Araştırma/AnalizFederasyondan Haberler

Soykırım Belgeleri-2 General FADEYEV “Savaş ustası, tam donanımlı 280.000 kişilik ordumuzu Batı Kafkasya’ya yönlendirdik.

General R.A.FADEYEV “Kafkas Savaşı” adlı kitabında şöyle diyor…!!!

“Mısır’dan Japonya’ya kadar bütün toprakları elde tutma gücüne sahip, savaş ustası, tam donanımlı 280.000 askerden oluşan ordumuzu Batı Kafkasya’ya yönelttik. Batı Kafkasya’yı ele geçirmek için her bir Çerkes için ayrı ayrı güç kullanmak zorunda kalıyorduk. Doğu Karadeniz kıyılarını Rus toprağı yapabilmek için burada yaşayan Çerkesleri tümüyle temizlemek gerekiyordu. Böyle bir amaçla hareket eden orduya karşı konulması kaçınılmazdı. Dolayısıyla bizim tarafta mevcut gücümüze iki katını daha ekleyerek Kuban ötesindeki Adigeleri temizlemek için mücadele ettik. Bu zor ve büyük işi Kont Yevdokimow üstlenerek şöyle dedi; Rusların en son arzularını gerçekleştirmedikçe bir tek dağlıya bile istediğini yapmak hak ve yetkimin olmadığını düşünüyorum. Öylede oldu zaten…”

********************************

Adigelerin Türkiye’ye göç ettirilmesiyle ilgili olarak Türk hükümetiyle yapılan görüşmelerin sonuçları konusunda Rusya’nın işlerini Türkiye’de yürütmekte olan D.C.Novikov 05 Aralık 1863’te Kafkas Orduları Karargah Komutanlığına Şöyle yazıyordu…!!!

“Bu konu Türkiye’nin ilgili bakanlığının yetkili kurullarında görüşüldü. Burada varılan kararı Dış İşleri Bakanı Ali Paşa bugün bana ulaştırdı. Türkiye Kafkas Dağlılarını ülkesine almayı kabul etti. Ama bunlarının sayılarının çok fazla olması halinde yapılmak zorunda kalınacak harcamaların da o ölçüde artacağını belirtiyor. Ayrıca belirtmek gerekir ki, onların yerleştirileceği yerleri Türkiye belirleyecektir. Ali Paşa, Türkiye’ye göç edecek insanların sayısını sorduğunda verecek cevap bulamadığımı da eklemek isterim. Doğrusunu söylemek gerekirse ne diyeceğimi bilemedim ama çok ürkütmeyim diye elli bin (50.000) dediğimde neredeyse ödünü patlatacaktım. Adigelerin Türkiye’ye göçürülmesi konusunda vardığımız kararın bu ülke tarafından kabul görmediğini sizden gizlemek istemem. Dolayısıyla onlar caymadan, niyetlerini değiştirmeden önce bu konuyla ilgili olarak Türkiye ile başlattığımız görüşmeleri hızla ilerletmenin yararı olacağı kuşkusuzdur.”

************************************

Kafkas-Rus savaşları sona ermişti ama Adigelerin trajesisi sona ermemişti. Bütün bu olup bitenleri bizzat görüp yaşayan L.A.TİHOMİROV anılarını şöyle yazıyor…!!!

“Doğu Kafkasya’yı ele geçirip Batı Kafkasya’dan Çerkesleri sürmeye başladıklarında biz Temrıkhuaye’de yaşıyorduk. Batı Kafkasya’da yaşanan trajediyi gözlerimle gördüm, kalbimle duyumsadım. Öylesine büyük bir trajedi, herhalde büyük göçler de dâhil olmak üzere hiçbir zaman dünyada görülmemiştir. Çerkeslerin ülkelerinden sürülmesi öyküsünü ben bizzat yaşadım. Bazen unutmuş veya karıştırmış olabilirim. Lakin bu anlatacaklarım, kesin maddi bir temele dayanmaktadır. Bu konuda bilim adamlarıyla yarışabilirim.

Doğu Kafkasya’dan sonra, Batı Kafkasyayı da ele geçirebilmek için yapılması gerekenler konusunda Baryatinski, 1860 yılında Vladikavkaz’da bir toplantı yaptı. Orada bu konuda iki seçenek tartışıldı.

General Filipson’un görüşü, Rusya’nın gücünü Adigelere silahla göstermek suretiyle onları Rusya’ya kazandırmanın mümkün olmadığı şeklindeydi. Zira bir taraftan Rusya’nın boyunduruğu altındayken Çerkeslerin hayatları boyunca alıştıkları, kendi kendilerine kurdukları düzeni, yaşam biçimini olduğu gibi korumaları mümkün olmayacaktır. Çerkeslerin özgür olarak yaşadığı yüzyıllar boyunca, Rusya daha tarih sahnesinde bile yoktu. Eski Grekler “Kerkez”leri, başka deyişle Çerkesleri-Adigeleri tanıyordu. O zamandan beri geçen binlerce yıllık dönem içinde Adigeler, bir çok savaş ve saldırıyla karşılaştılar. Ama onları kısa süre içinde savuşturuyorlar; özgürlüklerine bir zarar getirmiyor, toprakları olduğu gibi kalıyor, hayatlarını istedikleri gibi kurup düzenleyebiliyorlardı. Şhapsığların savaş ve mücadeleler sırasında prenslerini alaşağı ettikleri olurdu. Adigeler hiçbir zaman egemenlik altında, özellikle yabancı egemenliği altında yaşamayı, dini bakımdan kendilerini bağlı hissettikleri Türk Sulatanları da dahil olmak üzere, kabul etmezler.

YEVDOKİMOV’un görüşü ise başkaydı. Ona göre Adigelerle bir arada yaşamak mümkün değildir ama onları kendi haline bırakmakta doğru değildir. Zira onlar Rusya’nın güvenliğine zarar verebilirler. Türkiye veya başka bir ülke Rusya’ya savaş açacak olursa Adigeler onlara büyük destek verebilirler. Dolayısıyla Rusya’ya herhangi bir zarar vermemeleri için Adigeleri yok etmek gerekir. Ama nasıl? Onlar nasıl yok edilebilir? En iyisi onları Türkiye’ye sürmek, topraklarına da Rusları yerleştirmektir.

Böyle bir düşünceyi aklına getirebilecek olan insan, ancak YEVDOKİMOV gibi biri olabilir. O çiftçi bir ailenin çocuğudur. Çar ordusuna aldıklarında asker olabilmek için gücünü ve zamanını esirgemedi. Zalimliğini değerlendirerek yükseldi. Çıkarı için onun yapmayacağı bir şey  yoktu. Akıllı, çalışkan, acımasız, okumamış birisi olan bu zat Adige Rus ilişkilerinde barış içinde birlikte yaşamak yerine onları yok etme yolunu tercih etti.

1835 yılından itibaren Kafkas dağlarında savaşa savaşa birçok kez yaralanmış olan BARYATİNSKİ de, YERMOLOV, VORONTSOV gibi övgü ve takdir kazanmaya can atıyordu. Dağlılarla baş edebilecek tek bir kişi bile yoktu ama bunu başaracak insan olarak BARYATİNSKİ ortaya çıktı ve can attığı övgü ve takdiri de kazandı. BARYATANSKİ çok iyi anlamıştı; Ya biz, ya onlar. İkimiz birlikte bu coğrafyada yaşayamayız. Dolayısıyla hiç tereddüt etmeden karar verdi. Durum böyle olunca onlar ölsün, onların yerine burada biz yaşayalım.

Batı Kafkasya’yı ele geçirmek için YEVDOKİMOV’un yapmayacağı şey yoktu. Bu konuda kendisini esirgemez, kimseye de acıması söz konusu olamazdı. Kazaklara çok büyük ayrıcalıklar tanıyordu; Onları, orduların kendileri için kurduğu evlerin, ahırların bulunduğu derli toplu avlulara yerleştiriyordu. Yeniden oluşturdukları Kuban ordusu onlara para desteği veriyordu, devlette üç beş yıl boyunca gıda ve yemlşik desteği verecekti. Bu bakımlardan iler yolundaydı, yapılanlara söylenecek sözü yoktu.

Ama öte yandan başka bir tehlike vardı; Çar, Adigelere acıyarak onların sürülmesini istemeyebilirdi. O takdirde dışarıya sürmek yerine herkesin kendi istediği başka bir yere, Kuban ovasına, Maykop çevrelerine veya Türkiye’ye göç etme seçeneklerinden birisini seçmeleri söz konusu olabilirdi. Ama dışarı gitmeyi seçmemeleri halinde gösterilen diğer yerler bütün Adigelere yetebilir miydi? Bunu üzerine resmi görevliler eliyle Adiglerin sayısı oldukça az gösterilerek sayım yapılmaya başlandı. Üzülerek belirteyim ki, şu anda o sayıyı doğru olarak söyleyebilecek durumda değilim. Ama gerçeğe aykırı olarak Adigelerin sayısının olduğundan farklı olarak sadece üçte biri kadar gösterdiklerinin tanığıyım. Sürülenlerin sayısı ortaya çıktıkça yalan da ortaya çıkmaya başladı, lakin bu gerçek çok daha sonraları anlaşıldı. Yukarıda sözünü ettiğimiz iyice azaltılmış sayılar yalnızca bir-iki dakika için gerekliydi; Çar’ı, devletin yüksek yöneticilerini aldatıp ikna edebilmek için.

Doğrusunu söylemek gerekirse, nüfusu az göstermenin bir bakımdan yararı yoktu. Zira şayet Adigeler o kadar az iseler, topraklarında kalmalarında önemli bir sakınca olmayacağı düşünülebilirdi. Çar’ın kafasında öyle bir düşünce oluşmaması için Adigelerin Rus işgalini kabul etmeyeceklerine inandırmak gerkiyordu. Bunu da BARYATİNSKİ’den bağımsız olarak bizzat YEVDOKİMOV başarmıştı.

Tam da o yıllar Çar II.ALEKSANDR Kuzey Kafkasya’ya geldi. Çarın bu gezisinden önce YEVDOKİMOV, her şeyin kendi istediği gibi olması için Çar’a karşı da, Adigelere karşı da kurnazca davranmaya karar verdi. Adigeler arasında generalin kandırıp yönlendirdiği KHUNAKH (İşbirlikçi Hain) denilen insanlar vardı. Zaman zaman onları toplayıp, kendisinin Adigleri çok sevdiğini, onları topraklarından çıkartmak istemediğini lakin karşı koyduklarında BARYATİNSKİ’nin emriyle hareket etmek zorunda kaldığını anlatmaya başladı. İşte şimdi Rus Çarı geliyor. O Adige temsilcileri ile görüşmek istiyor. İnsanlık bakımından onu geçecek kimse yoktur. O her halkı rahat ve huzur içinde, mutlu bir şekilde yaşatmak istiyor. Dolayısıyla hiçbir çekince olmaksızın bütün taleplerinizi ona iletebilirsiniz. Taleplerinizi kabul edeceğine kuşku yoktur, diyordu. YEVDOKİMOV, Adigeler arasında böylesi düşünceleri yayıp duruyordu.

Politikadan anlamayan dağlıları kandırmak zor değildi. Çar, 1861 yılı Eylül ayında Yukarı Farze’deki ordumuzu ziyarete geldi. Burada düzenlenen toplandıya Abźax, Şhapsığ, Wubıx ve başka halkların temsilcileri de katıldı. Toplantıda herkes içindekileri Çarın huzurunda ortaya koydu. Adigeler kısaca topraklarında hiçbir şekilde Rus egemenliğini istemediklerini ve bunu kabul ettikleri takdirde Rus Çarının kurallarını kabul edeceklerini, barış içinde birlikte yaşayabileceklerini söylediler. Bunun üzerine Çar Adigelerle hiçbir şekle anlaşma yapılamayacağını anladı ve aynı ay içinde YEVDOKİMOV’un planını imzaladı. General de bütün gücü ve kabiliyetiyle bu fırsatı değerlendirmek için elinden gelen çabayı göstermeye koyuldu.

Adigeler, Avrupa ve Türkiye’nin kendilerine destek vereceğin umdular. Onlara elçilerini gönderdiler. Lakin yardım alamadılar. Gerçi Türkiye, Rus Çarının yardımıyla göç ettirilen Adigeleri ülkesine yerleştirmeyi kabul etti. Rusya Adigeleri Karadeniz kıyısına sürüp onları karşıya taşıyacak gemilerin sayısını artırma çabası içindeydi. Bunun için her olanağı kullandı.

Daha öncede belirttiğim gibi Adigeler topraklarını terk etmek, Türkiye’ye göç etmek ismeiyordu. Bunun için birleşip örgütleniyorlardı. Canlarını esirgemeden savaşıyorlardı. Ama yavaş yavaş ümitlerini kaybediyorlardı. Rus orduları onları sıkıştırıp dara düşürüyor, terk ettikleri yakılmış, yıkılmış köylerinin yerine Kazaklar için yeni evler, ahırlar yapıyorlardı. Başlarına gelenler Adigeleri iyice umutsuzluğa düşürdü. Çoğu tükenmişti, bir yere gitmek istemiyor, ne yapacaklarını bilemiyorlar, düşünmeye bile fırsat bulamıyorlardı. Hala yakılıp yıkılmamış, yağmalanmamış köylere, ormanların derinliklerine sığınıp saklanıyorlardı. Ama onlara da ulaşılıyordu.”

DEVAM EDECEK…..

Yılmaz DÖNMEZ

Yararlanılan Kaynak : RAFIJIĞEXER // Meşbaşe Yishak

Bir Yorum

  1. Fotoğraflar iç acıtıcı.
    Çerkes halkını neden istemediler?

    Bulundukları coğrafya yı elemi geçirmek içinmiş yoksa zalım, zülm yaratan bir halkım idik. Yoksa Müslümanlaşmamak çalıştıkları içinmiş?
    Net olarak sebep arıyorum. ????

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu