Murat Özden

İzzet Aydemir’li Anılar-2

HABRACU MURAT ÖZDEN

1975 Yılında “Kafkasya Kültürel Dergi” ekonomik nedenlerle yayınını durdurmak zorunda kalmıştı.

1961 Anayasası, bir askeri müdahale anayasası olmasına rağmen, Türkiye’ye bir armağandı aslında. Ama onu uygulamak hep sağ iktidarlara nasip olmuştu. 40 yıl boyunca Türkiye hep “kuvvetler birliği” ilkesine göre yönetilmişti. İlk defa “kuvvetler ayrılığı” ilkesini benimsemiş olan 1961 Anayasası’nı, en fazla uygulamış olan Demirel, hep ondan yakınmıştı. Onun uygulayıcısı Demirel eliyle 1961 Anayasası’nın kurumları işlemez hale getirilmiş ve 1961 Anayasası’ndan kurtulmanın yolları aranmıştı. 1961 yılında kurulmuş olan “Basın İlan Kurumu” da, öyle her önüne gelene ilan vermek yerine, sadece iktidar yanlılarına ilan vermeye başlamıştı. Dolayısıyla “Kafkasya Kültürel Dergi”de ilan veremeyecekler listesine alınmıştı.

     ÇUŞHA İZZET AYDEMİR

11 yıl boyunca, bir gün bile öf demeden, “Kafkasya Kültürel Dergi”yi omuzlayıp taşımış olan bir kişiye, bir Allah’ın kulunun çıkıp “Arkadaş derginin yayınını neden durduruyorsun, omuz atmamız gereken birşey var mı?” dememiş olması acıklı halimizin resmidir. Maalesef, bu acıklı resim varlığını sürdürmeye devam ediyor. Kim ki Çerkes Halkı için, bir şeyler yapmak için yola çıkmışsa, onu taşlamak, engellemek, karalamak, bilip bilmeden laf sokmak gibi “milli hasletlerimiz(!)” depreşiveriyor.

Bu duygular içerisinde, biraz yorgun, biraz kırgın derginin yayınına son vermiş, sağı solu toparlamış, 1977 yılında emekli olmuş ve eşinin memleketi olan Düzce’nin Arapçifliği Köyü’ne yerleşmişti.

Ankara’da “Kafkasya Kültürel Dergi”nin yayınlanmaya başladığı dönemde, İstanbul’da da Yılmaz Nevruz yönetiminde “Birleşik Kafkasya” dergisi yayın hayatına başlamıştı. Ama “Birleşik Kafkasya” yayınına iki yıl devam edebildi(1964-1966) ve kapandı.

“Kafkasya Kültürel Dergi”nin  kapandığı yıl (1975) Ankara’da yayına başlamış olan “Yamçı Aylık Sosyo-Kültürel Dergi”, dönüş fikri etrafında örgütlenen bir alan yaratmıştı. Yamçı dergisinin yüzü daha fazla anavatana dönüktü ve “anavatana dönüş” dışında Çerkeslerin bir çıkış yolunun olmadığı tezini savunuyordu. Dönüş fikri Çerkesler arasında birçok taraftar buldu.

Bugün anavatanımıza dönmüş olan soydaşlarımızın aklına dönüşü düşüren Yamçı dergisi olmuştur. Güçlü denebilecek bir kadro ile yola çıkmış olan Yamçı Dergisi de iki yıl gibi bir sürede yayınını noktaladı.

İstanbul’da aynı yıllarda “Kuzey Kafkasya” dergisi, Sultanahmet Kafkas Kültür Derneği çevresinde, Tarık Cemal Kutlu yönetiminde, “Bağımsız Kafkasya” çizgisinde yayınını sürdürüyordu. Kuzey Kafkasya dergisini çıkaran Tarık Cemal Kutlu da tanımaktan onur duyduğum bir Çeçendi.

Hem Türkiye’de, hem de Çerkesler arasında en sorunlu kesim solculardı. Türkiye’de 1970’li yılların sonuna yaklaşırken 48 ayrı sol fraksiyon sayılıyordu. Bu fraksiyonların tamamında Çerkes gençleri de yer alıyordu. En önemli işleri birbirleriyle uğraşmak olan solcuların ortaya bir enerji çıkarmaları mümkün olamadı. Aynı durum Çerkes solcuları için de geçerliydi. İstanbulda çeşitli fraksiyonlar içerisinde yer almış Çerkes gençleri, hem ideolojik anlamda yetersizdiler, hem de kendilerine güvenleri olmadığı için, içerisinde bulundukları hareketlere Çerkes meselesini tartıştıramadılar.

İstanbul’a 1974-1975 eğitim döneminde gelmiş “Çerkes Milliyetçisi” bir genç olarak, sokaklara yazılmış olarak gördüğüm “Halklara Özgürlük” sloganı beni de çok heyecanlandırdı. Kendiliğimden bu sloganı atanların arasına karıştım. Meğer onlar Dev-Genç’lilermiş. “Halklara Özgürlük” tartışması sadece Kürtlerle sınırlı kalıyordu. “Yahu arkadaşlar, bu ülkede Çerkesler de yaşıyor” dediğimizde, ya bilgisizlikten, ya da şoven eğitimin uygulamalarından etkilenerek “Çerkesler de nereden çıktı şimdi” diyorlardı.

Sağ kesimlerin, etnik varlıkları tamamen yok farz ettiği bir ülkede, solcular “Halklar”dan bahsediyordu. Ama bilgisizlik ve şovenizm her iki tarafın da ortak paydasıydı. 1979 yılında yayınladığımız “Ulusal Sorun ve Çerkeslerin Konumu” isimli kitapçık hem Çerkes solunda, hem de Türkiye solunda bir bilgilendirme ve etki yaratmıştı. “Bağımsız Kafkasya” çizgisi “Kuzey Kafkasya” dergisi ile “Dönüş” çizgisi “Nartların Sesi” dergisi ile yayın faaliyetini sürüyordu. Biz de sol kesimler olarak Çerkes meselesi ile ilgili bir dergi çıkarmaya kafa yormaya başlamıştık.

Dergiciliğimizin duayeni olan İzzet Aydemir’i de ziyaret edip, fikirlerini ve desteğini almayı düşündük. Kendisinden çok şeyler öğrendiğimiz değerli büyüğümüz Düzceli Hapi Cevdet Yıldız mihmandarımız oldu. Cevdet yıldız “Kafkasya Kültürel Dergi”ye takma isimle, birçok yazı yazmış ve Çerkesçe’den birçok çeviri yapmıştı. İzzet Aydemirle aralarında uzun yıllara dayanan sağlam bir dostluk vardı.

Cevdet Yıldız’ın ağabeyi Hapi Hikmet Yıldız’ın yaşadığı Düzce Sarayyeri Köyü’ndeki baba ocağına gittik önce. Hikmet abi emekli bir başçavuştu. İnanılmaz derecede neşeli ve esprili bir kişiydi. Evlerinde geleneksel Çerkes misafirperverliği ile ağırlandık.

İzzet Aydemir yerleştiği Arapçifliği Köyü ile Sarayyeri Köyü birbirine bitişik köylerdi. Güzel bir bahar günü yürüyerek, Sarayyeri’nden Arapçifliği’ne, İzzet Aydemir’in yaşadığı eve ulaştık. Son derece mütevazi bir köy eviydi İzzet Aydemir’in emeklilik günlerini geçirdiği yer. Sundurmanın önüne konulan bir masada son derece güzel ağırlandık. Eşi Sümer Hanım son derece güzel ev sahibeliği yaptı.

Çcukluğumun ve gençliğimin kahramanı, benim “Çerkes Milliyetçisi” olmama vesile olmuş olan insan yanımda oturuyordu. O çocukluğumda resimlerine bakarak gözümde büyüttüğüm gibi heybetli görünmüyordu. Biraz yorgun, biraz kırgın bir emekliydi yanımda oturan. Ama sohbet ilerleyince, onun Çerkes meselesinde son derece net bir duruşunun olduğunu gördüm. Solculuğa ya da sağcılığa asla prim vermeyen, dünyaya Çerkeslik açısından bakan bir duruşunun olduğunu gözlemledim. Cevdet Yıldız’la yıllardır tanışıyorlardı. İlk defa gördüğü meraklı bir genç olarak bana özel bir ilgi göstermesi çok hoşuma gitmişti.

Bir dergi çıkarmayı düşündüğümüzü söyleyince “mutlaka çok güçlü bir kadro kurmalısınız, finansman meselesini de mutlaka çözmüş olarak işe başlayın” demişti. Onun fikrini almış olmak adeta bize bir güç katmıştı. Tekrar görüşeceğiz diyerek İstanbul’un yolunu tutmuştuk.

1980 yılında çıkardığımız “Nıbceğu Kültürel Dergi” isim olarak adeta “Kafkasya Kültürel Dergi”ye öykünüyordu. Hem Türkiye, hem Rusya ile hesaplaşmak için yola çıkmış militan bir dergi olacaktı Nıbceğu. Ancak daha iki sayı çıkmış iken, 12 Eylül askeri darbesi Türkiye’nin üzerine bir kabus gibi çökünce yayınını durdurmak zorunda kaldık Nıbceğu’nun.

***

Sanırım 1986 yılıydı. 12 Eylül darbesinden sonra dernekler yeni açılmıştı. Bağlarbaşı Kafkas Kültür Derneği “Çerkes meselesinde aydınların yeri” isimli bir panele beni konuşmacı olarak davet etmişti. Panelin diğer konuşmacıları İzzet Aydemir ve Ankara’dan gelen bir hanım arkadaşımızdı.

İzzet Aydemir’le aynı panelde konuşmacı olmak beni çok mutlu etmişti. Ama neden biz toplumun aydını olarak davet edilmiştik? Çok önemli okulları bitirmemiştik, akademik bir kariyerimiz yoktu, yabancı dil bilmiyorduk, bir konunun derinlemesine entellektüeli değildik. Ama Çerkes toplumu için birşeyler yapmaya çalışan kişilerdik. Onun için bu toplumun aydınlarıydık.

Çerkes toplumunda çok önemli okulları bitirmiş, akademik kariyeri olan kimseler yok mudur? Tabii ki vardır. Ama onlar Çerkes toplumu için kıllarını kıpırdatmamış, kendi kişisel kariyerini yapmışlardır. Dolayısıyla onlar Çerkes Halkının aydını değillerdir, Çerkes Halkına ait değillerdir. Toplumumuzun kendine ait uluslararası düzeyde kabul görmüş tek bir aydını olamadı maalesef.

Çerkesler, her gördükleri ünlü kişiyi -alakası olmasa da- Çerkes çıkarırlar, ya da Çerkes toplumunun kıyısından köşesinden geçmemiş, bir tarafına Çerkeslik bulaşmış ünlülerle övünme zavallılığını gösterirler.

Çerkes Halkının gerçek aydınları, İzzet Aydemir’dir, Sefer Berzeg’dir, Yaşar Bağ’dır, Cevdet Yıldız’dır, Vasfi Güsar’dır, Fahri Huvaj’dır, Erol Karayel’dir, Ali İhsan Tarı’dır, Mustafa Saadet’tir, Hapae Erhan’dır, … yani Çerkes halkı için bir çaba sarf etmiş olanlardır.

İzzet Aydemir’le katıldığımız o panelde aydın tarifi ve Çerkes toplumundan neden aydın çıkmadığı konusunu tartıştık. Aynı panelde Çerkes Halkının diasporada heykeli dikilecek en önemli aydınının İzzet Aydemir olduğınu yüzüne karşı söyledim. Bu bakımdan çok mutlu ve müsterihim.

***

Rahmetli Yasin Çelikkıran ağabeyimizde nev-i şahsına münhasır bir kişiydi. Galatasaray Lisesini bitirmiş, Turizm Bakanlığında çalışan vakti de bol olan bir ağabeyimizdi. Çerkes camiasında herkesin sevdiği bir kişiydi. Bütün toplantılara katılan, sohbeti sevilen bir insandı. Anavatana defalarca gitmiş, birçok insanın da gitmesine vesile olmuştu. Maykop Üniversitesi’nin desteği ile bir müddet anavatanda yaşamış ve Adığece-Türkçe sözlük hazırlamıştı.

Sanıyorum 1987 yılıydı. Bağlarbaşı Derneği’nde yönetim kuruluna seçecek adam bulmakta zorlandığımız yıllardı. 1986 yılında Muammer Tuncel’i başkan yapmış ve onun 1987 yılında da başkan olarak devam etmesini istiyorduk. 1987 seçimleri ile ilgili olarak benim ofisimde yaptığımız toplantıda, anlaşmazlık çıkmış ve Muammer Tuncel toplantıyı terk etmişti. Yerine listede başkan yardımcısı olarak bulunan Erol Kök’ü getirerek düzenleme yapmıştık.

Bağlarbaşı Kafkas Derneği’nin 1987 yılındaki seçimine Erol Kök yönetimindeki liste ile talip olmuştuk. Fakat Yasin Çelikkıran ağabeyimiz de bizden habersiz, içinde İzzet Aydemir’in de bulunduğu bir liste oluşturarak yönetime talip olmuştu. Ama Genel Kurul’daki hazirun, içinde İzzet Aydemir’in de bulunduğu listeyi değil de, Erol Kök’ün başında bulunduğu listeyi seçmişti.

Şimdi geriye dönüp baktığımda, pişmanlık duyduğum bir seçim olmuştu. Keşke seçimi bizim listemiz değil de Yasin Abi’nin listesi kazansaydı. İzzet Aydemir’de Bağlarbaşı Derneği’nin yönetimine girip hizmet etseydi.

Başta İzzet Aydemir olmak üzere, Çerkes Halkına hizmet etmiş tüm büyüklerimizi rahmetle anıyorum.

3 Yorum

  1. Thamate lape, Adiğağem febenağehemce
    Amcam olmasindan dolayi degil ama cok degerli eser ve hizmetlerinden dolayı rahmetli Osman Çelik’i de saymanızi beklerdim. Saygilar

  2. En zor dönemde önderlik etmiş değerli bir büyüğümüzdü. Onun sayesinde uyuyan Çerkesler biraz da olsa nefes almayı öğrendikleri gibi korkmakla yok olmanın bir olduğunu biz Çerkselere öğrettiği için Allah Rahmet eylesin diyor ve daima saygı ve sevgi ile anacağız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu