Araştırma/AnalizÇarlıktan Sovyetlere (1864-1921)

Kabardey’in (Doğu Çerkesya) Rusya’ya Gönüllü Katılımı(*)

Prof. Dr. AYTEK NAMİTOK

 

 

 

 

 

 

 

 

Çeviri: (Watırıpha) YASEMİN ORAL
            (Osiyipha) ESRA KIZILBOĞA

25 Mayıs 1955’de Tass, Kabardey’in başkenti Nalçik’ten Komünist Parti Merkez Komitesi’ne bağlı Kabardey Bölge Komitesi Bürosu’nun Temmuz 1957’de “Kabardey’in Rusya’ya Gönüllü Katılımının 400. Yılı”nı kutlamak üzere bir önerge verdiğini bildirdi.

Önerge şöyle diyordu:
“Kabardey’in Rusya’ya katılımı Kabardey halkının tarihsel kaderi için son derece önemlidir. Bu katılım Kabardeyler’e ulusal gelişmelerini ilerletme fırsatı vermiş, padişahların Türkiye’si tarafından esir alınmaktan korumuş ve Ruslar ve ülkenin diğer halklarıyla ekonomik ve kültürel ilişkiler kurmak için uygun koşullar yaratmıştır. Kabardey’in Rusya’ya katılımının 400. yılı kutlamaları için hazırlıklar sürerken, Kabardey halkının tarihi ve sosyalizmin inşasındaki başarılarına ilişkin bir takım araştırmalar, makaleler, eleştiriler ve belgeler derlenecek ve yayımlanacaktır. Cumhuriyetteki fabrikalarda, kolhozlarda (Ç.N: Sovyet sisteminde bir tür kolektif çiftlik), MTSlerde (Ç.N: makina teknik istasyonu), sovhozlarda (Ç.N: Sovyet sisteminde bir tür kolektif çiftlik) ve eğitim kurumlarında bu önemli tarihe ithafen konuşmalar ve dersler yapılacaktır. Kabardey Drama Tiyatrosu, şarkı ve dans grubu ve Cumhuriyet Filarmonisi özel repertuarlar hazırlayacaktır. Kabardey’in Rusya’ya gönüllü katılımının 400. yıldönümüne ithafen en iyi şarkı, film senaryosu, kantat ve opera güftesi yarışması kısa bir zamanda başlayacaktır. Moskova, Leningrad ve diğer kardeş cumhuriyetlerden bilim adamlarının katılımıyla Kabardey Araştırma Enstitüsü’nde bir oturum, reprodüksiyon sanatları sergisi, amatör performanslar ve diğer etkinlikler Kabardey halkının bu büyük ulusal bayramına ithaf edilecektir.”

Kabardey’in Rusya’ya katılımının “gönüllü” niteliği, Kabardey tarihini daima bağımsızlık amaçlı uzun bir mücadele olarak gören insanlar için yeni bir nosyondur. Açıkça bu durum, Rus olmayan halkların tarihini Sovyet tarih yazarlarının giderek bizi alıştırdıkları çizgide yorumlamaya yönelik yeni bir girişimdir. Kabardey tarihine yönelik böyle bir yaklaşım münferit bir olay değil Kremlin’in “genel tarih çizgisi”nin bir parçasıdır.
Öncelikle Kabardey’in Rusya’ya sözde “gönüllü katılımının” gerçekleştiği dönem olan IV. Ivan zamanındaki Kabardey tarihi kaynaklarına bakarak denebilir ki bunu kanıtlayacak deliller yoktur. Gerçeği kanıtlayabilecek arşivler ise 1626’daki ünlü Moskova yangınında yok olmuştur. 16. yüzyıl Moskova kayıtları da nitelik olarak resmi ve taraflıdır.

Genel tarihçiler özel kayıtları kullanırken ya belirleyici özelliklerini kaybettirmiş ya da kendi amaçlarına uygun bir biçimde değiştirmiştir. Olaylara ilişkin kendi usullerince bilgi verirken tam anlamıyla hükümetin bakış açısına bağlı kalmışlardır. [1]

Bu duruma ayrıca, yazıcıların ve yabancı ve özellikle Çerkes isimlerini ve coğrafi yerleri karıştırmış olan yazarların düşük seviyedeki okur-yazarlığı da eklenmelidir.

Benzer bir şekilde, bu döneme ilişkin Çerkes tarafında da güvenilir kaynaklar bulunmamaktadır. Sadece, kendi aralarında savaşan Kabardey prenslerine ait ve her birinin kendine göre uyarlayıp kullandığı çeşitli sözlü efsaneler vardır. Kabardey prensleri 18. yüzyılda iki gruba bölünmüştür- Kashkadau grubu (Kashkatau dağının isminden gelir) ve Baksan grubu (Baksan Nehri’nin isminden gelir). Birinin Türk, diğerinin de Rus eğilimi vardı. Birinci grubun taraftarları 18. ve 19. yüzyıllardaki Rus-Kabardey savaşları sırasında şunları ileri sürmüştür:

Asla Rusya’nın tebaası olmamışlardır ve Ivan Vasilieviç döneminde Rus devleti ile ilişkileri olduysa da, bu ilişki, tebaa ilişkisi ya da ikincil bir ilişki değil sadece dostluk ilişkisiydi.[2]

Diğer grubun taraftarları ise, daha sonra Rusya’nın düşmanı olana kadar, atalarının kendilerini Moskova çarına teslim ettiğini, Kabardeylerin Terek’e yerleşmek üzere Ukrayna’dan geldiğini, “Çerkas” ya da “Çerkes” olarak adlandırıldıklarını ve hepsinin sonra Hıristiyan olduğunu beyan etmiştir.[3] Bir başka deyişle, Çerkeslerin Ryazan bölgesinde yaşadığı ve oradan da Kafkasya’ya kaçtığına ilişkin Moskova’daki yaygın efsaneyi tekrar etmişlerdir.[4]

Kabardey’in Rusya’ya “gönüllü katılımı” sorununu aydınlatmak için, sadece kaynakların taraflılığını ve doğru verilerin olmayışını göstermek değil, ayrıca devlet yapısını, o dönemde Moskova ve Kabardey’in iç ve dış durumunu ve coğrafi konumu hatırlamak da önemlidir.

1. Ivan yeni devlet düzeninin zafer kazandığı dönemde doğmuştur. Prensliklerin bağımsızlığı yok olmuş, Büyük Moskova Prensi bir diktatör olmuş, bizzat ülke halkı devlete “tabi” olmayı onaylamıştır. “Moskova yaşamının tamamı güçlü bir devlet fikri üzerine inşa edilmeye başlanmıştır”.[5] Merkezi otoritenin zarar gördüğü ama bağımsız prenslerin fayda sağladığı, halkın “akışkan” durumda olduğu günler de geride kalmıştı. Daha önceden olduğu gibi yeni işgallere, Moskova’nın kendisi için zararlı kabul ettiği unsurların bozguna uğratılmış kentlerden ve Moskova’daki yeni yerleşimlerinden kitlesel ihracı eşlik etmiştir. Moskovalılar işgal edilmiş bölgelere yerleştirilmiştir.

Bu denenmiş bir asimilasyon yöntemiydi. Korkunç Ivan hala hayattayken, Kazan birkaç yıl içinde bütün Tatarlar’ın sürülmesiyle tam bir Rus kentine dönüştürülmüştür.[6]

Çerkes halkı ve Moskova arasındaki ilk ilişkiler döneminde, 1552’den 1557’ye kadar, Kabardey delegasyonu Çar’a gelerek ülkelerini Rusya’ya “kattığı”nda, Korkunç İvan “seçilmiş radalar” ile yani, Çar’ın çocukluk arkadaşı ve köken olarak Çerkes olan Sylvester ve Adashev yönetimindeki hükümet ile manevi bir ayrılık yaşamıştır.[7]

Bu hoşnutsuzluk daha sonra açık bir düşmanlığa, “radalar”a ve feodal sınıfın kalıntılarına karşı bir zulme dönüşmüştür. Kendisini Sylvester ve Adashev’in himayesinden çıkartan Korkunç İvan “radalar”ın dış politikasının tam zıddı bir dış politika benimsemiştir. Çar’a göre dış politikanın amacı Livonya’ya karşı mücadele etmek ve Baltık Denizi’ne açılacak bir yer bulmak olmalıydı.[8] Doğuyla ticari bağlar için yol Astrahan’dan açıktı. Güneyde daha ötede genişleme için herhangi bir girişim, Kazan ve Astrahan’ın işgalinden sonra Moskova’ya karşı zaten fazlasıyla düşmanca davranan Bab-ı Ali ve Kırım ile bir çatışmanın belirtisiydi. Kırım ve Bab-ı Ali’ye yakın olan Kafkasya’da bir saldırı hakkında düşünmektense, güneydeki sınırların savunmasını düşünmek çok daha önemliydi.

Kabardey’in 16. yüzyılda Moskova’ya gerçekten bağlanıp bağlanmadığı sorusu üzerine düşünürken, bu koşullar -Çar’ın iktidarının merkezileşmesi, halkın devlete “bağlanması” sistemi, bağımsız prenslere karşı verilen mücadele, söz konusu prenslerin Çar tarafından tasfiye edilmesi, dış politikadaki batı eğilimi ve güneye yönelik pasif savunmacı tutum- gözönünde bulundurulmalıdır.

Ayrıca o dönemde Kabardey’deki durumu değerlendirmek de bir o kadar önemlidir. 1453’de Gürcü kaynaklar tarafından Büyük İnal olarak adlandırılan ve tüm Çerkesya ve Abhazya’yı bir devlet içinde birleştirmeyi başarmış olan Prens İnal’ın ölümünden sonra, ülke yeniden ayrı feodal prensliklere bölünmüştür. Hatta, Doğu Çerkesya (Kabardey), Büyük Kabardey ve “Pyatigorsk” Kabardey olmak üzere ikiye bölünmüştür. Çerkes prensleri birbirleri ile mücadele ve rekabet ediyorlardı. Dağıstan’a doğru genişlemeye çalışan Kabardey, Kuzey Dağıstan’ın yöneticisi Şamhal’la çatışıyordu. Kırım, “Pyatigorsk” Çerkesleri ve Batı Çerkesleri’ne aralıksız olarak gerçekleştirdiği saldırılarla rahat vermiyordu. Astrahan kavmi mevcutken, bazen yardım başvurusunda bulunurken, nadiren de yardım ediyorlardı.[9] Ancak Astrahan’ın 1556’da hiçbir karşılığı olmadan çöküşü bir boşluk yarattı, özellikle de Çerkesler ve Türk Padişahı II. Beyazıt (1481-1512)[10 ]arasındaki bir tür anlaşmaya dayanarak Çerkesya üzerinde hak iddia eden ve her biri yeni bir hanla Çerkes köleler talep eden Kırım’a karşı.[11] Kırım hanları bu taleplerini Batı Çerkesya ile de sınırlamadılar. Besleneyler’e, yani “Pyatigorsk” Çerkeslerine de tebaaları olarak gözlerini diktiler. Hanların çocukları genellikle eğitim için Besleneyler’e gönderildiği ve ancak büyüdükleri ve tamamen Çerkesleştirildiklerinde döndükleri için, Besleneyler’le dostça ilişkiler sürdürmüş olmaları gerekmesine rağmen.[12] Ayrıca, Hanlar ve oğulları genellikle Besleney kadınlar ile evlenirdi.

Besleneyler Kırım Hanları’nın taleplerine daha fazla katlanmayı zor buldular ve tıpkı Kabardeyler’in Şamhal’a karşı yardım aradığı gibi, onlar da dışarıdan yardım aradılar. Bu desteği de Kırım Türkiye’nin tebaası olduğu için Türkiye’de değil ancak kuzeyde bulabildiler. Coğrafi olarak, Moskova Devleti ve Kafkaslar’ın ortak bir sınırı yoktu. Ryazan, Tula ve Kaluga bölgesinde başlayan ve üzerinde sadece haydutların etkin olduğu geniş “sahipsiz topraklar” ile ayrılıyorlardı. Merkezdeki insanların dikkati bu “sahipsiz topraklara” ancak 1558’de başlayan Moskova ve Livonya arasındaki savaşlar ve özelde de oprichnina terörü sırasında çevrilmişti.[13]

Ciddi ekonomik kriz sonucunda, Moskova 1571’de Güneyi işgal etmeye karar verdi. O yıl Çar güney sınırında güç noktaları kurmaya karar verdi. Sınır güneyde istihkam edilmiş Bryansk, Orel, Voronej ve Kursk kentlerine doğru genişletildi. Bu çok büyük bir mesafeydi -15 günlük bir yolculuk.-[14] Bu nedenle, Çerkesya ve Moskova arasındaki ilişkiler dolaylı bir biçimde Volga üzerinden sürdürülüyordu. Kabardey’in Rusya’ya katılımı sorusunu değerlendirirken, bu coğrafi faktör de göz önüne alınmalıdır.

  1. MOSKOVA-KABARDEY İLİŞKİLERİ

Kasım 1552’de Korkunç İvan’ı ziyaret etmeye gelen ilk Çerkes delegasyonu Kabardey’den değildi. “Egemen Çerkes prensleri” Prens Maşuk, Prens Ivan Ezbuzluk ve Prens Tanaşuk Çardan, kendileri için arabuluculuk yapmasını, kendilerini ve topraklarını serf olarak almasını ve kendilerini Kırım Hanlığı’ndan azat etmesini rica etmek için geldi”.[15] O dönem Piyatigorsk (Ç.N: orjinal ismi; sıcak su manasında “Psifabe”)[16] bölgesinde ve şimdi ise Çerkes Özerk Cumhuriyeti’nde yaşayan Besleney kabilesinden gelen Çerkesler adına konuştular.

Eğer “serfler”in (kayıtların taraflılığı bu açıklamanın dışında bırakılsa bile, o dönemin görgü kuralları böyle bir dili gerektiriyordu) kabulünü “rica etmek” için delegasyonun gelişi bağlılık anlamına geliyorsa, o zaman Sovyet hükümeti 1952’de Çerkes Özerk Cumhuriyeti’nin Rusya’ya “gönüllü katılımı”nı kutlamak için bir fırsatı kaçırmış demektir.

İdar Temrukov

Delegasyon Ağustos 1553’de “gerçeği araştırmak” üzere emirler veren Moskova Büyükelçisi ile beraber geri dönmüştür. Bir yıl sonra Büyükelçi, Çerkeslerin sonsuza kadar çar ve Büyük Prens’e hizmet etmeye gerçekten söz verdiğini söylemek üzere Moskova’ya geri dönmüştür. Besleney prensleri Büyükelçi ile beraber Prens Sibok Atsimguk ve diğer prensleri de göndermiştir. Bu prensler Jane veya “Jane Çerkes hükümranları”[17] olarak adlandırılırdı; yani, Taman Yarımadası’nda yaşayan ve kısmen Abbasiteler arasında bulunan Çerkes Jane kabilesinin prensleri.[18]

Sibok ve diğerleri Çar’dan Türkiye, Azak ve Kırım’a karşı yardım istediler.[19] Çar, padişahla dost olduğunu söyleyerek Türkiye’ye karşı yardımı reddetti. Ancak, Kırım’a karşı bir ittifaka isteyerek girişti ve Çerkes halkına “mümkün olduğu kadar onları gözetmek istediğine” dair söz verdi. Aslında bu ittifak etkili de oldu: pek çok defa Çerkesler ve Ruslar Kırımlılar’a karşı beraber savaştılar. Aynı zamanda Çerkes prensleri de ihtimam ve şeref payeleri ile kuşatılmış bir biçimde Çar’ın sarayında yaşadılar. Bağları daha da güçlendirmek için, prensler Hıristiyanlığı kabul ettiler. Sibok’un oğlu vaftiz edilerek Aleksandr ismini alırken ve Prens Dudaruk Ezbuzluk da İvan adını aldı.

Besleney ve Jane prenslerinin Moskova’daki başarısını gören Kabardey prensleri de onlara uymaya karar verdi ve Temmuz 1557’de çara Prens Kanklış Kanuko yönetiminde bir Elçilik gönderdi. Prens Kanuko, Temrük (Çerkes’de Kemirkogo) ve Tazret prensleri adına Çar’dan kendilerine karşı lütûfkar olmasını, kendisine hizmet etmek için emir vermesini, “kendilerini serfe dönüştürmesini” ve Astrahan yöneticilerine düşmanları olan Şamhal’a karşı yardım etmeleri için emir vermesini rica etmiştir.[20]

Bu delegasyona ilişkin tuhaf olan şey, delegasyonun aynı zamanda Gürcü (Kakhetinian) Kralı adına da konuşmuş ve Iverya prensinin ve tüm Iverya topraklarının Kabardeyler’e ilişkin bir fikri olduğunu ve ancak Çar düşmanlarına karşı onlara yardım ederse, Kabardeyler ve Gürcülerin çardan kendilerine karşı lütufkar olmalarını rica edeceğini beyan etmiş olmasıdır.[21]

Goşenay ve IV. İvan

Gürcü kralı adına yapılan Kabardey Elçiliği bildirisi o zamandan beri birkaç defa onaylandığı için, Sovyet tarihçilerine göre, bunu takiben Gürcistan da Kabardey’le aynı zamanda Rusya’ya gönüllü olarak katılmıştır ve bu olay da 1957’de kutlanmalıdır.

Delegasyonun gelişi ve Gürcü kralından gelen mesaj Çar’ın gururunu okşamıştı. 1558’de Büyükelçi Sigismund Augustus’a, Hükümdarı’nın Iverya’nın İranlılar tarafından işgalini iki yıl öncesinden öğrendiğini ve bu haberin kendisini çok rahatsız ettiğini söylemesi için talimat verilmişti.[22]

Ocak 1558’de Kanuko’nun Kabardey’e dönmesine izin verildi. Şamhal 1555’de zaten Çar’dan kendisini “serf” olarak kabul etmesini rica ettiği ve bu ricasını 1557’de tekrarladığı için, Moskova açıkça Şamhal’a karşı yardımcı olmak istemiyordu.

Bu durum da tıpkı Çerkes Özerk Cumhuriyeti’nin 1952’de ve Dağıstan’ın 1955’de Rusya’ya katılmasının 400. yıldönümünün kutlanmasının ihmal edilmesi gibi, ihmal edilmiş bir Rusya’ya “gönüllü” katılım örneğidir.

Moskova Çarı’yla dost olmak için yapılan bu yarışta galip gelenler Kabardey prensleri oldu ve sonuçta 1561’de Korkunç İvan’un Kemirkogo’nun kızı Maria ile evlenmesi Rusya-Kabardey ilişkilerini pekiştirmiş oldu. Bundan sonra Çar, yalnız kayınpederinin durumuyla ilgilendi ve Kabardey’le ilişkilerini bu akrabalık temelinde geliştirdi.

Olayların gidişatında yaşanan bu değişim, Kabardey prenslerinin açık rakipleri olan Besleney ve Jane prenslerinin davranışlarını da kaçınılmaz olarak etkiledi. Açıkça Sibok ve Kanuko, Çar’ın kayınpederine karşı beslediği düşmanlık hakkında uyarıda bulunmayı başaramadığı için, 1560’da Prens Ivan Maşuk ve Vasili Sibok ile beraber gönderilen Prens Vyshnevetsky geri çağrıldı.

Kemirkogo’nun isteği üzerine 1653’de Çar, bir istihkam kurmak üzere ona valiler ve 1000 streltsy gönderdi. Kırım Hanı “Temrük’ün kente yerleştiği ve Sibok ve Prens Kanuko’ya karşı Moskovalılarla beraber gitmeyi planladığı ” konusunda uyarıldı.[23] Besleney ve Jane prensleri ile Çar arasındaki ilişkiler o kadar kötüleşti ki Sibok’un oğulları -Aleksei ve Gavriil- Çar’dan ayrıldılar ve Lituanya Kralı’na gittiler. Sibok’un erkek kardeşi, o dönemde Kemirgoko’ya karşı Çerkes prensleri ile müttefik olan Kırım’dan mümkün olduğunca uzağa gitmek amacıyla zaten oradaydı. Kemirgoko, kayınbiraderinden Sunja (Sunca) Nehri’nin ağzında daimi bir Rus garnizonuyla beraber bir kent kurmasını istedi. Bu isteğe cevaben Çar, Prens Babiçev ve Protasiev’i “çok sayıda adam ve top”la 1567’nin başında Kabardey’e gönderdi.

Kırım Hanı ve Türk Padişahı Rusların Kuzey Kafkasya’da ortaya çıkan varlığını endişeyle izlediler. Sunja yakınlarında Terek’deki istihkam inşa edildiğinde, Astrahan ve Kazan’ın iadesi için yaptıkları önceki taleplerine, bu istihkamın yıkılması talebini eklediler. Terek’teki ilk istihkam inşa edilirken, Türk Padişahı Kırım Hanı’ndan Astrahan’a karşı harekete geçmesini talep etti ama Han pek çok mazeretle bu talebi kabul etmedi ve Çerkesler kendisini Ruslar’ın bir kent inşa ettiğine ilişkin bilgilendirdiğinde, onlara eğer Çar kayınpederi için bir kent inşa etmek istiyorsa onu bu konuda engelleyemeyeceğini söyledi. İkinci istihkamın temelinin yapılışı, Moskova hükümetinden kentin yıkılmasını talep eden Han’ı kızdırdı. Çar’a, Çerkeslerle -Bab-ı Ali’nin himayesinde bulunanlar- ve dindaş Şamhallarla mücadele etmek için seferler gönderdiği konusunda şikayette bulundu. Aslında Çar onlarla komşu olmayı umuyordu. Memnun olmayan Han, Kemirgoko’ya savaş ilan etti ve Kabardey’i işgal etti. Kabardeyler büyük bir bozguna uğradılar.

Bu başarıyla heyecanlanan Han, Çar’a başka bir nota gönderdi ama bu defa bir ultimatomdu. Sunja İstihkamı’nın yıkılmasını ve Kazan ve Astrahan’ın iadesini talep etti. Bu nota, Çar’ı “Çerkesleri Khandyker Majesteleri” (Türk Padişahı) ve ayrıca Şamhal topraklarından ayırmakla suçlayarak, mücadelenin ana hedefinin Kafkaslardaki Rus etkisi olduğunu vurgulamıştır. Boyar’lar (Ç.N: Rus soylusu) Han’ın notasının barışçıl bir yerleşime yol açmadığını anlamışlar ve Çar da istihkamın çarın kayınpederinin isteği üzerine ve savunma amaçlı olarak kurulduğu şeklinde cevap vermiştir.[24]

Pek çok tartışmanın ardından istihkam Türk Padişahının isteği üzerine yıkıldı. Padişahla “kardeşlik ve sevgi” ilişkisi içinde olmayı isteyen Çar sadece kentin yıkılmasını emretmekle yetinmedi, aynı zamanda Kabardey’de yaşayan tüm Rusların Astrahan’a çekilmesine de izin verdi.

Bu olay Kabardeyleri çok etkilemişti. Kemirgoko’nun oğlu masum Prens Mihail’in Moskova’da idam edilmesi Çar’ın Kabardeylerin nezdindeki prestijini zayıflattı.[25]

Ancak, Korkunç İvan, bu olaydan sonra bile Kemirgoko’nun başına gelenlerden çıkar sağlamaktan geri durmadı. Kemirgoko’nun erkek kardeşi Prens Kambulat’ın ricası üzerine, 1578’de Sunja’daki istihkamı restore etti. Sırası gelmişken söylemeliyim ki hattındaki üçüncü istihkam olan bu yer de fazla uzun dayanmadı. Bu nedenle, Korkunç İvan 1584’de öldüğünde, Kabardey’de ne bir istihkam, ne toprak, ne de Ruslar vardı. Çar Fedor’un tahta geçtiğini Padişah’a bildirmek üzere İstanbul’a giden Büyükelçi, bu durumu da Bab-ı Ali hükümetine bildirmekle görevlendirilmişti.

Nalçik’te 400. yıl Meydanı’nda elinde “gönüllü katılımın fermanını” tutan Goşenay’ın kaidesinde ““Her zaman Rusya’yla” yazan heykeli.

1588’de Kabardey Prensi Kambulat Çar’dan tekrar bir kent inşa etmesini istedi. Büyükelçileri Mamstryuk ve Kudenek, Kemirgoko’nun oğulları, Kabardey’in Kırım’a, Türkiye’ye ya da Şamhal’a katılmayacağını taahhüt ettiler. Kabardeyler Moskova devletinin düşmanlarına katılmak gibi bir niyetleri olmadığına ilişkin Çar’a taahhüt vermek zorunda kaldıklarına göre, Kabardey ve Moskova arasındaki ilişkiler oldukça zayıflamış olmalıydı.

Çar Fedor daha sonra tüm Çerkes ve Kabardey topraklarını himayesi altına aldı. Bir kent inşa etmeye karar verdi ama bu defa Kabardey’de değil Hazar Denizi’nde, Terek Nehri’nin ağzında. Moskova hükümeti bu yeri seçerken, Kabardey prenslerinin çıkarlarına ilişkin bir endişeyle değil, kendi düşünceleri ile yönlendirildi. Yeni “Terk” (“Terek’teki Tyumen tabyası) kentinin amaçları arasında İran’a bir deniz rotasının kurulması, Kafkaslara giden bölgede Rusya’nın pozisyonun güçlendirilmesi ve ilişkilerin eski gücüne kavuştuğu Gürcü Kralı’nın savunması bulunuyordu.

İranlılar Türkiye’yle savaştaydı ve Şah Çar’ın dostluğunu kazanmak istiyordu. Şah Bab-ı Ali’ye karşı faaliyetlerine karşılık, Rusya’ya Derbent ve Bakü’yü bırakmayı bile teklif etti ve yardım için her yolu denedi.[26] Rusya, kendi payına Türkiye’yi zayıflatmakla ilgileniyordu ve İranlılar’a yardım etmeye çalıştı. Dolayısıyla Rus Büyükelçisi Şah’a, Terk İstihkamı’nın, Türk kuvvetlerinin Kuzeyden İran’ı işgal etmelerini engellemek amacıyla yapıldığını açıkladı. Diğer taraftan, Ruslar ve genel olarak Avrupalılar, İran’la sadece Türkiye’ye karşı bir müttefik olarak değil, ticari amaçlarla da ilgileniyordu. Bu ilgi, Avrupalıların Rus toprakları üzerinden İran’a transit geçmelerine izin verilmesi için gösterdikleri çabalardan anlaşılmaktadır.[27]

“Herzaman Rusya’yla”

Bu istihkamın kurulmasıyla, Rusya eş zamanlı olarak Avar bölgesi ve Çeçenya’nın tamamından “teslimiyet ilanını” kazanmış oldu.

1589’da Prens Kambulat’ın ölümünün ardından, Kabardey’de prensler arasında kavgalar ve anarşi dönemi hüküm sürdü. Korkunç İvan’un döneminin sonlarında zaten soğuyan Kabardey-Moskova ilişkileri tamamen bozuldu.[28] 1601’de Terk Valileri Kabardey Prensi Spiokh (Sholokh) ve tüm Kabardeyli Çerkeslerin artık Çar’a sadık olmadığını bildirdi. Ayrıca, Shepsun’un oğlu Kazyi’nin, Kemirgoko’nun oğulları Mamsırıko ve Dumanıko’yu öldürmekten dolayı Hükümdara karşı suçlu bulunmadığını ve Soiokh ve Kazyi’nin Kumuklarla (Shanghai’nin tebaası) “barışık ve birleşik” olduğunu belirttiler. İşler o kadar kötüleşti ki, başka bir Kabardey prensi Aytek, Boris Godunov’un Büyükelçisi Tatishchev’in Gürcistan’dan dönerken kendi topraklarından geçmesine bile izin vermek istemedi. Sözü geçen bir prens olan Soiokh, Şah Abbas, Şamhal ve kızıyla evli olan Kırım Hanı’yla (başka bir kızı da Han’ın oğluyla evliydi) dostça ilişkiler içindeydi. Sonunda Rusya’yla yollarını ayırdı ve Kırım’la müttefik oldu. Ne var ki yeteneğine rağmen, Kabardey’de kendi hakimiyetini kurmakta başarılı olamadı. Prensler birbirlerine karşı yarıştı. Moskova’daki sorunlu dönemin Kabardey’deki küçük bir sureti söz konusuydu ve Terk valileri sürekli olarak “prensleri ayırmaya ve aralarında anlaşmazlık çıkarmaya” çalıştılar. Kabardey’de Rus yönetiminin tek bir işareti bile yoktu.

Mikhail Romanov Moskova’da Çar olduğunda, vali Golovin Kabardey prenslerini bu konu hakkında bilgilendirdi ve Moskova’ya Kabardey prenslerinin kendisine sözde boyun eğeceğini ve Moskova’ya Büyükelçiler yollayacağını bildirdi.[29] Ne var ki arkasından gelişen olaylar bunun gerçekleşmediğini gösterdi. Rusya, Kabardey prensleri arasındaki dostlarının ve temel olarak Romanov Meclisi’ndeki Çarlar’la ilişkili ve Korkunç İvan döneminde üst düzey Rus prensleri olan kendi Çerkaski prenslerinin yardımıyla Kabardey’le zayıf bir ilişki kurmaya çalıştı.[30] Bu sebeple, 1655’de Grigori Suçeleviç Çerkaski, Kafkasyalı Çerkes ve Astrahan Tatarlarının ilk valisi olarak atandı.[31] 1711’de Prens Bekoviç Kasbolat Çerkaski, Kabardey’in Kazan Valisi Kont Apraksin’e karşı savaştığı Kuban Çerkesleri ile arasını açmak göreviyle Kuzey Kafkasya’ya gönderildi. Ancak, tüm bu çabalar Kabardey ve Rusya arasında uzun süreli ve sağlam bağlar kurmak için yeterli olmadı.

1. Petro döneminden itibaren, Kafkasya’daki çıkarlar arttı. Denizlere açılacak yerler bulmaya çalışan Petro’nun Güney’deki sıcak denizlerde de gözü vardı. Bu yöndeki ilerleme Türkiye ve Kırım’ın direnişiyle karşılaştı. Azov’a karşı yapılan sefer ve 1696’da ele geçirilmesi ve Rusya ve İran arasındaki ticaret, bir asırlık düşmanlığı körükledi. Kuzey Kafkasya bu mücadelede özel bir önem kazandı. Türkiye Kırım aracılığıyla buradaki ve özellikle de Çerkesya’daki konumunu pekiştirmeye çalıştı. Bu nedenle Kırım Hanları Aslan Giray 1707’de ve Sadet Giray 1726’da Kabardey’e yıkıcı saldırılarda bulundu. Ayrıca Mengli Giray’in (1726-1730) erkek kardeşleri Çerkesya’yı istila etti ama büyük bir bozgunla karşılaştılar. Kırımlılar’ın bozguna uğratılması Rusya’ya, Çerkeslerin Ukrayna kökenli olduğunu söyleyen eski tezi tekrar eden özel bir mesajla Kabardey üzerindeki otoritesinin tanınmasını talep etmek üzere bir mazeret sağlamış oldu.[32] Kırım Hanları kendi dönemlerinde 1713 barış anlaşmasının maddelerine işaret ettiler ki bu anlaşmaya göre Kabardeyler de dahil olmak üzere Çerkeslerin bağımsızlığı Kırım Hanlığı tarafından tanınmıştır. 1717’de Kırım kabileleri Maykop’un dışında beklediği zamanda olduğu gibi, Kırım Hanları yine Müslüman inancını güç kullanarak sağlamlaştırmak amacıyla zaman zaman Kabardey’e saldırdılar. Başka durumlarda da, Bab-ı Ali ve İran arasındaki savaşlar mazeret oldu. Bab-ı Ali İran’a savaş ilan ettiğinde, Padişah, Aslan Giray’a Kuzey Kafkasya’da ve oradan da İran’a (1733) ilerlemesini emretmiş ve bu durum Rusya ve Kırım arasında bir savaşla sonuçlanmıştır.[33]

Çerkeslerin işlerine bir tarafta sürekli olarak Türkler ve Kırımlılar, diğer tarafta da Ruslar tarafından karışılması, Kabardey’deki iç çekişmelerle de kolaylaştırılmıştır. Daha önce de belirtildiği gibi, burada 1728’den itibaren iki grup -Kaskhau ve Baksan- üstünlük için çatışmıştır.

Kabardey’in bu değişken uluslararası durumu 1736’daki Rus-Türk savaşlarına kadar devam etmiştir.

Kabardey meselesinin müzakere konusu olmuş olması ve 18 Eylül 1739’da imzalanan Belgrad Barış Anlaşması’nda yer alması doğaldır.

    1. KABARDEYLERİN BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ

1. Petro’nun 1722 yılında Dağıstan üzerinden İran’a karşı gerçekleştirdiği sefer, Rusya’nın Kafkasya engelini ele geçirmeden Doğu ve Orta Asya’daki çıkarlarına ulaşamayacağını göstermiştir. Ayrıca Dağıstan tecrübesi de, Kafkasya merkezden ikiye ayrılmadıkça Kafkasya engelinin Hazar bölgesi üzerinden ele geçirilmesinin mümkün olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Kabardey, Daryal geçidi girişlerinde -Güney Kafkasya’ya giden en kısa güzergah- tam olarak bu merkezi konuma gelmiştir. Petro’nun ise bu planı gerçekleştirecek zamanı olmamıştır. Kabardey’in işgali 18. ve 19. yüzyıllarda kendisinden sonra gelen haleflerinin işi olmuştur.

Türkiye ve Kırım Çerkesya’yı sahiplenmek istediği için, bu engeli ortadan kaldırmak ve Rusya’nın Kabardey’i asimile etmesi için bir geçiş dönemi sağlayacak yeni bir diplomatik statü yaratmak gerekliydi. Böyle bir statü ve geçiş dönemi Rusya’nın ve Osmanlı’nın Kabardey’in bağımsızlığını tanımasıyla sağlandı.

Belgrat Barış anlaşmasının 6. maddesi şöyle demektedir:

“İki Kabardey -Büyük ve Küçük- ve Kabardey halkına ilişkin olarak her iki taraf da, özgür olmaları, her iki imparatorluğun da etkisi altında olmamaları ve iki imparatorluk arasında sadece bir sınır görevi görmeleri konusunda hemfikirdir. Diğer yandan, Bab-ı Ali, Türkler ve Tatarlar oraya girmemeli ve huzursuzluk yaratmamalı ve Rusya imparatorluğu da aynı şekilde barışın korunmasına yardım etmelidir.”[34]

Ne var ki barış çok uzun süreli olmadı.

Petersburg hükümeti, Kabardeyler ve Şah Nadir arasında bir ittifaktan korktuğu ve 1763 yılında bir kaleye dönüştürülen Kızylar’ın geleceği hakkında endişe duyduğu için; ama herşeyden önce Kabardeyleri “Rusya’ya sadık kalmaya meylettirmek” için, Kabardeylere, prensleriyle yakın ilişkisi olan Gürcü prensi Korgeneral Bakar’ı yolladı. Ruslar, bir taraftan da her şekilde ülkenin iç işlerine müdahale etmeye, Küçük Kabardey’den yakın komşularını kayırarak prensler arasında ayrılıklar çıkarmaya ve amacı net bir takım faaliyetlerde bulunmaya başladı. Söz konusu amaç, Kafkasya’da Rusya yönetici sınıfından bir temsilci olan ve Kabardey’in Rusya’ya bağlanmasını destekleyen bir tarihçi tarafından oldukça net bir şekilde açıklanmıştır. Belgrat barışının sonucunu takiben gerçekleşen olayları tartışırken, şunu belirtmiştir:

“Kabardey’de gerçekleşen olaylardan ve Rusya hükümetinin Kabardeylere ilişkin faaliyetlerinden oldukça açıktır ki, 1739 Belgrat Barış Anlaşmasına göre, Rusya Kabardey’in bağımsızlığını tanımış olmasına rağmen, bütün yolları deneyerek Kabardeyler üzerinde hâkimiyet kurmaya ve mümkün oldukça Belgrat Barış Anlaşması’nda yasaklanmasına rağmen üzerlerinde hak iddia etmeye çalışmıştır.”[35]

Kafkasya’da kalıcı bir hakimiyet amacı güden Rusya için -Çıkarlarını başka şekilde koruyamazdı- bitişiğinde bağımsız bir Kabardey’in varlığı kendisine bağlı diğer komşu halkları etkilediği için -sonradan Rusya’nın tebaası olarak kabul edilen Osetler, İnguşlar ve Karabulaklar- kabul edilemezdi. Bu sebeple, Kafkasya’daki en zengin ve güçlü devlet olan Kabardey’e ilişkin olarak Rusya’nın Kafkasya politikasının bütün emelleri, Belgrat Barış Anlaşması’nı feshetmek üzerine yoğunlaşmak zorundaydı.

Daha fazla olay anlatımı gereksiz görülebilir, çünkü Kabardey’in Rusya’ya Korkunç Ivan’ın emrinde katılmış olması ya da olmaması son derece önemsizdir. Kafkasya’nın işgaline başlayan Rusya Kabardey’i mutlaka topraklarına katacaktı. Bu koşullarda Rusya’ya bağlılığın gönüllü olması yanlış kabul edilip bertaraf edilebilir. Ancak, uzun, kanlı ve vahşi bir savaş yoluyla gerçekleşen bu “gönüllü olmayan” bağlılığın temel aşamalarını dikkatle gözden geçirmek yersiz olmayacaktır.

Kabardey’i arkadan, içerden veya entrikalar yoluyla ele geçirme çabalarının faydasız olduğunu gören Petersburg hükümeti, başka çaresi kalmayarak doğrudan faaliyete geçti. 1763 yılında Rusya güçleri 4 yıl önce kurulan Kabardey’in Mozdok kasabasını ele geçirdi, onu bir kaleye dönüştürdü ve güçlendirilmiş bir hatla Kızylar’a bağladı; 1763 yılı 100 yıl süren (1864 yılına kadar) Rus-Çerkes savaşlarının başlangıcı olarak kabul edilebilir.

Kabardeyler, kuzey sınırlarındaki bu faaliyetlerin amacını açık bir şekilde anladı. Sonraki sene Mozdok’taki istihkamların yıkılmasını ve kasabanın sahiplerine geri verilmesini sağlamak için Petersburg’a bir delegasyon yolladılar. Tahmin edilebileceği gibi bu talep reddedilmişti, fakat etkiyi azaltmak amacıyla temsilcilere 1758 yılında Çeçenlere karşı savaşan Kabardey savaşçılara dağıtmak amacıyla hatırı sayılır bir miktar para verildi. Petersburg hükümeti, Kabardeyler’in parayı reddettiklerini ve cevaben Rusya ile bütün ilişkilerini keseceklerini duyduğunda çok şaşırdı. Çerkesler’in ricası üzerine Bab-ı Ali müdahale etti ve Mozdok istihkamındaki çalışmalar durduruldu. Bu durumdan memnun olmayan Kabardeyler Batı Kafkasya Çerkesleri’yle birleştiler ve Rusya sınırlarına saldırılar düzenlemeye başladılar. Kızıylar birçok kez kuşatıldı. Birkaç yıl devam eden askeri operasyonlardan sonra, 1767 yılında Kabardeyler topraklarını terk ettiler ve Kuma Nehri’nin yukarı kısımlarına, ittifaka girdikleri Trans-Kuban Çerkesleri’ne yakın bir bölgeye göç ettiler. Aynı yıl, Mozdok’a karşı bir saldırıya hazırlanırken (bu göç, savaşın gerçekleştiği cephede hiç Çerkes yerleşimi olmasın diye düzenlenmişti), Bab-ı Ali ve Rusya arasında savaş başladı. Bağımsızlıklarının gelecek olan barış anlaşmasıyla teyit edileceğini uman Kabardeyler beklemeye karar verdiler. Rusya hükümetinin ise başka düşünceleri vardı: Rus güçlerinin Kuban’daki kumandanı General Medem’e verilen talimatlarda, Bab-ı Ali ile yapılacak barış anlaşması ne olursa olsun Kabardeyler Rusya’ya bağlanacaktı. Eylemler de bu sözleri destekliyordu: 1769 yılında Medem bütün güçleri ile Kabardey’i işgal etti ve Peştu Dağları yakınlarına mevzilendi. Çatışma Kabardeyler’in yenilgisiyle sonuçlandı. Bundan sonra Medem güçlerini Kabardeylerin ittifak içinde oldukları Kuban Çerkeslerine karşı yolladı.

Aynı yıl Kabardey Petersburg’a, bu sefer Rusya’ya karşı düşmanlıklarında birleşen iki tarafın -Baksan ve Kashkadau- da temsilcilerinden oluşan yeni bir delegasyon yolladı. Delegasyon yine Mozdok istihkamlarının yıkılmasını ve iki ülke arasındaki ilişkilerin Belgrat Barış Anlaşması’na göre tesis edilmesini talep etti. Yanıt olarak, 1771 yılında, Kabardeyler’e o çok ünlü belge sunuldu. Bu belgede, Kraliçenin, istihkamların yıkılmasına hemfikir olmadığı ve Kabardey’e İmparatorluğun bir parçası olarak baktığı belirtilmiştir.[36]

Rusya hükümeti Kabardey’in belgeye göstereceği olası tepkiyi öngördü ve bu nedenle askeri önlemlerin yanında ülkeyi içerden zayıflatmak için de faaliyetler düzenledi. Ağustos 1771 yılında Medem’e talimat verilmiştir: “Kabardey’ de her zaman eşit güçte iki tarafın var olması hayati önemdedir.”[37]

Kabardey ortak düşmana karşı savaşta Türklerin başarılı olmasını umuyordu. 1774 yılında Türkiye ile askeri bir ittifak gerçekleştirildi, bu ittifak ortak eylem için Kırım ve Batı Çerkesleri ile ittifaklarla da güçlendirilmişti. Kırım Hanı Çerkes, “Nekrasov” Kazakları, Türkler ve Kırımlı kuvvetlerle Kabardey’e yardım etmek amacıyla Mozdok’a doğru ilerledi. Aynı zamanda Çeçenler ve Kumuklar Rusya’ya saldırdı. Ne var ki, bu operasyonların kesin sonuçları olmadı.

Kısa zamanda, 10 Temmuz 1774’de Küçük Kaynarca Anlaşması’yla barış yapıldı. Bu anlaşma Kabardeyler için çok talihsizdi. Anlaşmada Kabardey’in Rusya’ya bağlanmasının Kırım Hanı ile mutabık olarak gerçekleşmesi gerektiği belirtilmişti. Ne var ki, 1772 Karasu Anlaşması’na göre, Kabardeyler elbette kendilerine sorulmadan zaten Rusya’ya tabii olarak kabul edildiği için, Rusya’ya bağlanma sorunu çoktan halledilmiş olarak görülüyordu. Bu arada, Kırım Hanı Rusya’nın Kabardey üzerindeki haklarını tanımadı. Han Devlet Giray 1776 yılında buna istinaden Medem’i bilgilendirdi. Bu nedenle, kaderini belirledikleri Kabardey üzerinde hiç bir hakkı olmayan iki ülkenin diplomatik atakları sayesinde, bu iki güçten biri diğerinden gelecek bir karşı hareket korkusu olmaksızın özgürce davranma iradesine sahip oldu.

Kaberdeyler savaşın şiddetini artırarak bu anlaşmaya tepki gösterdiler. Ruslar da daha saldırgan olmaya başladı. Suvarov’un liderliğinde, Mozdok ve Azov arasında 535 kilometrelik istihkamlar inşa ettiler. 1777- 1780 yıllarında, çok sayıda kale inşa edildi ve Volga Kazakları tarafından buralara asker yerleştirildi. Kabardeyler, diğer Kuzey Kafkasya halkları ile ittifak halinde, 1779 baharında hararetli faaliyetler göstermeye başladılar. Neredeyse bütün Kuzey Kafkasya, Güney Dağıstan hariç bu mücadeleye dâhil olmuştu. 1779 Eylül’ü sonunda, Kabardeyler ve Ruslar arasında savaşların en kanlısı gerçekleşti. Hazırlıksız yakalanan Kabardeyler’in pek çoğu öldü. Yaklaşık 50 prens ve 350’den fazla soylu teslim olmayı reddederek bu çatışmada öldü. Çerkesler tarafından “Kabardey kâbusu” olarak bilinen bu bozgun için ulusal olarak yas tutulmaktadır.

Bu güç ve eşit olmayan mücadele, göçmenleri kabul etmek için Daryal Geçidi’ne askeri bir müfreze yollayan Gürcistan Kralı İraki’yi bilen Kabardey halkı arasında Gürcistan’a göç etme umutlarını teşvik etti. Rusya komutanı bu planı öğrendi ve Gürcistan’a giden yolları kapattı(1781).[38]

Bu olaylardan sonra ve Gürcistan üzerinde Rusya hamiliği kurulduktan ve Kırım Rusya topraklarına eklendikten sonra, Kabardey bütün dikkatini iç işlerine yöneltti. Otorite merkezileşti. Prens Bamat Mişhot lider olarak seçildi. Yönetim, iltizam, vergiler ve benzeri pek çok konuya ilişkin yasalar kabul edildi ve birçok köylünün durumu iyileştirildi.

Bu geçici sükûnetten faydalanan Ruslar, Kabardey’i Batı Çerkesya’dan koparmak için özellikle Kuban’ın üst taraflarında yeni kalelerin inşaasına başladı. Ayrıca 1784 yılında Kafkasya hattı ile Gürcistan arasında daha iyi iletişim sağlamak amacıyla Daryal Geçidi’ne girişte Vladikavkaz kalesinin temelleri de atılmıştır. Kafkasya yönetimi 1786 yılında oluşturuldu.[39] Aynı zamanda Suvarov, Nogayları Kuban steplerinde bozguna uğrattı ve Kafkasya hattı güçlendirildi.

Bütün bu önlemleri tamamladıktan sonra Rusya idaresi, Kabardeylerden, Kabardey’in Rusya’nın bir parçası olması ve Trans-Kuban’ın Türkiye’ye ait olduğu iddiasıyla Kuban Çerkesleri ile ticari ilişkilere son vermesini talep etti. Bab-ı Ali’nin Rusya’ya karşı başlattığı yeni savaş, 1790 yazında Türk General Batal Paşa tarafından Rusya’ya karşı ortak hareket etme davetini coşkuyla kabul eden Kabardeylerin direnişini canlandırdı.[40]

Bab-ı Ali’nin başarısız savaşı ve 29 Aralık 1791 yılında imzalanan Yaş Anlaşması ile Kabardey ve genel olarak Çerkesya’nın durumu kötüleşti. Fransız Ansiklopedistlerin arkadaşı ve sempatizanı olan II. Katerina, bazı Çerkes sülalelerini Rusya tebaası olarak sadakat yemini etmeye zorlayan Kafkasya ordusu Generali Gudoviç’in eylemlerini doğru bulmayarak insani bir jest yaptı. Çerkeslere onları bu yeminden azat ettiğini söyledi ve “Çerkeslerin hiç kimseye bağlı olmayan özgür insanlar olarak kabul edilmelerini emretti”.[41] Gudoviç’e 1792’de şu şekilde yazmıştır: “Geçit vermez dağlarda yaşayan ve orada askerlerimizden korunabilecekleri güvenli korunakları olan insanları sadece zor yoluyla değil; adaletle onların sana olan güvenini kazanarak, nezaketle acılarını hafifleterek, kalplerini kazanarak ve Ruslara nasıl davranacaklarını öğreterek fethetmelisin”.[42] Fakat bu durum Rusların silah kullanmaya devam etmesini engellememiştir. Sınır boylarında ve Kuban’ın yukarı kesimlerinde kalelerin inşasına devam edilmiştir. Doğu ve Batı Kafkasya arasındaki iletişim kopukluğu sürekli hale gelmiştir. Karadeniz Kazakları 1792 yılında Tarn’a yerleştirilmiştir. Kafkas kabileleri arasına ayrılık ve anlaşmazlık sokulmuştu; Ruslar Oset ve İnguşları Hristiyanlığa çevirmek ve böylece Kabardey prensleri ile aralarında bir çatışma çıkarmak için çabalamıştır. Kabardey’de mahkemelerin kurulması ise nüfusu daha da öfkelendirmiştir.
Kabardeyler’in hayatında gerçekleşen bu derece keskin bir değişim Kaberdeylerin kaybolmuş bağımsızlıklarını tekrar kazanmak için çabalamalarına sebep olmuş ve Osmanlı’dan yardım istemeye başlamışlardır.[43]

Ne var ki, Kabardey’in Turkiye’ye dayanması boş vaatlerden başka hiçbir şeyle sonuçlanmadı. Örneğin 1793 yılında III. Selim’in vekili, 6 bölgede: Kizylar, Mozdok, Georgievo, Alexandrovo, Stravropol bölgelerinde ve bütün Kafkas milletlerine Sultan’nın Rusya’ya bir elçi göndererek Rusya’nın Kabardey ve Kırım’dan vazgeçmesini talep edeceğini ve reddetme durumunda Rusya’ya savaş açacaklarını söylemiştir.[44] Böyle olaylar, zaten öfkeli olan insanların kafasını daha da karıştırmaktan öteye gitmemiştir. 1794 yılında Kabardeyler, Rusların ortaya çıkarttığı mahkemelere ilişkin memnuniyetsizlikleri sebebiyle büyük bir isyan başlattılar ve birçok prens Ekaterinoslav’a sürgün edildi.

Rusya’nın Kuzey Kafkasya’daki çıkarlarını korumasının bir gereği olarak 1801 yılında Gürcistan’nın ele geçirilmesi,[45] 1803 yılında Kislovodsk’ta kale inşaası ve 1804 yılında Gürcistan Askeri Yolu’nun tamamlanması Kabardey’in izole edilmesi sürecini tamamladı. Bu asi ülkeye son bir vuruş yapmanın vakti gelmişti. Kafkasya ordusunun yeni kumandanı Prens Tsitsianov Kabardeyler’e oldukça sert bir açıklamada bulundu. Ancak bu açıklama ters bir etki yaptı: 1804 yılı Rusya’nın Kabardey’e karşı olan savaşında en zor yılıydı. Askerlerini İran’a göndermek ve Gürcistan’da devam eden sorunlarla uğraşmak zorunda olduğu için, yeteri kadar kuvvet yollayamadı. Kabardeyler’e yapılan bu meydan okuma sonucunda, Rusya’nın tebaası olarak gördüğü bütün kabileler bu çekişmeye katıldı. Çeçenler, Osetler, Batı Çerkesleri ve Kabardeyler hepsi aynı anda Rusya’ya karşı savaşıyorlardı. Güneyden gelen veba Ruslar ve Kafkasyalıları yok etmişti. Kabardey’e yapılan bireysel hücumlarla beraber ülke harap ediliyordu. General Glazenap 1805 yılında 85 yerleşim yerini yakarak yok etti. Şiddetli mücadelenin son bulduğu 1810 yılına kadar durum değişmedi. 1811 yılında Petesburg’a bir delegasyon gönderildi. Delegasyon barış olmasını ve II. Katerina döneminde 1771 yılında Kaberdeyler’e verilen hakların iadesini talep etti. Ocak 1812 yılında Delegasyon’a cevap olarak bu dönemde verilen hakları teyit eden bir belge yollandı. I. Aleksandr tarafından gösterilen özel ilginin bir işareti olarak, Kabardeylere Rus muhafız alayları ile aynı hatlarda, prens ve asillerden oluşan özel bir muhafız alayı oluşturma hakkı tanındı. Kabardeyler “monarşik nezaket”in bu ifadesini fazla önemsemediler ve çeşitli mazeretlerle önerilen muhafız alayını oluşturmak için gerekli gençleri Petersburg’a yollamadılar.

1816 yılında General Yermolov Kafkasya’da görevlendirildiğinde Kabardeyler, parolası “Kılıcım yerlilerin yasasıdır” olan bu sert generalin terörünü tecrübe etmemişlerdi. Çeçenistan ve Dağıstan’a karşı faaliyetler içerisindeydi. Fakat 1821 yılında dikkatini Kaberdey’e çevirdi ve dağlı Kaberdeyler’e kontrol altında kalabilsinler diye ovalık alanlara göç etmelerini emretti.[46] Ancak Kaberdey nüfus beklenmedik bu emre itaat etmedi ve Yermolov 1822 yılında Kaberdey’de göründü. İlk icraatı çeşitli istihkamların temelini atmak oldu. Daha sonra birçok idari ve hukuki önlem salık verdi ve halkın nüfus şikâyetlerini dikkate bile almadan ayrıldı. Ne var ki, Ermolov bile Kaberdeyleri parçalayamadı. Ülkede problemler vardı ve bunlar ancak 1825 yılında yatıştırılabilmişti. Bu tarihten 1846 yılına kadar Kaberdey’de görece bir sakinlik vardı. “Uzun bir süre Kabardeyler, sadece zorunlu olduklarında Rusya’ya bağımlı konumlarıyla bağdaştılar.”[47] Kaberdeylerin mücadelesi 1864 yılında son defa ayaklandıklarında şiddetle sarsıldı.

Böylece Kabardeylerin bağımsızlık ve Rusya ile zorla birleşmeye karşı sürdürdükleri uzun, acılı savaşları bitti.

3.SONUÇLAR

Kabardey tarihinin bu analizinden aşağıdaki sonuçlar çıkarılabilir:

  1. Bir yanda Moskova devletinin merkezi çarlık yönetimine dayalı iç yapısı, bağımsız prensler sınıfının ve halk meclisi üyelerinin lağvedilmesi ve nüfusun devlet organına bağlanması; diğer yanda, Kabardey’in iç yapısı, feodal düzeni, birbiriyle çekişen prensleri, tüm halka karşı sorumlu merkezi bir yönetimin yokluğu, Moskova’nın Kabardey üzerinde bir hakimiyet kurmadığını ve kuramadığını göstermektedir. Bölgede Rus yöneticiler yoktu. Kabardey prensleri sadece haklarını korumakla kalmadılar, diğer pek çok durumda da sınırsız özgürlüğe sahiptiler. Kabardey ne asker sağlamak, ne de vergi ödemek zorunda kalmadığı gibi Moskova devletine de bağlı olmadı.
  2. Resmi Rus kayıtlarına göre, Çarlığın otoritesini kabul eden 1552 yılındaki ilk Çerkes delegasyonu, Şamhal’ın aynı bildiriyi sunan delegasyonlarını ve Gürcü vekaletiyle gerçekleşen aynı deklarasyonu tekrar etmiştir- ki bu durumda da Çerkesya’nın, Dağıstan’ın ve Gürcistan’nın Rusya’ya bağlanmasını resmileştiren meşru devlet faaliyetleri söz konusu değildir. Kaberdey delegasyonu tarafından 1557 yılında verilen bildiri de diğer bildirilerden hiçbir şekilde farklı değildir ve ne gariptir ki bu durum Kabardey’in Rusya’ya gönüllü olarak katıldığı şeklinde yorumlanmıştır. Halbuki ne Gürcistan ne de Dağıstan benzer bildirilerle Rusya’ya katılmış sayılmamaktadır.
  3. Kabardey herhangi bir kişisel bağ ile Çar’a bağlı değildi: Kabardey prensleri daha önce olduğu gibi kendi halkını yönetmeye devam etti ve Rusya onlara büyükelçiler yolladı.
  4. Moskova’dan bağımsız bir devlet olarak Kabardey’in uluslararası durumu, Sunja kalesinin yıkılması ve Rusya’nın Osmanlı’dan gelen baskı altında geri çekilmesi esnasında vurgulandı.
  5. Kabardey’deki kaleye ilişkin olarak gerçekleşen diplomatik görüşmelerde, Korkunç İvan, Prens Kemirgoko ile olan akrabalığı ve kayınpederinin yardım ricasını yerine getirme arzusu dışında, ülkede kendi çıkarları doğrultusunda herhangi bir iddiada bulunmadı.
  6. Moskova ve Kabardey arasındaki ilişki her iki tarafın da yararına olacak şekilde askeri bir ittifaktan ibaretti. Bu ittifak doğrudan Kırım’a ve dolaylı bir biçimde de Osmanlı’ya yönelikti. Ekonomik ve ticari çıkarlar bu ittifakta herhangi bir rol oynamadı.
  7. Çar Korkunç İvan, Livonya’ya karşı sürdürdüğü mücadeleyle meşgulken, Kafkasya’da kendi hakimiyetini öne sürmeyi düşünemedi ve bu sebeple Kırım ve Osmanlı ile doğrudan bir çatışmaya girme riskini göze almış oldu. Doğuyla kurulacak ticari ilişkiler amacıyla Moskova için yeterli derecede iyi bir yol Astrahan üzerinden açıktı .
  8. Coğrafi olarak, Moskova ve Kabardey arasında doğrudan bir sınır yoktu. Aralarında -geçmesi 15 günü bulan- oldukça geniş ve hiç kimsenin yaşamadığı “sahipsiz topraklar” mevcuttu.
  9. Çar Fedor’un ünvanına dâhil edilen “Gürcü Krallarının İverya Topraklarının Hükümdarı”, “Çerkes ve Dağlı Prenslerin Kaberdey topraklarının hükümdarı” gibi ifadeler, diplomatik bir etki yaratmak isteyen uydurma ve dekoratif ünvanlardı. Korkunç İvan’ın, Ryazan’dan gelen mülteciler olarak Çerkesler’in daima Rusya’nın tebaası oldukları iddiasından daha önemli değildi.
  10. Kabardey’in Korkunç İvan zamanında Rusya’ya katıldığı kabul edilse bile, bağımsızlığı 1739 Belgrat Anlaşması ile iade edilmiştir. Bu anlaşmanın Rusya tarafından zorla ve tek taraflı olarak ihlal edilmesi, Korkunç İvan tarafından Kabardey’in Rusya’ya “bağlanması”nı sağlayan hükümsüz eylemi -bu eylem herhangi bir şekilde bilfiil gerçekleşmiş olsa bile- geçerli kılmıyor. Rus yazarlar bile Kabardey’in özgür olduğunu ve zorla parçalanana kadar bağımsızlığı için savaştığını inkar edemez. İşte, örneğin, Grabovski’nin Korkunç İvan’ın günleri ile ilgili yazdıkları:

“Kabardeyler ve Ruslar arasında kurulan dostça ilişkiler oldukça hayali bir nitelikteydi. Bu halklar arasında ortak ve sürekli bir bağ yoktu: ne dil, ne din, ne de ulusal çıkarların birbirleriyle ortak bir yanı yoktu. Dahası, Kabardeylerin ikamet ettikleri yerlerin Rusya’nın merkezinden ve o dönemin sınırlarından uzaklığı, doğal sebepler yüzünden, sürekli bağlar sağlayacak ortak çıkarlar ortaya çıkmasını engelledi. Herhangi bir ticari ya da sanayi ilişkisi ihtimal dışındaydı.”[48]

Bütün olarak, Rusya’nın Kabardey’i ele geçirmek için neredeyse yüz yıl süren kanlı ve acımasız bir savaş yapmak zorunda kaldığını göz önünde bulundurursak, Kabardey’in Rusya’ya “gönüllü katılımı”ndan bahsetmek anlaşılması çok güç bir durumdur.

Not: 1951- 52 yıllarında yayınlanan SSCB tarihi ile ilgili kitaplarda Kabardey’in Rusya’ya gönüllü “katılımı”ndan hiçbir şekilde bahsedilmemektedir ve bu konu ancak son zamanlarda göze çarpar hale gelmiştir.

Bu nedenle, K. V. Bazileviç, S.V. Bakhrushin, A.M. Pankratova’ ve A.V. Fokth tarafından derlenen “SSCB Tarihi” (11. basım) adlı kitapta bu konuda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Gerçekten Sovyetler’in son zamanlarda iddia ettiği gibi gönüllü bir katılım söz konusu ise, bu sessizliği açıklamak gerçekten oldukça zor.

17. yüzyılda Kuzey Kafkasya’daki olaylarla ilgilenen bu kitabın yazarları açıkça şunu ifade etmektedir: “Kuzey Kafkasya’da prensler arasındaki çatışmalardan faydalanan IV. İvan Terek Nehri kıyısında bir kasaba inşa edilmesini emretti, fakat Türkiye’den gelen baskıyla bu isteğinden vazgeçti.”( s.141).

Büyük Sovyet Ansiklopedisinin (BSE, 1952 Basımı) 17. bölümünde, Kabardey’in Moskova’ya katılması ile ilgili bir şey söylenmemiştir. BSE açıkça Kabardeyler ve Çerkes prenslerin kendilerini IV. Ivan’ın hizmetlileri gibi gördüklerini belirtir.(s.267)

Bu iddianın tersi ise, BSE’nin 13. Bölümünde (1953 Basımı) Kaberdey ÖSSC’ni tanımlarken, açıkça Kabardey Çerkeslerinin Rusya’nın tebaaları olduğundan bahseder.(s.209)

Kabardey’in işgal edilmesi ve Küçük Kaynarcı Barış Anlaşması (1774) altında Rusya ile birliği ise, “Rusya’dan koparılan Kabardey’in Rusya’ya geri dönüşü” şeklinde ansiklopedinin bu bölümünde daha önceden yorumlanmıştır.(s.209)

Bu sayıda ilginç bir harita eklenmiştir: “Kafkasya’daki İmparatorluk valisi temsilcisi tarafından hazırlanan, 18. yüzyılın sonundaki siyasi sınırları gösteren Kafkasya topraklarının Haritası”. Bu harita Kabardey’in bağlandığı yılı her seferinde farklı bir şekilde gösteren birçok haritadan sadece bir tanesidir. Bu tarz farklılıklar bizim için, “gönüllü katılımın” bir Sovyet miti olduğu ve bağımsızlık mücadelesinin günümüze kadar devam ettiği gerçeği kadar anlaşılırdır. Herhangi biri genel olarak bağlanmaktan bahsederse, 1846 yılı gibi, bazı Rus tarihçilerin seçtiği birçok başka tarih de bulunabilir. Ya da örneğin 1812 yılı gibi Petersburg’daki Kabardey heyetlerinin II. Katerina’nın barış için talepte bulunan resmi belgesini kabul ettikleri tarih gibi daha erken tarihler de bulunabilir.

Ne var ki, 16. yüzyılda Kaberdey’in Rusya ile bağının yanlış yorumlanmasına, Kaberdey’in 16. yüzyılda Rusya’ya bağlandığı iddiasıyla birlikte, ilk olarak 1953 yılında rastlanmaktadır.

EK LİTERATÜR:

– Collection of articles on the history of Kabarda, issue 1-3, Kabardinian Scientific-Research Institute, Nalchik, 1951-1954 (three issues).

– K.  V.  Bazilevich,  S.  V.  Bakhrushin,  A.  M.  Pankratova,  and  A.  V.  Fokht,  Istoria  SSSR  (History of the USSR), edited by A. M.  Pankratova, 11th edition, Moscow, 1952.

– Bolshaya Sovetskaya Entsyklopedia (BSE – Large Soviet Encyclopedia), vol. 17, 1952 edition, article on Kabardinian ASSR.

– BSE, vol. 19, 1953 edition, article on Kabardinian ASSR.

DİP NOTLAR                        :

  1. S. Platonov, “John the Terrible”, Berlin, 1924. s.7.
  2. N. Grabovsky, “The adherence to Russia of Kabarda and its fight for independence” (Collection of data on the Caucasian mountain peoples), IX, Tiflis, 1876, s. 152)
  3. S. Belukurov, “Russia’s relations with the Caucasus”, Moscow, 1889, s.38.
  4. Moskova’nın Polonya Kralı Sigismund Augustus Büyükelçisi 1554 yılının sonuna doğru Pyatigorsk Çerkeslerinin neden Kırım’a karşı Ruslarla beraber savaştığı sorusunu cevaplaması söylenmiştir: “Çerkesler bizim Hükümdarlarımızın eski serfleridir ve Ryazan’dan kaçmışlardır.”  G. Karpov “Diplomatic Relations of the Moscow state with the Polish Lithuanian state”, cilt II, Collection of Russian Historical Society, cilt LIX, s.449, ve Karamzin, cilt VII, not 251, içinde S. Belokurov, a.g.e., s. 46.

Çar Fedor’un 1594’de Pers Şahı Büyükelçisi’ne verdiği talimatlarda, ayrıca şu da belirtilmiştir: “Kabardey Çerkesleri uzun zaman Hükümdarlarının serfleri olmuşlardır ve Hükümdarı terk ederek dağlarda yerleşmek üzere Ryazan’dan kaçmışlardır” S. Belkurov, a.g.e. s569.

Çerkeslerin sadece Ryazan’daki değil Kursk prensliğindeki varlıkları da Rus kaynakları tarafından belirtilmiştir. Bu nedenle 1282’de Tatar Baskan Kursk’de Çerkesleri Pyatigorye’den sözde çağırttı ve onları Kozak ismi altında yeniden yerleştirdi. Kargaşaları ve disiplinsizlikleri Kursk prensi Oleg’i kızdırdı ve Oleg de onları Altın Orda Hanı’nın izniyle cezalandırdı. Çerkes Kozaklardan geriye kalanlar Rus kaçaklarla beraber Kiev Baskan’a basvurdu. O da onları, göçmenlerin Çerkassy kentini kurduğu Dinyeper boyuna yerleştirdi. Bazı Rus otoriteleri Zaporoj Kozakları’nın bu Çerkes-Rus göçmenlerinin soyundan geldiğini söyler. (S. Bronevsky, “Recent geographical and historical information about the Caucasus”, Moscow, 1823, Cilt II, s. 79)

  1. S. Platonov, a.g.e. s. 24
  2. A.e. s. 101
  3. N. Likhacev, “The Sovereign’s Geneologist and the Adashev family” (Chronicle of the work of the archeological commission), XI.
  4. Valishevsky, K. “John the Terrible”, Fransızca’dan çeviri, Moskova, 1912, s. 182, S. Platonov, a.g.e., s.82
  5. 1552’de tahttan indirilen son Han Yamgurchay Çerkeslerin yardımıyla yeniden tahta çıkmıştır.
  6. Smirnov, V. D., the Crimean Khanate under the sovereignty of the Ottoman Porte until the beginning of the XVIII century, St. Petersburg, 1887, s. 247-248.
  7. Hanları bunu yapmaya teşvik eden şey sadece kişisel hırsları değil, “Bab-ı Ali yetkililerine Çerkes adamları ve kadın köleleri sunma ihtiyacıdır”, V.D. Smirnov, a.g.e., s. 348.
  8. A.e.
  9. S. Platonov, a.g.e. ss. 100 ve 125.
  10. S. Belokurov, a.g.e. s. 51, not 72.
  11. “The Chronicle of Nikon”, Cilt VII, St. Petersburg, 1791, s. 197, Karamazin, Cilt: VIII, not 416.
  12. Diğer belgelerde Mashuk ve erkek kardeşleri “Abeslin prensleri” olarak adlandırılmaktadır, S. Belokurov, a.g.e., s.47.
  13. “The Chronicle of Nikon VII”, s. 246, N.M. Karamzin VIII, not 416.
  14. Jane’nin Karadeniz yakınlarında yaşadığı, örneğin, Türk tarihçi Hezarfen’in çalışmalarında görülebilir; bkz. Hammer-Purgstall, Geschichle des Osmanischen Reichs, Viyana, s. 184; V. Smirnov, a.g.e., ss.347-348.
  15.  “The Chronicle of Nikon”, a.g.e. Burada hangi Türk kentlerinin kast edildiği belirtilmemesine rağmen, diğer kaynaklardan biliyoruz ki bunlar Türkiye’nin XVI yüzyılda Karadeniz’in Çerkesya kıyılarına inşa ettiği ihtilaf konusu yerlerdi.
  16. Belokurov, a.g.e. s. 49
  17. “The Chronicle of Nikon”, Cilt VII, s. 289; N. Karamzin, Cilt VIII, not 416; S. Soloviev, Cilt VI, s. 136.
  18. G. Karpov, a.g.e., s. 541.

23.Belokurov, a.g.e., s. 58.

  1. A.e., s. 69.
  2. Çar tarafından, Michael’ın diğerleriyle beraber karısını (Maria Temryukovna Eylül 1569’da ölmüştür) zehirlediğinden şüpheleniliyordu. Korkunç İvan ve oprichninanın önemli bir kısmını -ilişkileri büyük ölçüde bozmuştur- Çarla beraber yaşayan Michael arasındaki ilişkilere ilişkin olarak; bkz. “Recent information on the Russia of the time of John the Terrible”, çeviren A.I. Malenin, “The narrative of Albert Schlichting”, ss.23-24, Leningrad, 1934.
  3. 1586-1588 yılları arasında Iranlılar ve Gürcüler ile çar arasındaki müzakereler için bkz. Sir Jerome Horsay, “Notes on Muscovy in XVI century”, İngilizceden çeviren N. Belozerskaya, St. Petersburg, 1909, s. 75.
  4. E. Zevanin, “The Persian question in Russo-European relations in XVI century”, Tarihi notlar, SSCB Bilimler Akademisi tarafından yayımlanmıştır, Tarih Enstitüsü, cilt 8, 1940, s. 129.
  5. Belokurov, a.g.e., s. 107.
  6. A.e., s. 114.
  7. Ivan Borisovich Cherkassky, Kambulat’ın torunu, çar Mikail’in kuzeni. Russkii biogralischeskii slovar, (Russian Biographical Dictionary), St. Petersburg, 1905.
  8. Prens Grigori, Kemirkogo’nun erkek kardeşi Zhelegot’un büyük torunuydu. Grigori’nin oğlu Daniil, Field Marshal Boris Sheremetev’in kız kardeşiyle ve kızı da Prens Yuri Trubetskoy ile evliydi. (Russian Biographical Dictionary, St. Petersburg, 1905).
  9. Andıç için bkz. Hammer-Purgstall, Geschichte des Osmanischen Reichs, Viyana, VII, s. 596, a.e., s. 419.
  10. Hammer-Purgstall, Geschichte des Osmanischen Reichs, Viyana, 1856, ss. 201-206.
  11. Complete Collection of the Laws of the Russian Empire, vol. X, pp. 899 and 901, No. 7,900.
  12. N. Grabovsky, op. Cit, s. 125.
  13. Belge için bakınız: P. Butkov, ” Materials for a New history of the Caucasus,’ Birinci Bölüm, s. 323; N. Grabovsky, op. Cit., ss.135-143.
  14. T Butko/ , A.e
  15. Grabovsky, op. Cit, s.164.

39.Ekaterinograd-N, Dubroyin, “History of Russian wars and rule in the Caucasus”, St. Petersburg, 1886, Pj221.

  1. Batal Paşa, Çerkes Prensi Zanoko tarafından Rusya’nın ele geçirmesini önlemek amacıyla Türkiye’ye terk edilen Anapa ve Novorossisk topraklarının valisiydi. Anapa 1781 yılında, Novorossisk 1789 yılında terk edilmişti. Anapa Kalesi Fransız mimarlar tarafından inşa edilmişti.
  2. N. Dobrovin., op. Cit, s.276.
  3. A.e, s.293.
  4. A.e, s.296.
  5. N. Grabovsky, op. Cit., s.177. Türkiye, Rusya ile ilişkilerini koparması için Avrupalı güçler tarafından kışkırtılıyordu. Daha açık bir şekilde, Polonya’nın ikinci kez bölünmesinden memnun kalmayan Fransa tarafından.
  6. Gürcistan’ın ele geçirilmesi Kafkasya hattının korunmasını sağladı. Bu durum dağlı insanların iki taraftan da kontrol altında tutulmasına ve düşmanca davranmaları durumunda onların açlıkla sakinleştirilmesine imkân verdi. Bütün gıdaları ya Gürcistan ya da Mozdok tarafından sağlanıyordu.
  7. Bu şikayetler 1825 yılında General Dibich tarafından kaleme alınan bir belgede ifade edilmektedir. Belgenin aslı için bkz: N. Grabovsky, op. cit. S. 198-205.
  8. A.e, s.210.
  9. A.e, s.116.

_____________________________

(*) A. Namitok, “The ‘Voluntary’ Adherence of Kabarda (Eastern Circassia) to Russia “, Caucasian Review, Munich (CRM), No. 2, 1956 ‘dan tercüme edilmiştir.

Bir Yorum

  1. Ellerinize emeklerinize sağlık , çok değerli bilgilere ulaşmamızı sağladınız, teşekkürler.
    Kolay gelsin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu