Araştırma/Analiz

Uzlaşma Kültürü

H. YAŞAR NOGAY

Hayatın bireysel ve toplumsal süreçlerinde, kendi gücümüzle, imkân ve kabiliyetimizle aşmakta zorlanacağımız sorunlar ve engeller her zaman önümüze çıkabilir. Ancak, yaşamın devamı için engelleri, sorunları bir şekilde aşmaya, yola devam etmeye çalışırız.

Yaşam  veya var oluş mücadelesinde,  bulunabilecek en  son ve geçerli çözümün adı “UZLAŞMA”dır. Mesela yolda yaya  yürürken, üstüne basmak istemediğimiz bozuk bir zemin veya  bir su birikintisi önümüze çıktığında, başarabilirsek üstünden atlarız, olmadı etrafından dolaşırız veya yolumuzu değiştiririz. Önümüze çıkan durum karşısında bu bir UZLAŞIDIR.

Veya, borç-alacak meselesinde sorun çıktığında, kaybımızı tamamen veya kısmen kurtarmak isteriz.  Muhatabımıza kızsak bile, farklı yollar ve alternatifler üzerinden anlaşmayı tercih edebiliriz. Bu da bir UZLAŞIDIR. T.C. Maliye Bakanlığı bile, son yıllarda, vergi mükelleflerinden alacaklarını tahsil edebilmek için, çeşitli uzlaşma yöntemleri geliştiriyor.

Örnekler çoğaltılabilir.

Yani, sorunu çözme, engelleri aşmanın, en son ve en geçerli yolu UZLAŞMA dır.

***

Eğer, yolculuk toplumsal meselelerle ilgiliyse, genelde sorunlar çok boyutlu ve çok daha karmaşıktır. Bu konuda, Çerkes toplumunun bugünkü durumu çarpıcı bir örnektir. Tarihi, kimliği, dili ve kültürü ile bir zamanlar yeryüzünün en güçlü toplumlarından biri iken, uğradığı felaket ve haksızlıklar sonucu yok edilme aşamasına getirilmiş, 150 yıldan fazladır da yok sayılan bir toplumdan bahsediyoruz.

Son yıllarda dünyada meydana gelen değişimler bu yok oluşa karşı durma imkân ve fırsatlarını önümüze koyunca, gerek anavatanda, gerekse diasporada yaşayan Çerkeslerin hafızasında canlanan tarih ve kimlik bilincinin yarattığı heyecanla, örgütlenme ve ayağa kalkma çabaları başladı.

Bu doğal gelişmeler sonucu, küllerinden yeniden doğma arzusu ile ortaya çıkan lider kadroların çabaları sonucu, ana vatan tarafında, Xaseler (dernekler) canlanarak Dünya Çerkes Birliği’ni kurdular.   En büyük Çerkes diasporasının yaşadığı Türkiye de büyük çabalarla Kaffed oluşturulurken; diasporanın diğer parçaları, Ürdün, Suriye, Avrupa ve Amerika da yaşayan Çerkes örgütlerinde de ümitler yükselmeye ve canlanmaya başladı.

Ancak, toplum buna hazır değildi. Özellikle, 150 yıldan fazla farklı coğrafyalarda, farklı kültür ve ideolojilerin etkisi altında, kimlik bilincinden uzaklaşarak yaşamış insanların, bir anda ortak akıl ve ortak irade ile ayağa kalkmaları kolay değildi.  Nitekim olmadı.

Her şey doğru ve güçlü örgütlenmeye bağlıydı. Öncelikle, ortak amaç ve doğru hedef için ortak akıl oluşturmada başarılı olunamadı. Her şeye rağmen, başlangıçta ümit veren örgütlü yapılar giderek sarsılmaya, etkinliklerini kaybetmeye başladılar. Rusya da değişen devlet politikaları, DÇB’yi etkisizleştirirken,  Türkiye diasporasında da Kaffed’de gevşemeler başladı. Abhazya’da bağımsızlık ilanından sonra, Abhaz kardeşlerimiz arasında beliren fikir ayrılıkları sonucu Abhaz Fed’in kurulması, Kaffed bünyesinde uzlaşma yerine çatışmayı tercih eden bazı grupların, hiperaktif  hareketleri sonunucu  Çerkes Fed’in kurulması , Kaffed yönetimlerince de uzlaşma aramak yerine dışlamanın tercih edilmesi, bugünkü çok parçalı durumu ortaya çıkardı. Parçalanış daha da devam edeceğe benziyor.

Peki nereye kadar?

Oysa bu toplum, çok parçalılığı kaldıracak kadar büyük ve güçlü değil. Dernek ve federasyon başkan ve yönetimlerinin, genelde, gönüllülük esasına dayalı amatör kadrolardan oluştuğunu ve çok kısıtlı imkanlarla ve zayıf bütçelerle çalıştıklarını biliyoruz.

Aslında, bu örgütlerin söylem ve eylemlerine baktığımızda, farklı hedef ve amaçları sergilemedikleri aşikar. Söylemleri, aynı şarkının farklı beste ve makamlarda okunmasına benziyor.

Sebep, UZLAŞMA KÜLTÜRÜNDEN uzak, sadece ön yargıya dayalı, dışlayıcı ve suçlayıcı üslupların tercih edilmesidir. Bu yapı ile ne toplumsal güveni arttırarak güçlü bir yapı ortaya çıkarmak; ne de muhatabımız olan devletler ve uluslararası kurumlar karşısında söz sahibi olmak mümkündür.  Yılda bir gündeme gelen 21 Mayıs anma programları gibi en temel  konularda  bile diyalog ve kapsamlı iş birliği ortamı yaratılamıyor. Bu nedenledir ki, özgül ağırlığı yüksek, etkili ve yararlı olabilecek, birçok hemşerimizin, kurumsal ve toplumsal hareketlerden  uzak durmayı tercih ettiklerini görüyoruz.

Artık bu sorunları geride bırakmanın, daha ciddi ve anlamlı işler başarmanın zamanı geldi diyorsak, toplumsal birlikteliğe olan ihtiyacı görüp, ortak akıl ve ortak irade temelinde, yeniden yapılanmanın gerçekleştirilmesi gerekiyor.

Bu amaçla, mevcut federatif örgütlerin başında ve içinde bulunan kurmayların takip edilmesi gereken tek yolun UZLAŞMA olduğunu kabul etmeleri; sadece anlaşmak ve uzlaşmak değil, gerçekleri ve birbirini anlamak için bir araya gelip,  ciddiyet ve samimiyetle, yüz yüze, göz göze, gönül gönüle konuşarak, en uygun çözüm şeklini bulmaları gerekmektedir. Oluşturulacak böyle bir ortamda, kin ve nefret duyguları, kişilerin dünya görüşü, siyasi ve dini eğilimi, rengi kıyafeti v.s. bir tarafa bırakılıp, sadece toplumsal sorunlar ve ihtiyaçlara odaklı konuşmalar yapılmalıdır. Yeterli istek ve samimiyet varsa bu zor bir şey değil.

İhtiyacımız olan UZLAŞMA KÜLTÜRÜ ise, öncelikle, karşılıklı saygı temelinde, farklı ve karşı fikirleri de sabırla dinlemek, anlamak, anlatmak, empati kurmak, gereğinde danışmak ve bu yoldan sonuca varmak gerekir. Nihai hedef ise, çok sesli ama tek merkezli ve tek kararlı bir yapıda birleşmek olmalıdır.

Kendi aralarında uzlaşamayan, anlaşamayan ve birlik olamayan hiçbir toplumun, hiçbir milletin başarılı olduğunu, zafer kazandığını tarih yazmamıştır. Günümüz şartlarında, sadece kendi aramızda uzlaşmak da yetmez. Başarı için, muhatap devletler, kurumlar, hatta gereğinde düşmanlarla dahi uzlaşmayı becerebilecek diplomasi ve UZLAŞMA kültürüne sahip kurumsallığa ulaşmak gerekiyor.  Bu yol ve yöntemler dışında, bireysel kahramanlık hevesleri veya başka hesaplar peşinde, toplumun tamamını kucaklamaksızın, öne çıkıp, kendi başına hareket edenler topluma sadece zarar verirler.

21 Mayıs 1864 soykırım ve sürgünü anma olayı, Çerkes toplumunun, tarihini ve kimliğini ortaya koyarak verdiği var oluş mücadelesini dünya kamuoyuna en güçlü bir şekilde duyurmak için en büyük fırsattır. Bu nedenle, işbirliği ile büyük ve ortak bir program gerçekleştirilmesi çok işe yarayabilir. Yukarıda vurgulanan UZLAŞMA KÜLTÜRÜ anlayışı ile bir adım atılırsa, belki arkası gelir ve büyük birliğin yolu açılmış olur.

Sonuç olarak, Çerkeslerin meselesi Dünya çapında büyük bir meseledir. Muhataplarımız büyük devletler ve uluslararası kurumlardır. Bu nedenle, öncelikle kendi aramızda ve muhatap devletler ve kurumlar karşısında başarılı işler çıkarabilmek için, müzakere ve UZLAŞMA KÜLTÜRÜ ile tanışmak ve bu yolda ilerlemek zorundayız. Gerek anavatanda, gerekse dünyadaki tüm vatansever Çerkesler, en büyük güç ve moral kaynağı olarak Türkiye Çerkes diasporasını görmekte,  ortaya koyulacak güçlü yapıyı ve gür sesi Türkiye’den beklemektedirler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu