Erol Karayel

5. Kol Faaliyetlerine Dikkat!

EROL KARAYEL

İspanya iç savaşı sırasında bir gazeteci, General Franco’nun komutanlarından Emilio Mola’ya “Madrid’in ne zaman düşeceğini” sorar.

Mola, Madrid’i dört koldan kuşatan askerî birliklerine ve içerde kendilerine destek veren beşinci kola güvendiğini belirten bir cevap verir.

Literatüre böylelikle giren beşinci kol kavramı, o günden sonra, “bir milletin birliğinin kırılıp, düşman karşısında zayıf düşmesi için her tür yola başvuran ekiplere” verilen isim olmuştur.[1]

Beşinci kol faaliyetlerini organize eden güçler, kendilerine “tehdit oluşturma potansiyeli”  gördükleri bütün toplum ve toplulukları, “uzmanlarca imal edilmiş” fitne argümanlarıyla zehirleyerek iç birliğini bozmak suretiyle tahrip ederler.

Beşinci kol faaliyetinde bulunanlar ise ahlaken kullanılmaya müsait olanlar ile beyni yıkanarak inandırılan yerli unsurlardır.

***

Dünyada beşinci kol faaliyetini en iyi uygulayanlardan biri Ruslardır. 1990-2000 yılları arasında dibe vuran Rus istihbarat servisleri 2000’li yıllarda Putin’le birlikte yeniden yapılandırıldı. 30 Haziran 2003’de çıkarılan bir kanunla da FSB’ye, bünyesinde dış istihbaratla ilgili özel bir organ kurma yetkisi verildi. FSB, ‘Analiz, Öngörü ve Stratejik Planlama’ başkanlığı içinde yeni bir Operatif Bilgi Koordinasyonu Direktörlüğü (UOKİ) teşkil etti. Beyaz Rusya, Gürcistan, Abhazya gibi yerlerde iç karışıklıklar organize etmek, yabancı NGO’lar ile uğraşmak, seçimlerde kendi adamlarının kazanmasını sağlamak UOKİ’nin işi oldu.

Rusya Genelkurmay Başkanı General Valeriy Gerasimov’un mimarı olduğu “Gerasimov Doktrini” olarak da adlandırılan “melez savaş” konsepti, savaş ve barışın arasında kalan gri alanda, konvansiyonel olmayan güçlerin yönlendirilmesi ve yönetilmesini öngörmektedir. Gerasimov bu kavramı ilk defa Kırım’ın işgalinden bir yıl önce 27 Şubat 2013’te yayınlanan “Tahminde Bilimin Değeri” adlı makalesinde kullanmıştır. Savaşın doğasının her geçen gün değiştiği vurgusunu yapan Gerasimov’a göre, stratejinin en önemli unsurlarından biri, düşman devlet içerisindeki muhalif unsurların desteklenmesi ya da desteklenecek bir muhalif unsurun oluşturulmasıdır.[2]

***

Bu bilgilerden sonra gelelim Kuzey Kafkasya diasporasına çekilen operasyonlara.

Kuzey Kafkasya diasporası, gerek Osmanlı, gerek Cumhuriyet döneminde her zaman Rus istihbaratının takip ve operasyonlarına muhatap olmuştur. Fırsat bulduklarında elde ettikleri işbirlikçiler ve etki ajanları vasıtasıyla Kuzey Kafkasyalı toplumu belli istikametlere yönlendirmeye çalışmışlardır.

Bugün bunun en iyi bilinen örneklerinden biri içimizdeki Truva Atı olan Dünya Çerkes Birliği(DÇB)’dir. DÇB 2014 yılında RF devletinden açıkça, “Çerkes halkının sorunları için çalışanlara karşı koymak maksadıyla” fon talebinde bulunmuş, bu talep devletin resmi web sitesinde yer almıştır. Direksiyonu ellerinde tutanların gerçek niyetlerini bilmedikleri için “iyi niyetle” bu çatı altında çalışmalara katılan diaspora mensupları olabilir elbette ama bu DÇB’nin tamamen bir beşinci kol yapılanması olduğu ve destek verenlerin de kullanıldığı gerçeğini hiçbir şekilde değiştirmez.

***

Son yıllarda Kuzey Kafkasya diasporasına yönelik beşinci kol faaliyetleri devşirilmiş bazı yeni gruplar üzerinden yeni üretilmiş argümanlarla yürütülüyor. Bu yeni grup zehrini ilkel etno milliyetçi duyguları kullanarak yayıyor. Tarihi olayları saptırarak, halklar arasında suni çelişkiler üreterek, topraklar üzerinde hak iddiaları ihdas ederek, etno milliyetçilikleri körükleyerek, geçmiş olaylardan akla ziyan çıkarımlar yaparak, yalanla, inkarla, ithamla, aşağılamayla halkların arasını açıp birbirine düşürmeye ve nihayetinde her birini yalnızlaştırarak “Rusya için potansiyel tehdit unsuru olmaktan çıkartma” planlarına hizmet ediyorlar.

Bu zehirleri yayan beşinci kol elemanlarının, savundukları bu fikirlerle -bilerek veya bilmeyerek- doğrudan düşmanın değirmenine su taşıdıklarından zerre kadar şüphemiz yoktur, sizlerin de olmasın.

***

Kuzey Kafkasya halklarının, özellikle nüfusunun yüzde doksanını kaybetmiş Kuzeybatı Kafkasya halklarının, mevcut demografik yapılarıyla, bugünkü şartlarda kendi tarihi topraklarında hükümran olma ve kendi başlarına bir gelecek belirleyebilme şansları maalesef yoktur.

Bu şansı elde edebilmeleri için ya Amerika, İngiltere gibi bir dünya devinin “konuyu” kendi meselesi kabul ederek vereceği “samimi dış destek”; ya da aynı kaderi paylaşan bölge halklarının uzun vadede ruhlarını da içine katarak oluşturacakları “samimi bir iç birlik” sağlayabilir.

Dünya devlerinin “samimiyetle” böyle bir destek vermelerini beklemek tabii ki hayal; ama Kafkasya halklarının önlerindeki bütün engellere rağmen “samimi bir birlik” oluşturmaları pek âlâ mümkündür. Çünkü tehdide uğrayan özne bizzat kendileridir.

“Hiç hayal görmeyin, Kafkasya’da böyle bir zemin yok” diyenler de olacaktır elbette. Onlara cevabımız gayet kısa ve nettir: “Öyle bir zemin bugün yoksa çalışılır ve yarına var edilir.” Bir şeyin bugün olmaması hiçbir zaman olmayacağı anlamına gelmez. Bir fikrin teorisi varsa fikri de inşa edilebilir ve pratiğe de uygulanabilir. Kaldı ki önerilen birlik düşüncesinin Kuzey Kafkasya tarihinde somut referansı vardır.

“Efendim her halk kendi başının çaresine baksa daha iyi olmaz mı?” diyenler de olacaktır elbette -ki başta beşinci kol elemanları olmak üzere-.

Eğer bunu inanarak söylüyorlarsa mikro milliyetçiliğin gözlerini kör ettiği, dünyadan haberi olmayan hayalperestler takımı olduklarından şüphe yoktur. Konuyu biraz daha somutlaştırarak, son yıllarda özellikle Abaza ve Adige halklarını birbirinden uzaklaştırmaya çalışan bu fanatiklere, gözleri belki açılabilir ümidiyle aşağıdaki haritayı iyi incelemelerini tavsiye edeceğim. Adige ve Abazaları temsil eden renklerin hakim olduğu alanlarda dahi bu halkların nüfuslarının % 50’nin altında kaldığını hiç unutmadan bu haritayı dikkatle incelesinler. Emperyalist Rusya karşısında kendi başlarına “topraklarına sahip olabilme ve kendi kaderlerini belirleme” şanslarının yüzde kaç olduğunu görüp, birbirleri ve diğer halklarla dayanışmaya ne kadar muhtaç olduklarını belki anlayabilirler.

Sun Tzu kitabında “Dişe diş savaş, akıllı savaşçı için son çaredir” diyor. Düşmanımız da bu fikirde; dişe diş mücadeleyi bütün çareler bittikten sonraya bırakıyor ve görüldüğü gibi önceliği beşinci kol faaliyetlerine veriyor. Niyeti, bizi parçalayarak –potansiyel de olsa- kendisi için tehdit olmaktan çıkartmak.

Bizim de bu beşinci kol girişimlerini boşa çıkarmak için hiçbir şartta ayrıştırıcı fikirlere pirim vermememiz, birlik ve dayanışma düşüncesini bilhassa yaymamız ve pekiştirmemiz gerekiyor.

___________________________

[1] Hilal Kaplan, ‘Beşinci Kol musun Diye Sorarlar’ , Sabah, 18 Eylül 2017

[2] Doç. Dr. Sait Yılmaz, Rusya Örtülü Operasyonlarının Dönüşümü, https://yeditepe.academia.edu/SaitYılmaz

 

Bir Yorum

  1. Sosyolojik olarak iyi irdelenmiş, Ayakları yere basan, ders niteliğinde güzel bir yazı.
    Teşekkür ediyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu