Çerkes Memlûkler

Mısır’a Uygulanan Haçlı Ekonomik Ambargosu Karşısında Çerkes Memlûkleri

FÂİZ ALİ BAHİT

 

Çev. FATMA AKKUŞ YİĞİT(**)

Çev. SONGÜL AKYURT (***)

Çev. BURAK ASLAN(****)

Özet

Bu çalışma, Çerkes Memlûk Devleti’ni[1] zayıflatmak için çeşitli yöntemler uygulayan Haçlı kuvvetleri karşısında ayakta kalan Çerkes Memlûk Devleti tarihinin önemli bir yönünü aydınlatmayı amaçlar. Kullanılan en bariz yöntem, Memlûkler üzerinde Haçlı ekonomik ambargosunun dayatılması olmuştur.

Çerkes Devleti’nin nüfuzunda bulunan bölgelerdeki dâhilî ve hâricî ticaret gemileri üzerinde hâkimiyet kurmak için çaba gösteren Kıbrıslılar, Rodoslular, Katalanlar, Cenevizliler ve Portekizlilerin temsil ettikleri Avrupa’nın önde gelen kuvvetleri üzerine ışık tutmayı hedefleyen bu çalışma, Haçlıların uyguladığı ekonomik ambargo karşısında Memlûk sultanlarının tehdit ve baskı yoluyla karşılık verme siyaseti üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu siyaset, devletin dâhili koşulları ve askeri imkânlarının gerektirdiği şekilde; Avrupalı tüccarların tutuklanması, din adamlarının hapsedilmesi veya Haçlı korsanlarına karşı bazı sultanların yaptığı gibi Kıyamet Kilisesi’nin kapatılması şeklinde olmuştur. Bunun yanında bazı sultanlar Haçlı kuvvetlerine karşı Osmanlı Devleti’nin yardımına başvurmuşlardır. Bu sayede Çerkes Memlûkleri Devleti, yaklaşık 148 yıl boyunca saldırılara karşı durabilmiş ve deniz ticaretinin önemli geçitleri üzerindeki hâkimiyetini, devletin son bularak Osmanlı hâkimiyetinin başladığı H. 922/M.1517 yılında kadar devam ettirebilmiştir.

Burji dynasty ruled Egypt from 1382 until 1517, conquered by the Ottoman Empire.

Çerkes Devleti’ni[2] oldukça meşgul eden Haçlı ekonomik ambargosu karşısında Çerkeslerin oynadığı rolü araştırmaya başlamadan önce; Mısır’ın coğrafî konumuna ve bu coğrafî konumun -tarihi dönemlere göre değişmeyen mevcudiyeti sebebiyle- siyasi olayların cereyanında oynadığı role değinmemiz gerekmektedir. Zira bu konum o dönemde bölgede hâkim olan siyasî, askerî ve iktisadî koşulları anlamamız bakımından oldukça önemlidir.

Siyasî, askerî ve iktisadî yönlerden oldukça önemli ve stratejik bir konuma sahip olan Mısır,[3] doğudan batıya doğru ilerleyen üçüncü coğrafî bölgede yer alır. Bu bölge, doğuda Çin’den başlayarak Hindistan, Sind, Kabil, Kirman, Sicistan, İran, Irak, Suriye ve son olarak Mısır’a kadar uzanmaktadır[4]. Bu ayrıcalıklı konumu ile Mısır, kıta Asya ile Afrika arasında uzanan bir zincire benzemektedir ki[5]; kuzeyden Akdeniz’i ve güneyden Sudan’ı bağlarken batıdan Büyük Libya Çölü’nü, doğu sınırı boyunca uzandığı Kızıldeniz ile birleşmektedir[6]. Bu konum Mısır’ı aynı zamanda kuzeyde Akdeniz[7] ve doğuda Kızıldeniz[8] yoluyla, savaş ve barış ilişkileriyle bağlantılı kılmaktadır.

Denizlerle çevrili olan Mısır’ın elbette bu denizlere hâkim olması gerekiyordu. Bu sebeple saldırılara karşı ulaşım yollarını emniyet altına alabileceği özel bir siyaset takip etmiştir.

Hiç şüphesiz Çerkes Memlûkleri Devleti H.7./M.13. yüzyıldan sonraki dönemde İslam’ın en önde gelen devletiydi. 138 yıldan fazla bir zaman zarfında siyasî ve iktisadî yönden bölgede hâkimiyetini devam ettirmiştir. Bu konumuyla Çerkes Devleti; Mısır ve Suriye limanlarındaki yerli ve yabancı gemiler üzerine koyduğu vergilerle, deniz ve kara gücünün gelişmesine katkısı olan ticari yönüne önem vermiştir. Ne var ki, bu güç ve hâkimiyet kalıcı olmamış; Çerkes Devleti, Haçlı korsanlarına, korsanlık faaliyetlerine devam edebilme ve devlete ekonomik ambargo dayatma fırsatını veren zayıf sultanlar dönemindeki iç ve dış buhranlar yüzünden zaafa uğramıştır. Bu sebeple çalışmamızda Mısır üzerine uygulanan Haçlı ekonomik ambargosu karşısında Çerkeslerin rolü; bu ambargoyu başarısızlığa uğratırken izledikleri yöntemler ve aynı şekilde bu ambargoyu dayatan başta Kıbrıs, Rodos, Aragon, Katalan ve Cenevizliler ile son olarak da Çerkes Devleti’nin bel kemiğini oluşturan ekonomisine karşı en büyük tehdit olan Portekizli Haçlı kuvvetleri üzerinde yoğunlaşacağız.

İslam topraklarında Memlûk-Haçlı çatışmalarının başlangıcı Haçlı savaşlarının son dönemine kadar uzanır[9]. Batılı güçler, İslam topraklarının zenginliklerine hâkim olabilmek için Akdeniz, Suriye veya Kızıldeniz limanları yoluyla Mısır sahillerine karşı yapılan savaşlarda yer almışlardır. Şüphesiz iktisadî, dinî ve siyasî pek çok saik, bu savaşların yapılmasına sebep olmuştur[10].

Kuruluşundan itibaren Çerkes Memlûkleri Devleti’nin uğradığı ilk ekonomik tehdit, H.790/M.1388 yılında Kıbrıs’taki[11] haçlı korsanlarının Mısır ve Suriye sahillerine gerçekleştirdikleri saldırıdır. Bu saldırı Çerkes Devleti’ne tabi Trablusşam Limanı’ndan Mısır’daki Dimyat Limanı’na gitmekte olan bir ticaret gemisinin istila edilmesiyle devam etmiştir. Bu gemi çok sayıda tüccarın yanında Sultan Berkuk’un (H.784-801/M. 1382-1398) kız kardeşi ve oğlu ile amcasının oğlunu taşımaktaydı[12]. Bu durum karşısında sultan; Mısır ve Suriye limanlarında bulunan bütün Avrupalı tüccarların tutuklanması için emir çıkardı[13]. Sultan Berkuk’un ölümü ve oğlu en-Nâsır Ferec’in tahta geçmesinden sonra

(H.801-815/M.1398-1412)[14] Mısır-Kıbrıs münasebetleri, H.808/M.1405 senesine

kadar barış içinde geçti. Bu tarihten sonra Kıbrıslılar, Çerkes Devleti’ni zayıflatmak için ekonomik ambargo uygulamış ve Mısır limanlarına gelen ticari gemilere karşı korsanlık siyaseti takip etmişlerdir. Çerkes Devleti’nin buna karşı cevabı gecikmemiş ve İskenderiye limanındaki Avrupalı tüccar ve konsolosların tamamını tutuklamışlardır[15]. Münâsebetlerin gerilmesi Kıbrıslıları, Çerkes Devleti’ne ekonomik ambargo uygulamak suretiyle son vermek için Habeş ülkesinden[16] ve diğer Avrupalı kuvvetlerden güç birliği yapmak üzere yardım istemeye teşvik etmiştir[17].

Sultan en- Nâsır Ferec döneminde Mısır-Kıbrıs ilişkilerine damgasını vuran şiddetli gerginliğe karşın, Sultan Şeyh el-Mahmudî dönemi (H.815-824/M.1412-1421)[18] karşılıklı diplomatik ziyaretlerin yapıldığı dostça münasebetlere şahit oldu. Çerkes sultanı, H.818/M.1415 yılında Akboğa en-Nizamî’yi, esirlerin serbest bırakılması hususunda müzakerelerde bulunmak üzere Kıbrıs Kralı’na elçi olarak gönderdi. İbn Hacer el- Askalânî bu konuda şunları aktarmaktadır: “Akboğa orada beş yüz esir buldu. Ardından on üç bin dinara onları serbest bıraktırdı. Yanında getirdiği on bin dinarlık meblağı Frenk’e ( Kıbrıs) Kralı’na verdi. Kıbrıs Kralı, kalan miktarı bağışladı. Akboğa, esirlerden iki yüzünü Mısır’a götürdü ve kalanları Suriye limanlarına dağıttı”[19].

Çerkes Devleti, bu dostane ilişkileri pekiştirmek adına Kıbrıslı korsanlardan gelecek saldırılara karşı koymak için yeterli deniz gücüne sahip olmadığından limanlarının ve buralara gelecek ticarî gemilerin ulaşımının güvenliğini kapsayan bazı tekliflerle diplomatik müzakereleri devam ettirdiler. Bunun için Çerkes Devleti, Kıbrıs’a; kendilerine karşı düşmanca saldırılar planlayan diğer devletlerin korsanlarının adalarına girişine izin vermemeleri ya da Çerkes Devleti’ne Akdeniz’deki ticari faaliyetleri sırasında Suriye ve Mısır limanlarından gelen giden ticari gemilere el koymak yoluyla ekonomik ambargo uygulamayı hedefleyen korsanlara herhangi bir askeri yardım yapmamaları hususunda bir anlaşma yapmayı teklif etti[20].

Ancak anlaşılan o ki, bu müzakereler yalnızca kâğıtta kaldı. Zira Kıbrıslılar, Çerkes Devleti’ne karşı duydukları Haçlı kini sebebiyle H.825/M.1420 senesinde yaklaşık yüz bin dinar değerinde emtia ve çok sayıda insanla yüklü İskenderiye’deki ticari gemiye saldırdılar[21]. Yine H. 826/M.1422 senesinde Bask[22], Ceneviz ve Katalan[23] korsanları ile birlikte ticari malların yanında bir grup tüccarı da taşımakta olan iki ticaret gemisine saldırarak gasp ettiler[24]. Çerkes Devleti bu saldırılara askeri bir karşılık vermedi; aksine bu tehlikeyi bertaraf etmek için tehdit ve müsadere yolunu izledi. Bunun için Sultan, Mısır ve Suriye limanlarında bulunan Avrupalı tüccarların bütün mallarına el konulmasını ve bu limanlardan çıkarılmalarını emretti[25].

Bütün bu yaşananlardan sonra Sultan Barsbay (H.825-841/M.1421-1437)[26] döneminde gerçekleştirilen üç seferle ada fethedildi ve böylece Kıbrıs tehlikesi sona erdi[27].

Bu sırada Çerkes ekonomisini tehdit eden başka bir tehlike ortaya çıktı. Bu tehlike korsanlar ve Rodoslulardı. Bunlar H.869/M.1464 yılında İskenderiye Limanı’ndan kuzey Mağrip’e doğru gitmekte olan Marakeşli tüccarların malları ile yüklü üç ticarî gemiye Rodos adası yakınlarında el koydular. Rodoslular’ın Akdeniz’deki faaliyetlerinin artması ve hâkimiyetlerinin güçlenmesi; Suriye ve Mısır limanlarına giden ticarî gemilerin ulaşımını engelliyor ve bu durum Çerkes Devleti’nin ekonomisine olumsuz bir şekilde yansıyordu[28]. Buna karşı Çerkes Devleti, Rodoslu korsanların yaptığı ihlallere bir son vermek amacıyla deniz seferi düzenledi. Bunun için Sultan Hoşkadem (H.865-872/ M.1461-1467)[29] Rodoslu tüccarlar, konsoloslar ve yabancı tüccarlardan bunlara destek verenlerin tutuklanması için bir emir çıkardı. Bunun yanında Venedik deniz güçleri, Rodos adasına saldırmış ve bu sayede daha önce el koymuş oldukları üç ticari gemi geri alınmış ve tazminat ödemek zorunda bırakılmışlardı[30]. Sultan Kayıtbay zamanında (H.872-901/M.1467-1495) Memlûk-

Rodos mücadelesi devam etmiştir. Özellikle Rodoslular, Mısır’a ve oradan da İskenderiye Limanı’na saldırmışlar; bu limana ekonomik ambargo uygulamışlar ve ticari gemilerin limana yanaşmalarını engellemişlerdir. Memlûk sultanı bütün bunlara karşı limanları korsanların faaliyetlerinden korumak için güçlendirmiştir[31].

Rodosluların düşmanca siyaseti hiç ara vermemiştir. Sultan Kansuh el-Gavrî (H. 906-922/M. 1500-1516)[32] döneminde Rodoslu korsanlar; İskenderiye, Dimyat ve Sur limanlarındaki Memlûk ticarî gemilerine el koydular. Çerkes Devleti bu duruma askeri bir karşılık vermek yerine durumu kurtarmak için tehdit siyaseti uyguladı. İstisnasız bütün Frenk tüccarlarına tazminat yükledi ve çok sayıda Frenk tüccarı hapse attı[33]. Ne var ki, Çerkes Devleti bu politikadan bir fayda görmemiş; Rodoslu korsanlar Çerkes Devleti’nin ihtiyaç duyduğu erzak ve ahşap yüklü olan on yedi ticaret gemisini H.914/M.1508 senesinde Diu mevkiinde uğradıkları zararının tazminatını olarak gasp etmişlerdir[34]. Çerkes Devleti de bu saldırıya, Kudüs’deki bütün din adamlarının tutuklanması ve Mısır ile Suriye limanlarındaki tüm Avrupalıların hapse atılması için sultan tarafından çıkarılan bir emirle karşılık verdi. Bunun yanı sıra Sultan yirmi beş rahibi getirterek, korsanların ele geçirdiği ticari gemilerin iade edilmesi için Avrupa krallarına mektuplar yazdırdı. Ayrıca Sultan, Kıyamet Kilisesi’ni kapatmakla tehdit etmiş ve H.917/M.1511 senesinde emriyle bu kilise kapatılmıştır[35].

Çerkes Devleti, kesintisiz devam eden Haçlı korsanlarının ekonomik ambargolarına özellikle devletin askeri açıdan zayıf olduğu zamanlarda uyguladığı tehdit ve müsadere başta olmak üzere çeşitli yollarla karşılık vermişlerdir. H.836/M.1432 yılında Çerkes Devleti, ekonomisini tehdit eden başka bir tehlikeyle karşılaştı; bu tehlike Katalan tehlikesiydi[36]. Katalanlar Cenevizli korsanlarla birlikte İskenderiye limanlarına saldırdılar; ticari mal yüklü çok sayıda gemiyi ele geçirdiler. Ayrıca Dimyat’tan gelen başka bir gemiyi de ele geçirdiler. Bu düşmanlığa Çerkes Devleti’nin karşılığı, yabancı tüccarlara uyguladığı tehdit ve baskı siyaseti olmuştur. Sultanın emriyle Çerkes Devleti içerisindeki Ceneviz ve Katalan tüccarlara ait mallara el konulması için bir kanun çıkarıldı. el-Makrîzî bu konuya değinerek şunları aktarmıştır: “Venedikliler hâricînde Ceneviz ve Katalanların mallarına tedbir uygulandı; onların Suriye ve İskenderiye’deki mallarına el koyuldu”[37]. Çerkes Devleti’nin bu tutumuna karşı Katalan kralı, Sultan Barsbay’a limanlarında bulunan reayasına (Katalanlara) kötü muamelede bulunduğu için bir uyarı mektubu gönderdi. Bu mektupta tüccarlarının Memlûk mallarını satın almalarına kesinlikle izin vermeyeceğini de ifade ediyordu. Buna karşı Çerkes Devleti’nin Katalan elçisine cevabı sert ve caydırıcı oldu[38].

Katalan elçisine verilen bu sert cevaba, korsanlık siyaseti ve Memlûk ticari gemilerine el koyma yoluyla cevap verildi. H.837/M.1443 senesinde Katalan korsanlar Beyrut limanlarına hücum ettiler; insan ve ticari mallarla yüklü beş ticaret gemisini ele geçirdiler. Bununla da yetinmeyerek Katalan kralı Dimyat valisine Sultana ulaştırması için bir mektup gönderdi. Mektupta münasebetlerdeki kabalık ve sertliğin sebebi olarak sultanla ticaret için tahsis edilmiş olan karabiber satın almaya zorlanmaları olduğu ifade ediliyordu. Mektup okunur okunmaz Sultan öfkelenmiş ve mektubu yırtmıştır[39].

Bu mektuba cevap olarak Çerkes Sultanı, Haçlı gemilerini durdurmak amacıyla Dimyat Limanı’na deniz seferi hazırlanmasını emretti ancak bu sefer Beyrut sahillerine yapıldı. Venedik, Ceneviz ve Katalan gibi farklı devletlere ait gemilere el koyuldu[40]. Şüphesiz bu sefer, Memlûk ekonomisini ve özellikle de devletin varlığı için temel gelir kaynağı olan ticarî gelirini azaltmak amacıyla, Mısır ve Suriye limanlarına gelen ticaret gemilerine korsanlık faaliyetinde bulunan bütün Avrupalı kuvvetlere bir uyarı niteliğindeydi.

Çerkes Devleti’nin, ekonomilerine kasteden korsanlık faaliyetlerine karşı siyaseti bellidir. Onların bu siyasetine karşı Katalan korsanlar, Çerkes ekonomisini yok etmek için Mısır ve Suriye limanlarına gelen ticari gemilere el koyuyor ve askeri yönden onları zayıflatıyordu. Bölgede Çerkes hâkimiyetini unutturmak, özellikle doğu-batı arasında bir zincire benzeyen Mısır’a ve dönemin uluslararası ticaretine hâkim olmak için çaba gösteriyorlardı. H. 840/ M.1434 yılında Katalan korsanlar, İskenderiye şehri dışında bulunan Ebûhır Limanı’na saldırdılar ve iki ticaret gemisini ele geçirdiler[41].

Taraflar arasında gittikçe tırmanan bu düşmanlık, Sultan Kayıtbay zamanına kadar devam etti. Katalan korsanları karşısında seleflerinin politikasını takip eden Sultan Kayıtbay, H. 875/M.1470 yılında onların Mısır kıyıları yakınında bir ticaret gemisini gasp etmelerine karşılık, Katalan tüccarların hepsinin yakalanması emrini verdi ve onları hapse attı. Ayrıca esirleri ve ticari gemileri serbest bırakmadıkça; onların esirlerinin de serbest bırakılmayacağını bildirdi[42].

Memlûk Devleti, Katalanlara karşı bu uygulamalarına devam ettiği gibi Katalan korsanlarının tehlikesinden kurtulmak için Katalan tüccarlarına karşı ekonomik savaş uyguladı. Bütün yabancı topluluklara Katalan mallarını boykot etmelerini bildirdi[43]. Ancak Çerkes Devleti’nin uyguladığı bu siyaset, Çerkes ekonomisine karşı Katalan tehdidini durduramadı. H.916/M. 1510 yılında Katalan korsanlar İskenderiye Limanı’nda bir ticaret gemisine el koydular ve Emir Muhammet Bey’i öldürdüler. Buna karşı Çerkes Devleti, Katalan korsanlara tehdit ve yıldırma siyaseti uyguladı. Sultan Kansuh el- Gavrî, Kıyamet Kilisesi’nden yirmi rahip getirterek, tercümanlar eşliğinde onlarla konuştu. O devrin çağdaşı İbn Tagribirdî olayları şöyle aktarmıştır: “Frank Krallarına, el koydukları gemileri ve silahları iade etmeleri için mektuplar yazdılar. İstedikleri geri verilmediği takdirde Kıyamet Kilisesi’ni yerle bir edeceklerini ve rahipleri de öldüreceklerini bildirdiler”[44]. Çerkes Devleti’nin uyguladığı bu siyaset neticesinde Katalan tehdidi durdu.

Katalan tehdidinin sona ermesiyle birlikte Çerkes Devleti, ekonomisini etkileyen başka bir tehlikeyle karşı karşıya kaldı. Bu tehdit, Mısır ve Suriye limanlarına saldırılarını arttıran Cenevizli korsanlar idi. Bu korsanlar, çoğunlukla Mısır ve Suriye sahillerine saldırdılar, ticaret gemilerinin buralara ulaşımını engellediler. Buradaki maksat Çerkes ekonomisini zayıflatmak ve daha sonra yok etmek idi. Bu sebeple H.806/ M. 1403’de Kıbrıslı ve Rodoslu korsanlarla işbirliği yaparak Suriye sahillerine geniş çaplı seferler yaptılar. Memlûk Devleti bu saldırıların çoğunu engelleyemedi. Ne askeri ne siyasi ne de yerleşik tüccarlara tehdit ve baskı yoluyla olsun bir karşılık veremedi[45].

Cenevizli korsanlar, en büyük ticaret gemilerini ele geçirmedikten sonra Mısır ve Suriye limanlarına yaptıkları saldırıların boşuna olduğunu anladılar. Bu sebeple, Çerkeslerle denizde karşılaştılar. Cenevizli korsanlar, askeri harp siyasetine mugayir bir siyaset uyguladılar. Bu, ekonomik savaştı. Yani Ceneviz deniz kuvvetleri, Memlûk Devleti limanlarına yönelen bütün Avrupa ticaret gemilerini ele geçirmeye başladılar. Uyguladıkları bu yeni siyaset mucibince Venedikli tüccarlara ait Beyrut Limanı’ndan dönen bir ticaret gemisini gasp ettiler[46].

Cenevizli korsanların izledikleri siyaset amacına ulaşmadı. Çerkes Devleti’ni abluka altına alabilmek için kuvvetlerini yenilemek maksadıyla geçici barış yapmaktan başka bir çareleri kalmadı. Bunun için Sultan en-Nâsır Ferec ile barış yapmayı talep ettiler ve bu talep H.810/M.1407 yılında sonuçlandı. Yapılan barış antlaşması neticesinde Cenevizliler, Çerkes Devleti’ne ait limanlarda yaptıkları tahribat için otuz bin dinar tutarında bir meblağı ödemeyi taahhüt ettiler. Sultan bu düşmanca faaliyetlerin ve Çerkes Devleti’ne uygulanan ablukanın tekrarı halinde Suriye ve Mısır’da bulunan bütün Frenklerin tutuklanacağını bildirdi[47].

Esasen Cenevizli ve diğer ülke tüccarlarının Mısır ve Suriye limanlarında bulunmalarının olumlu ve olumsuz yanları vardı. Olumlu yanı, Memlûk Devleti’nin bu tüccarların, ticaretini yaptıkları malları vergilendirmesidir. Bunun yanında Çerkes Devleti bu tüccarları askeri açıdan zayıf olduğu durumlarda, ticaret gemilerinin Mısır ve Suriye limanlarına ulaşmasını engelleyen korsanlara karşı bir baskı unsuru olarak da kullanıyordu. Olumsuz yanına gelince, tüccarlar devletleri adına çalışan casuslar gibi idiler. Bu tüccarlar ticari faaliyetleri sırasında Çerkes Devleti’ne dair askeri ve siyasi bilgiler ile devletin güç ve zafiyeti hakkında bilgiler taşıyorlardı.

Olaylar açıkça göstermiştir ki Cenevizliler, bu barışı tüccarların Çerkes Devleti donanmasının durumu hakkında bilgi ulaştırmaları ve böylece limanlara ekonomik ambargo dayatmaları mümkün olsun diye fırsat olarak görmüşlerdi. Cenevizliler, Dimyat Limanı’nı kuşattıkları zaman beklemedikleri bir şekilde Çerkes deniz kuvvetleri ile karşılaştılar. Memlûkler, Haçlıları et-Tıjnetû’l Kadime adı verilen başka bir bölgeye çekilmeye mecbur ettiler. Burayı da ele geçirdiler. el-Makrîzî bu olaylar hakkında şunları söylemektedir: “…sonra Dimyat’a geçtiler. Müslümanlar Frenklerden sayı bakımından çoktu. Şiddetli bir çatışmanın ardından Müslümanlar onların ğurablarını (küçük ve hızlı bir gemi türü) ele geçirdiler. Frenkleri öldürdüler ve silahlarını aldılar. Geri kalanları hezimete uğratıp, demir ve silahlarını sultana götürdüler[48].

Gerçekten Memlûk Devleti pek çok yönden korsanlarla mücadeleye devam ediyordu.  Kimi zaman bu tehlikeyi uzaklaştırmak için askeri deniz gücüne başvuruyor, kimi zaman devletin dâhili şartlarına ve askeri imkânlarına göre tehdit ve baskı ile ateşkes yöntemini kullanıyordu. Ancak bu defa Memlûk Devleti ekonomisi çok daha büyük başka bir tehlike ile karşılaştı. Bu, Portekiz tehlikesiydi[49]. Bu tehlikeyi belirgin hale getiren Portekiz Kralı Emanuel’in H.911/M.1505 yılında Papa II. Paul’a bir mektup göndererek “Muhakkak ki Memlûk ticaretini bitirmek zor değildir. Ben Mekke’yi toplarıma ve ordularıma hedef kılıncaya dek, Hıristiyanlık yolunda savaşacağım” demesiydi[50].

Yine zikredilmeye değerdir ki, Çerkes Devleti dünya ticaretinin başlıca iki geçidine sahip idi. Bunlar, Ortaçağın sonlarında Avrupa ticaretinin büyük çoğunluğu için önemli geçitler olan Kızıldeniz ve Basra Körfezi idi. Memlûk Devleti’nin bu geçitlere hâkim olması onlara karşı zayıflatarak yıkmak için ekonomik ambargo dayatan Haçlıları endişelendiriyordu[51]. Portekizliler, Ümit Burnu Yolu olarak adlandırılan yeni ticaret yolunu keşfettikten sonra Çerkes Devleti’ne karşı planlarını sahnelemeye başladılar. Portekizliler bu yeni ticaret yoluyla doğu ticaretini ele geçirdiler ve Memlûk Devleti hâkimiyetindeki ticaret yollarını bertaraf ettiler[52]. Portekiz deniz kuvvetleri, ilk faaliyetlerine tehdit ve kuşatma/ambargo siyasetiyle başladı. H.904/ M.1498’de Portekiz komutanı donanması Kızıldeniz girişine geldiğinde, Avrupalı gemilerin Mısır ve Suriye limanlarına girmelerini engelledi[53]. Ayrıca Portekizliler, Hicaz’ı ele geçirmekle tehdit ettiler. Hint Okyanusu ile Kızıldeniz arasındaki bağlantıyı kestiler ve doğu ticaret mallarını zorla Lizbon pazarlarına taşıdılar[54].

Olayların gidişatından anlaşılmaktadır ki, Portekizliler ticaret gemilerinin geçeceği ana geçiş yollarına hâkim olduğu müddetçe Çerkes ekonomisini tehdit etmiştir. Bu yüzden Sultan Kansuh el- Gavrî’nin elinde, devletinin güç kaynağını ve ekonomisini korumak için başka çare kalmamıştı. Kendisini kaçınılmaz iki durum karşısında buldu. Bazen tehdit yöntemini bazen de geçici barış yöntemini kullandı[55]. Sultan Frenk krallarına mektuplar göndererek Portekizlilerin Hint Okyanusunda düşmanca tutumlarının devam etmesi halinde, Çerkes Devleti’nin Mısır ve Suriye’de oturan reayaya ister tüccar ister din adamı olsun hak ettikleri uygulamaları yapacağı hususunda uyardı. Ayrıca Kudüs’teki Kıyamet Kilisesi’ni de kapatacağını duyurdu[56]. Ancak bu tehditler, Memlûk Devleti’ne ekonomik ambargo dayatan Haçlı projelerini durdurmadı. Şöyle ki, Portekiz gemileri Çerkes Devleti tüccarlarına ait gemileri tart ettiler. Gemilerden bazılarını batırdılar, bir kısmını da topa tutarak ele geçirdiler[57].

Bu gelişmeler Çerkes Devleti’nin ekonomik durumunun kötüye gitmesine sebep oldu. Çerkes sultanı, Portekiz donanmasına karşı birlikte hareket etmek için Hindistan’daki Kalküta Kralına (es-Sâmirî) gizli bir mektup yazdı[58]. Ancak bu girişim, Kalküta Kralı’nın Portekiz donanmasına karşı koyabilecek kuvveti olmadığı için başarısızlıkla sonuçlandı. Bu defa Sultan, baskı ve tehdit yöntemini kullanmak durumunda kaldı. Fransisken ruhban Fremort Dusan’ı ve onunla birlikte iki meslektaşını Portekizlilerin, ekonomilerine zarar veren ambargo meselesini müzakere etmek üzere Avrupa’ya gönderdi[59]. Ayrıca Endülüs’teki Müslümanlara yapılan baskı ve Hıristiyanlığı zorla kabul ettirmeye devam ederlerse; istemeyerek de olsa devletin bünyesinde bulunan bütün Hıristiyan rahip ve tüccarların öldürüleceğini ve Kıyamet Kilisesi’nin de kapatılacağını bildirdi[60].

Olayların gidişatına bakılarak şöyle bir yorumda bulunmak mümkündür. Çerkes sultanının gönderdiği elçiler, siyasi yönden bir sonuç elde edemedi. Portekiz donanmasını Çerkes ekonomisini doğrudan etkileyen ticaret yollarına hâkimdi. İbn İyâs, Çerkes Devleti’ni zarara sokan bu durum hakkında şunları söylemektedir:

“Portekizliler Hint gemilerine zarar vermeye ve onların yollarını kesmeye ve yanlarında bulunan ticaret mallarından ne varsa, hatta az bulunan şaş kumaşı ile Mısır ve diğer ülkelerden gelen pirinci almaya başladılar”[61].

Çerkes Devleti bu durum karşısında ne yaptı ve nasıl bir karşılık verdi? Tehdit ve baskı siyaseti başarısızlığa uğradıktan sonra Çerkes Devleti’nin elindeki son çare askeri harekât idi. Bunun için sultan Mısır’dan Cidde Limanı’na bir sefer hazırlattı[62]. Portekiz donanmasıyla karşı karşıya gelen Memlûk donanması onları Kızıldeniz’den çekilmeye mecbur etti[63]. Memlûk donanması, Portekizlileri Sevâkin Liman’ı ve sonrada Hindistan kıyılarına kadar takip etti. H.914/M.1508 yılında Memlûk donanması, Portekiz donanmasını Hindistan’ın batı kıyısındaki Chaul mevkiinde mağlup etti. Ancak bu mağlubiyet Portekiz donanmasına istenen zararı vermedi. Onlar, Çerkes Devleti’ne karşı başka bir icraatta bulundular. Bu icraat Hindistan’daki Müslüman emirleri, Çerkes Devleti olmaksızın, Portekizlilerle ticaret yapmakla yetinmeye mecbur eden bir anlaşma yapmaya zorlamak idi[64]. Portekizlilerin uyguladıkları bu siyaset ile Çerkes Devleti’nin durumu daha da zorlaştı. Çünkü bir taraftan savaşlar en önemli ticaret merkezleri üzerinde Portekiz egemenliğini dayatmaya başladı. Diğer tarafta ise Portekizlilerle savaşta Çerkes Devleti’yle iş birliğini kabul etmeyen Venediklilerin olumsuz tutumu mevcuttu. Portekizlilerden önce, döneminin en büyük İslam devleti olduğu zamanlarda Çerkes Memlûkleri için Venedik, siyasi ve iktisadi bir dayanak idi.

Artık Memlûk sultanının önünde H.898/M.1492 yılında imzalanan barış anlaşmasına binaen Osmanlı Devleti’nden yardım istemekten başka seçenek kalmamıştı. Osmanlı Sultanı Bayezid bu talebe olumlu karşılık verdi. Otuz gemi, üç yüz top, yüz elli yelkenli, otuz bin ok, iki bin kürek ile barut ve yaklaşık kırk kantar tutarında barut, bakır ve demir gönderdi[65].

Sultan bu yardımlara dayanarak yirmi iki gemiden oluşan bir filo hazırlattı ve bu sefer için hazineden yaklaşık dört yüz bin dinar tutarında büyük bir meblağ harcadı. Sefer için yola çıkan donanma Cidde Limanı’na vardığında Portekiz donanması Hindistan kıyılarına çekildi[66]. Mücadeleye devam ederken H.920/M.1514 yılında Sultan, Osmanlı komutanı Süleyman Paşa emrinde bir sefer hazırlattı. Portekiz deniz güçlerine karşı yapılan bu son seferde Kamran Adası’na[67] ulaşan Memlûkler, Portekizlilerle savaştı[68]. Bu savaşla Portekiz tehdidi durduruldu ve onların Çerkes Devleti’ne uyguladığı ambargo ortadan kalktı. Bundan sonra her ne kadar Kızıldeniz çevresi Memlûk Devleti hâkimiyetinde olsa da Osmanlı Devleti’nin Mısır’a girmesiyle Memlûk Devleti sona erdi.

__________________

(*) Dr. Fâiz Ali Bahit, “el-Memâlik el-Çerâkise fî Muvâceheti’l-Hisâri’l-İktisâdî es-Salibî ala’l- Mısr”, Mecellet Külliyetü’l-Ulûmi’l-İslâmiyye, C. VII, S. XIII, 2013. Arapça aslından tercüme edilen makalede verilen dipnotlar aslına uygun şekilde çevrilmiştir.

(**) Yrd. Doç. Dr., İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi, Tarih Bölümü.

(***) İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ortaçağ Tarihi Yüksek Lisans öğrencisi.

(****) İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ortaçağ Tarihi Yüksek Lisans öğrencisi.

[1] Mısır’da 1250 yılından 1517 yılına kadar hüküm süren Memlûk Devleti’nin tarihini, sultanların menşeine göre ikiye ayırmak âdet olmuştur. Bunlardan ilki 1250-1382 tarihlerini kapsar. Bu devirde Memlûk sultanlarının büyük çoğunluğu Türk asıllı olup, bunlara el-Memâlik et-Türkiyye (Türk Memlûkleri) veya Nil Nehri’ndeki Ravza adasındaki kışlalarda ikamet ettikleri için el-Memâlik el-Bahriyye denilir. İkinci dönem ise 1382-1517 tarihlerini kapsar. Bu dönemde ise Memlûk sultanlarının çoğunluğu Çerkes (çoğulu Çerâkise) asıllı olup, bunlara el-Memâlik el-Çerâkise (Çerkes Memlûkleri) veya Kalatu’l-Cebel burçlarında ikamet ettikleri için el-Memâlik el-Burciyye denilir. Bu sadece ismen bir ayrım olup, ikisi bir bütün teşkil eder (Çevirenlerin Notu).

[2] Çerkesler: Dört boydan (Serkes Erkes, As ve Kesa) meydana gelirler ve çok sayıda kollara ayrılırlar. Bkz. Takıyüddin Ahmed b. Ali el-Makrîzî, el-Mevâız ve’l-İtibâr bi %ikr el-Hıtat vel’l-Asâr el’Mâruf bi’l-Hıtat el-Makrîzîyye, C. II/I, Kahire, tarihsiz, s. 241; Bedreddin el-Aynî, es-Seyfu’l Muhenned fî Sireti’l-Melik el-Müeyyed eş-Şeyh el-Mahmudî, tahkik Muhammed Şeltut vd., Kahire, 1967, s. 26. Ana vatanları, Kafkaslar’ın kuzeybatı bölgesidir. Bkz. Bertold Spuler,The Muslim World, Leiden 1960, s. 11. Bahri Memlûk sultanları tarafından satın alma ve savaşlarda esir düşme yoluyla Mısır’a getirilmişlerdir. Daha sonra Sultan Berkuk liderliğinde devlet kurdular. Bu devletin hâkimiyeti 138 yıldan fazla süre devam etmiş ve 23 sultan başa geçmiştir. Daha fazla bilgi için bkz: Abdurrahman Muhammed b. Haldun, ‘el-İber ve Divanü’l-Mübteda ve’l-Haber fî-Eyyami’l-Arab ve’l-Acem ve’l-Berber ve min Asâmhim min-zevi’s-Sultani’l-Ekber, C. V, Beyrut, 1979, s. 472; Ahmed b. Ali el-Kalkaşendî, ‘Subhu’l-A’şa fi Sma’ati’l-İnşa”, C. IV, Beyrut, 1987, s. 472

[3] Naim Zeki Fehmi, “Turuku’t-Ticareti’d-Düveliyye ve Mahattatuha Beyne’ş-Şark ve’l-Garb Evahiru’l-Usuri’l-Vusta, Kahire, 1873, s. 140.

[4] Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr el-Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsim fi Ma’rifeti’l-Ekâlim, Londra, 1909, s. 60; Zekeriya b. Muhammed b. Mahmud el-Kazvinî, Asarü’l-Bilâd ve Ahbarü’l-İbad, Beyrut, 1960, s. 137

[5] İmadeddin İsmail Ebi’l-Fida, Takvimü’l-Buldan, Paris, 1840, s. 103. Bkz. Hamdun Abdullah es-Savvâf, Mısr fî Ahd Amr b. el-As, 1999, s. 15 (Musul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayımlanmamış Doktora Tezi).

[6] İbrahim b. Muhammed el-İstahrî, el-Mesâlik ve’l-Memâlik, tahkik Muhammed Cabir Abdülâl, editör Şefik Garbal, Kahire, 1961, s. 39; Ebû’l-Kasım b. Havkal en-Nasîbî, Suretü’l-Arz Beyrut, tarihsiz, s. 126; Abdüllatif el-Bağdadî, el-İfâde ve’l-İtibar fî Umûri’l-Müşâhede ve’l-Havadisi’l-Muâyene bi Ardı Mısr, tahkik Ali Muhsin İsa Malullah, Bağdat, 1987, s. 66-67.

[7] Mısır, Akdeniz yoluyla Suriye’ye, Kuzey Afrika’ya ve Avrupa’ya bağlanır. Daha fazla bilgi için bkz. Ahmed Muhtar el-Abbâdî, Tarihü’l-Bahriyyeti’l-İslâmiyye fî Mısr ve’ş-Şam fî Asrey el-Eyyûbiyyun ve’l-Memâlik, C. II, Beyrut, 1972.

[8] Kızıldeniz; Hicaz, Yemen ve Hint Okyanusu bağlaması yönüyle doğu ticareti için önemlidir. Bkz: el-Abbâdî, Tarihü’l-Bahriyye, C. II, s. 201.

[9] Haçlı Seferleri, kapsadığı zaman bakımından iki süreçten meydana gelir. İlki; Miladi XI. yüzyıldan H. 690 / M. 1261 yılında Akka’nın ele geçirilmesini izleyen süreçtir. İkincisi Geç Dönem Haçlı Seferleri olarak adlandırılan XIV-XV. yüzyıllarda düzenlenen seferlerdir. Bu son dönem Haçlı Seferlerinden etkilenen medeniyet bölgeleri sebebiyle daha çok önemlidir. Daha fazlası bildi için bkz: R. Grousset, el-Hurubu’s-Salibiyye: es-Sirâ’ Beyne’ş-Şark ve’l-Garb, çev. Ahmed İbiş, Dımaşk, tarihsiz, s. 7.

[10] Bu etkenler hakkında daha fazla bilgi için bkz: C. Cahen, eş-Şark ve’l-Garb, çev. Ahmed eş- Şeyh, Kahire, 1995, s. 36-37.

[11] Kıbrıs, Akdeniz’in en büyük adası olup Akdeniz’in doğusu ile batısı arasında ticari bir geçit konumundaydı. Mevkii ve önemine dair daha fazla bilgi için bkz. Aliye Abdüssemi’ el-Cenezurî, el-Hurubu’s-Salibiyye: el-Mukaddematü’s-Siyasiyye”, Mısır, 1999, s. 67; Said Abdülfettah Aşûr, Kıbrıs ve’l-Hurubu’s-Salibiyye, Beyrut, 1957, s. 1 vd.

[12] Berkuk, Çerkes Memlûk Devleti’nin gerçek kurucusudur. Siyasi hayatı hakkında daha fazla bilgi için bkz. el-Makrîzî, İğasetü’l-Umme bi-Keşfi’l-Ğumme, tahkik Muhammed Mustafa ve diğerleri, Kahire, 1957, s. 142; Muhammed b. Abdurrahman es-Sehâvî, ed-Dav’u’l-Lâmi’ li-Ehli’l-Karni’t-Tâsi, C. III, Beyrut, tarihsiz, s. 10-11.

[13] Nasıreddin Muhammed b. el-Furat, Tarih İbn el-Furat, C. IX, K XI, Basra, 1976, s. 33; Cemaleddin Ebû’l-Mehâsin Yusuf b. Tagribirdî, en-Nücumü’z-Zâhire fî Mulûk Mısr ve’l-Kahire, C. XIV, tahkik Cemal Muhammed Mahruz ve diğerleri, Mısır, 1971, s. 266; Ğarsüddin Halil b. Şahin ez-Zâhirî, Zübdet Keşfi’l-Memâlik ve Beyanü’t-Turuk ve’l-Mesâlik, tahkik Paul Ramos, Paris, 1893, s. 138.

[14] en-Nasır Ferec’in hayatı hakkında daha fazla bilgi için bkz: İbn Tagribirdî, ‘en-Nücumü’z-Zâhire fî Mülûk Mısr ve’l-Kahire, C. XIII, tahkik Fehim Muhammed Şeltut, Mısır, 1970, s. 20, 154; Abdullah eş-Şarkâvî, Tuhfetü’n-Nâzırin fî men Veliye Mısr mine’l-Vulât ve’s-Selâtin mevcud behamiş Kitabi’l-Ahbari’l-Evvelfi men Tasarraf min Erbabi’d-Düvel li’l-İshâkî, Mısır, 1892, s. 41; Samuel Bernard, ”Vasf Mısr el-Hayatü’l-İktisadiyye fi’l-Karni’l-Hamis Aşera el-Mevazin ve en-Nukûd, çev. Zehir eş-Şâib, Mısır, 1980, s. 65-66.

[15] el-Makrîzî, es-Sülûk li-Ma’rifeti Düveli’l-Mülûk, C. IV/I, tahkik Said Abdülfettah Aşur, Bağdat, tarihsiz, s. 617. Ayrıca bkz. Muhammed Abdüsselam Tedmurî, Tarih Tarablus es-Siyâsî ve’l-Hadârî abr el-Usûr asr ed-Devleti’l-Memâlik, C. II, Beyrut, 1981, s. 166.

[16] Mısır-Habeş münâsebetlerinin başlangıcı Ortaçağın başlarına kadar gider. O zamanlar Habeş Kilisesi, Mısır Kilisesi’ne bağlılık bildirmişti. Konu hakkında daha fazla bilgi için bkz. Aşûr, Kıbrıs ve’l-Hurubu’s-Sâlibiyye, s. 352-358.

[17] Aşûr, Buhus ve Dirâsâtfî’l-Usûri’l-Vusta, Beyrut, 1975, s. 314.

[18] Ebû en-Nâsır Şeyh el-Mahmûdî, Türk hükümdarlarının yirmi üçüncüsü ve Çerkes hükümdarlarının dördüncü sultanıdır. Mısır’a getirildikten sonra Sultan Berkuk’un memlûku olmuştur. Hayatı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. el-Makrîzî, es-Sulûk, C. IV/I, s. 245-255; İbn Tagrıbirdî, en-Nucûmu’z-Zâhire, C. XIV, S 1; AH b. Davud es-Sayrâfî, Nüzhetü’n-Nüfûs ve’l-Ebdân fî Tevarihi’z-Zemân, C. II, Tahkik Hasan Habeşi, Kahire, 1970, s 88.

[19] Şehabeddin Ahmed b. Hacer el-Askalânî, İnbaü’l-Ğumr bi-Ebnai’l-Umr”, C. III, Tahkik Hasan Habeşi, Kahire, 1970, s. 53.

[20] el-Makrîzî, es-Sülûk, C. IV/I, s. 325, C. IV/II, s. 617.

[21] el-Makrîzî, es-Sülûk, C. IV/II, s.617; İbn Tagribirdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C.XIV, s. 249-250.

[22] Basklılar: Aslı bilinmeyen bu halk kuzeybatı İspanya’daki Branes (el-Biriniyye) bölgesinde yerleşiktir. Bask bölgesine nispetle Basklılar diye anılırlar. Bkz. Munir Baalbek, el-Mevrid, Beyrut, 2004, s. 91; Encyclopedia Britannica, “Basque”, C. III, Londra, 1966, s. 251.

[23] Tedmurî, Tarih Tarablus, C. II, s. 166.

[24] Salih b. Yahya, Tarih Beyrut ve Ahbaru’l-Ümeraü’l-Bahriyyin min Beni’l-Garb, tahkik Louis

Şeyhu, Beyrut, 1898, s. 219-220; el-Makrîzî, es-Sülûk, C. IV/II, 665; Encyclopedia Brittanica, “Basque”, C. III, s. 251.

[25] el-Makrîzî, es-Sülûk, C. IV/II, s. 966.

[26] Barsbay, Çerkes soyundandır ve Çerkes Devleti’nin ikinci sultanıdır. Hayatı hakkında daha fazla bilgi için bkz. Şerefeddin Yahya b. el-sCi’an, et-Tuhfetü’s-Seniyye bi-Esma’i’l-Biladi’l-Mısriyye, Mısır, 1974, s. 11-66; Abdülhay b. el-İmâd el-Hanbelî, Şezeretü’z-Zeheb fî Ahbâr min Zeheb”, C. VII, Beyrut, tarihsiz, s. 238.

[27] Bu üç askeri sefer hakkında bkz. Fâiz Ali Bahît, el-Alakatü’l-Mısriyyetü’l-Avrubî fî Asri’l-Memaliki’l-Cerâkise (H. 784-922 / M. 1382-1516), Dirase Siyasiyye İktisadiyye, Musul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, jayımlanmamış Doktora Tezi, 2005, s. 46-69

[28] Naim Zeki Fehmi, “”Turuku’t-Ticareti’d-Düveliyye ve Mahattâtuha Beyne’ş-Şark ve’l-Garb-Evahirü’l-Usuri’l-Vusta”, Kahire, 1973, s. 51

[29] Sultan Hoşkadem’in hayatı hakkında bkz: el-Hanbelî, Şezeretü’z-Zeheb, C.VII, s. 305.

[30] Mahmud Rezzak Selim, Asru’s-Selâtini’l-Memâlik ve Netacihu’l-İlmi ve’l-Edebi, C. I, Mısır,

1962, s. 51.

[31] Abdulrahman Mahmud Abdüttevvâb, Kayıtbay el-Mahmudî, Mısır, 1978, s. 138-139.

[32] Muhammed b. Abdurrahman b. Muhammed es-Sehâvî, et-Tıbru’l-Mesbûk fî Zeyli’s-Sülûk, Kahire, tarihsiz, s. 323; İbrahim Ali Tarhan, Mısr fî Asri’l-Memâliki’l-Cerâkise, Kahire, 1960, s. 112.

[33] Stanley Lane-Pool, “Histoıy of Egypt in the Middle-East”, Hollanda, 1968, s. 339.

[34] Diu, Katave Yarımadası’nın güney taraflarında yer alır. Burada Hint Okyanusu’ndaki Çerkes ve Portekiz deniz güçleri arasında bir savaş meydana gelmiştir. Daha fazla bilgi için bkz: Encyclopedia Brittanica, “”Diu”, C. VII, Londra, 1966, 505.

[35] Suad Mahir, el-Bahriyye fî Mısr el-İslâmiyye ve Âsâruha’l-Bâkiyye, Mısır, 1967, s. 126; Tarhan, Mısr fî Asr, s. 114; Ahmed Şelbî, el-Mevsu’atü’l-İslâmiyye, C. V, Kahire, 1967, s. 209; Aşûr, el-Haraketü’s-Sâlibiyye, C. II, Kahire, 1971, s. 1236.

[36] Katalonya; Barcelona, Gerona, Lerida ve Terragona şehirlerini kapsayan bir İspanyol eyaletidir. İspanya’nın kuzeydoğusunda yer alır. Sınırları; kuzeyde Andora ve Fransa’dan, güneyde Valencia’ya; batıdan Aragon’dan doğuda Akdeniz’e dek uzanır. Encyclopedia Brittanica, Catalonia, C. V, s. 59.

[37] el-Makrîzî, es-Sülûk, C. IV/II, s.882; es-Sayrâfî, Nüzhetü’n-Nüfûz, C. III, s. 249.

[38] el-Makrîzî, es-Sülûk, C. IV/II, s. 885; es-Sayrâfî, Nüzhetü’n-Nüfûz, C. III, s. 253.

[39] el-Makrîzî, es-Sülûk, C. IV/II, s. 914; İbn Hacer el-Askalânî, İnbâû’l-Gumr, C.III, s. 815; es-Sayrâfî, Nüzhetü’n-Nüfûz, C. III, s. 285.

[40] el-Makrîzî, es-Sülûk, C. IV/II, s. 919; es-Sayrâfî, Nüzhetü’n-Nüfûz, C. III, s. 290.

[41] el-Makrîzî, es-Sülûk, C. IV/II, s. 994.

[42] Fehmi, Turuku’t-Ticare’, s. 64.

[43] Çerkes Devleti’nin bu tutumu Katalanları; Gırnata ülkesindeki İslam egemenliğine son vermek için Kastilya ile ittifak kurmaya yöneltmişti (H. 893/M. 1487). Bu durum sebebiyle Gırnata hâkimi Emir Abdullah el-Mesaid, Çerkes Devleti’nden İspanyol tehdidini durdurmasını istemiştir. Daha fazla bilgi için bkz. Fehmi, Turuku’t-Ticare, s. 64-66

[44] Muhammed b. Ahmed b. İyâs, Bedai ez-Zuhûrfî Vekâi’d-Duhûr, C. IV, Kahire, 1960, s. 195.

[45] el-Makrîzî, es-Sülûk, C. III/III, s. 1114, 1116; İbn Hacer el-Askalânî, İnbâû’l-Gumr, C.II, s.

258.

[46] İbn Yahya, Tarih Beyrut, s. 34; Tedmurî, Tarih Tarablus, C.II, s. 164.

[47] İbn Yahya, Tarih Beyrut, s. 40; H. Emin Abdusseyyid ve diğerleri, Kıyâm Devleti’l-Memâlik es-Sâniyye, Kahire, 1966, s. 153.

[48] el-Makrîzî, es-Sülûk, C. IV/I, s. 143

[49] Portekiz’in İslam topraklarına saldırmasının en önemli sebebi, Gine altını ve baharatlara ulaşma isteği gibi ekonomik etkenlerdir. Belki de bu, Kalküta hâkiminin, doğuya geliş sebebini sorduğunda ”Hristiyanlık ve baharatlar” diye cevap veren Vasco de Gama’nın dile getirdiği şeydir. Bkz: Auguste Toussant, History of the Indian Ocean, Londra, 1966, s. 93.

[50] Muhammed Mahmud es-Sûrcî, “Ûlu’l-İntisârâtü’l-Arabiyye fî’l-Asri’l-Hadis, Tardu’l-Burtugaliyyin min Umman, (M. 1658)”, Mecelletü’l-Müverrihi’l-Arabî, S. 41-42, Bağdat, 1990, s. 47; Encyclopedia Brittanica, “Vortugal”, C. XVIII, s. 280.

[51] Tarık Nafi’ el-Hamdânî, “et-Tehaddi’l-Burtugali li’l-Vatani’l-Arabi ve Vesailu’t-Tehallus minhi”, Mecelletü’l-Vesika, S. 28, Bahreyn, 1995, s. 83-84; Tarhan, ”el-Burtugaliyyun fî Garbi Ifrikiyye”, Mecelle Külliyeti’l-Adâb, C. 25, S. 1, Kahire, 1967, s. 19; Aşûr, Buhus ve Dirasat, s. 314-315.

[52] George E. Kirk, A Short History of Middle East, Londra, 1964, s. 65.

[53] Abdülaziz Ivez, “”el-İhtilalu’l-Burtugali li-Mevâni el-Cezireti’l-Arabiyye”, Mecelletü’l-Müverrihi’l-Arabi, S. 29, Bağdat, 1986, s. 18. Ayrıca bkz. Muhammed Abdüsseyyid Râkid ve diğerleri, el-Gazvu’l-Osmani li-Mısr ve Netâicuhu ala’l-Vatani’l-Arabi, İskenderiye, 1983, s. 182.

[54] İbrahim Hasan Said, el-Bahriyye fi-Asri’s-Selatini’l-Memâlik, İskenderiye, 1983, s. 182; Ahmed Derrâc, el-Memalik ve’l-Frenc fi’l-Karni’t-Tasi el-Hicri ve’l-Hamis Aşere el-Miladi, Kahire, 1961, s. 132.

[55] Said, el-Bahriyye fî Asr, s. 128; Ahmed Muhtar el-Abbâdî, Tarihu’l-Bahriyyeti’l-İslamiyye fî Mısr ve’ş-Şam fî Asri’l-Eyyubiyyin ve’l-Memâlik, Beyrut, 1972, s. 266; Philip K. Hitti, History of the Arabs, Londra, 1977.

[56] Derrâc, el-Memâlik ve’l-Frenc, s. 134; Kirk, A Short, s. 65.

[57] Muhammed Razuk, “Safha min Safhati’t-Tarihi’l-Müşterek beyne’l-Mağrib ve’l-Halici’l-Arabî Hilali’l-Karni’s-Sadis Aşera (el-Ğazvu’l-Burtugalî ke-nemûzec)”, Mecelle Havliyât Külliyyetü’l-Adâb ve’l-Ulumi’l-İnsaniyye, S. 2, Kahire, 1985, s. 127-128; Kirk, A Short, s. 65.

[58] Ali Hasan el-Harbutli, el-İslam fî Havzi’l-Bahri’l-Mutavassıt, Beyrut, 1970, s. 163; Said, el-Bahriyye fî Mısr, s. 182.

[59] Temsilci heyeti ilk olarak Venedik Dükü ile sonra da Papa II. Julius, Aragon ve Kastilya hükümdarları Ferdinand ve İsabella’nın huzurlarına çıkmak üzere Mısır’dan Avrupa’ya gönderildi. Bahit, el-Alakatü’l-Mısriyyetu’l-Avrubiyye,, s. 167.

[60] Derrâc, el-Memâlik ve’l-Frenc, s. 134; Kirk, A Short, s. 65.

[61] İbn İyâs, Bedâi ez-Zuhûr, C. IV, s. 109

[62] İbn İyâs, eseri Bedâi ez-Zuhûr fî Vekâi’i’d-Zuhûr’da Sultan Kansuh el-Gavrî’nin üç sefer hazırlattığını işaret eder. Birincisi; Yahya b. es-Seb’in çıkardığı isyan sebebiyle Akka’ya yapılmıştır. İkincisi; Bedevi Lam Araplarının isyanına karşı savaşmak üzere Kerek taraflarına yapılmıştır.  Üçüncüsü  ise  Portekizlilerle   savaşmak  üzere Hindistan’a yapılmıştır. Bkz: C. IV, s. 82; 106, 119.

[63] İbn İyâs, Bedâi ez-Zuhûr, C. IV, s. 142; el-Harbutlî, el-İslamfî Havz s. 163.

[64] İbn İyâs, Bedâi ez-Zuhûr, C. IV, s. 142; İsmail Serheng, Hakâiku’l-Ahbâr an Düveli’l-Bahr, Beyrut, 1986, s. 36.

[65] İbn İyâs, Bedâi ez-Zuhûr, C. IV, s. 201.

[66] İbn İyâs, Bedâi ez-Zuhûr, C. IV, s. 381.

[67] Kamran Adası, Hindistan kıyılarına yakın bulunan korunaklı bir adadır. Daha fazla bilgi için bkz. Şehabeddin Ebî Abdullah Yakut el-Hamevî, Mu’cemü’l-Buldân, Daru’s-Sadr, Beyrut, 1995, s. 39.

[68] İbn İyâs, Bedâi ez-Zuhûr, C. IV, s. 38; Seyyid, el-Bahriyye fî Mısr, s. 184; Chronicales, The Portugese, s.16.

_______________________

ALINTI: Cihannüma- Tarih ve Coğrafya Araştırmaları Dergisi, Sayı: I / 1- Temmuz- 2015, s:125-138

Bir Yorum

  1. Osmanlı padişahı kanuni sultan süleyman ın oğlu 3 selim zamanında Mısır’da vali olarak görev yapan çerkez Hüsrev paşa benim baba tarafından dedemdi. Mekanı cennet olsun. Nur içinde yatsın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu