne demek bilakis mutlu oluruz buyurun” diye bahçeye aldım kanepeye oturduk, hemen içeriye seslendim küçük oğlum şafak çıktı “annene söyle iftara misafirimiz var sofraya bir tabak fazla koysun” dedim,ihtiyar konuğumla sohbete daldım.hal hatır sorma faslından sonra klasik “nerelisin?”sorusuna ihtiyar amca yanıt vermek istemedi ama Türkçe konuşmadaki kırıklığı bende yerli halktan olmadığı izlenimi bıraktı ısrarcı olmadım “her zamanki ramazan dilencilerinden biri” diye geçiştirdim.

Şafak’ın “Baba haydi ezan okunmak üzere” uyarısıyla kalktık eve buyur ettim konuğumu,eve girmek üzereydik ki, oğlum bir sini üstünde çinko sahanlara konulmuş sofrayı balkondaki masaya koyuverdi,vücuduma elektrik verilmiş gibi titredim ateş bastı her yanımı, utançtan kıpkırmızı oldum.

Bu saygısızlığa büyük öfke göstermeliydim masayı tabağı yerle yeksan etmeliydim-genel tavrım budur öfkemden korkulur- bu evde konuklar ne zamandan beri sosyal statülerine göre tasnif edilmeye başlamıştı.

İhtiyar konuğum öfkemi görüp,iftar önü çıkacak bir aile kavgasını hissetmiş olacak ki kolumu sıktı “Allah razı olsun ” deyip balkon masasının köşesine yaralı bir serçe kuşu gibi oturdu göz göze geldik içimde biriken öfke fırtınası sihirli bir el değmişcesine dinginleşti.

Ezan okunmaya başlamıştı içeride benim sofraya gelmemi bekleyen eşim geciktiğimi görünce,yaptığı hatayı anlamış oldu.
Oğlum balkona gelip “Baba,annem seni sofraya bekliyor” dedi , “bir kaşık getir oğlum konuğumuz Tanrı misafiri sofrada yalnız bırakmak bize yakışmaz bu akşam konuğumuzla beraber balkonda yiyeceğim” diyerek onu içeriye gönderdim,beş dakika olmasına rağmen içeriden giden gelen olmadı tam kaşık almak için ayağa kalkmıştım ki eşim ve çocuklarım ağlayarak balkona giriverdiler hiç bir şey söylemeden balkondaki rengarenk Kafkas hatırası nenejimin çinko taslarıyla dolu sofrayı kaldırdılar .
Eşim konuğumuzun ellerine sarılıp yalvarır bir edayla içerideki sofraya buyur etti,zavallı konuk ne olduğunu şaşırmış ağzından akan açlık salyalarını diliyle yalamaya çabalıyordu.

Her zaman mutfakta yerdik yemeğimizi şimdi misafir odasındaki büyük masa açılmış yaldızlı porselen tabaklar servis edilmiş, eşimin çehizinin altın kaplama çatal-bıçak takımları ışıl ışıl parlıyor bende büyük şaşkınlık içerisindeyim sofranın sol baş köşesine konuğumuz eşim tarafından bilhassa oturtuldu-çerkes geleneklerine göre masadaki baş köşe ailedeki en yaşlı olana aittir bu büyüklere saygının bir ifadesidir.

Çerkes sofralarında konuklar içindeki en yaşlı olan tamate bu köşeye oturtulur, konuğumuz yemeğe başlamadan çok güzel sözcüklerden oluşan edebi bir yemek duası yaptı bu hırpani ihtiyarın böyle güzel sözcüklerden oluşan şiirsel söylemine hayretler içinde kaldım yemeğe başladık ama ne eşim ne çocuklarım başlarını hiç önlerinden kaldırmadan yemeklerini yediler anladım ki, çok büyük bir utanç ve pişmanlık içindeydiler iyi ki klasik CEMİL HOCA öfkesine kapılıp tası tabağı yerle yeksan etmemişim -bunu da konuğumuzun koluma tutunarak içeri girmesi engellemişti-şimdi anlıyorum ki bu iradi bir dokunuştu .

Yemekten sonra yine konuğumuz çok etkileyici şükür duasını yaptı
dua bildiğim söylenemez,ama ihtiyar konuğumuz sanki “Dante’in ilahi komedya’sından” bir tragedya okuyordu sanki..! yada ben huysuz duygusal bir deli çerkesim …

Eşim ve çocuklarım sofrayı toplarken konuğum ve ben koltuklara gömülüp kahvelerimizi yudumlayarak sohbetimize devam etmeye başlamıştık…
***

Tanrı misafiri konuğum Çeçil köyündenmiş.-Çeçil köyü 1864 Büyük sürgününde Çerkeslerin ilk kurdukları köy, çok büyük ve yoğun bir nüfusa sahipken Osmanlı mülteci komiserliğinin ısrar ve zorlamalarına rağmen bataklık ve çorak araziyi yerleşmiş ve burayı teretmemişlerdi…bu köyü çok iyi biliyordum ,Çarşamba ovasında göçmen nüfüsu ile ilgili bir araştırmam nedeniyle bu köyü çok iyi biliyordum Çaltı burnunda verimsiz metan gazı çıkan bataklıklarıyla meşhurdur -şimdilerde kökü kazındı ama yakın zamana kadar sıtma ve içilemez derece metan kokan iğrenç suyundan dolayı şiş karınlı çocukların tozlu yollarında Afrika kabileleri perişanlığında dolaştıkları yoksul bir Adige köyüydü biz diğer çerkes kabileleri Osmanlı mülteci komiserliğinin gösterdiği Canik eteklerindeki yaşamaya daha elverişli köylere yerleşmiştik.Bunlar inatçı -ama daha sonra bu inatlarının arkasında Karadeniz kıyısından ayrılmayıp ANA VATANA GERİ DÖNME SOYLULUĞUNU İÇLERİNDE ÖLMEYECEK BİR UMUT olarak yaşatmak içgüdüsü olduğunu keşfettiğim bir soyluluk abidesi insanlardı.Tüm ısrarlarıma rağmen gece misafirim olmayı kabul etmedi,eşim ve çocuklarımda ellerine sarılıp ağlayarak yakarmalarına rağmen Teravih namazına gitmek için izin istedi ve gitti…..

Bu olayı yaşandığı anın sonunda hiç konuşmadık ama gözlemim oydu ki bu eşimin ve çocuklarımın iç dünyalarında hep bir ince sızı olarak duruyor.zira her Ramazanın ilk günü ilk iftarımızı hep misafir odasında ve misafir porselenleriyle hazırlarlar…bense her ramazanın ilk akşamı Begonyalarımla sohbet ederken yaşlı konuğumun yolunu gözlerim…..

“Soylu çerkes soydaşlarım.” KİBİR BİZİM SOYLULUĞUMUZUN en büyük düşmanıdır.sizleri sevdiğimi biliyorsunuz.”

CEMİL BİÇER

Alıntı ve Kaynak : https://www.facebook.com/cemilbicer

 

Bir Yorum

  1. Yüreğindeki güzellik ve merhamet duygusu,adigeliğinden kaynaklı asil yaklaşımın hiç ama hiç bitmesin,Allah kalemine ve yüreğine güç kuvvet versin sevgili hemşerim yazını tekrar tekrar okudum,kızıma ve eşimede okuttum. Yazın yok olmaya başlayan merhamet ve insanlığı buram buram içinde barındıran bir duyguyu içeriyor ve Adige kılıcının keskinliği kadar etki ederek zerre kadar içinde insani duygular kalmışların kendine gelmesini ve insan olduğunu hatırlamasına vesile oluyor.vupsov sikoş, vupsov siadige Tham vudinoyidiri noh yiji 🙏🙏🙏🙏👏👏👏👏🌹🌹🌹🌹

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu