Haberler

27 Mayıs Ayaklanmasında Kafkasyalılar-V

Bu yazı dizisi ile 56 yıllık bir gölgeye ışık tuttuk ilk defa. Demokrasiyi şeklî hale dönüştüren 27 Mayıs (1960) ayaklanmasında rol alan Kafkasyalıları tanımaya çalıştık. Maksadımız hedef alma veya kötü gösterme değil elbette. Şimdi hiçbiri hayatta olmayan kimselerin kemiklerini sızlatmanın ve geride bıraktıklarını incitmenin kimseye faydası yoktur. Bu konuyu kamuya açık bir ortamda gündeme taşımamızın sebebi, Kafkasyalıların ülke kaderine yön verdikleri tarihî bir olaydan hareketle günümüz insanına dersler çıkarmaktır. Zira tarihe bigane kalarak özeleştiri yapmayanların tarihi başkalarınca yazıldığında, ‘‘Hain’ etiketi vurmak kolaylaşmaktadır.

Üzerinden 56 yıl geçtikten sonra geçmişle hesaplaşmaya ve ondan dersler çıkarmaya çalışmak yeni nesillerin ilerleyişi bakımından toplumsal bir zorunluluktur. İster heyecan isterse üzüntü verici olsun, toplumu ilgilendiren her olay için tarihle samimi bir şekilde hesaplaşma yapılmalıdır. Kitaplar, gazeteler, dergiler, konferans ve seminerler aracılığıyla bu mekanizma sürekli işler kılınmalıdır.

Yine ilk defa olarak, Ethem Bey hadisesinin devletin yeniden tanımlanmasıyla ilgili bir mesele olduğunu, onun yerinde hangi Kafkasyalı olursa olsun aynı şekilde neticeleneceğini ifade ettik. Bunun İmparatorluğun parçalanışı ve adına Ulus Devlet denen hayali bir cemaatin oluşturulmasıyla ilgili bir kurgu olduğunu ortaya koyduk. İnanıyoruz ki Ethem Beyin ailesi ve sevenleri bundan sonra davalarına bu perspektiften bakarak gönül huzuru duyacaklardır.

İkinci olarak, Sultan Abdülaziz’e yapılan darbede ve Cumhuriyetin kuruluşunda etkili olan Kafkasyalıların, tam 100 yıl sonra, yine küresel güçlerin kavgasında sahneye çıktıklarını belirttik. Çerkes Hasan, Yakup Cemil, Ethem Bey, Ahmet Anzavur tarih sahnesindeki yerlerini Metin Toker, Orhan Kabibay, Talat Aydemir gibi isimlere bırakmıştı. Kişiler değişmekle birlikte roller değişmemişti; bir piyasa kuralı olan “Hiçbir zaman ‘bu sefer farklı’ değildir’” ilkesi geçerliliğini sürdürüyordu. Ethem Bey’in soydaşı Ahmet Anzavur’la karşı karşıya gelmesi, bilahare Ethem Beyin üzerine ‘Hain’ damgası vurularak sürgüne gönderilmesi 27 Mayıs’ta yeni  versiyonuyla kendini tekrarlamıştı. Cunta üyesi Yarbay Orhan Kabibay sürgüne gönderilirken, Albay Talat Aydemir ikinci darbe girişiminden sonra sehpaya çekilmişti. 27 Mayıs’ın Kafkas kökenli diğer aktörleri, ilk başlarda, Aydemir’i kumpasa alan Madanoğlu cuntasıyla birlikte hareket etmişti.  Hatta Talât Aydemir Türkeş ve etrafında kümelenen MBK üyelerinin tasfiyesinde pozisyon alırken tavrını kendine idam yolunu açacaklardan yana koymuştu.

Velhasılı Kafkasyalılar kendi aralarında birlik olamadıklarından zaman zaman olayın akışına kapılarak karşı karşıya geldiler. Aralarında gelişen ilişkiler de genellikle kişisel çerçevede, mesleki düzeyde ve kapalı devre olarak yürüdü. Özel bir gayretten çok iş icabı kurulan yakınlıklardı. Gazeteci Metin Toker gazeteci Kurtul Altuğ’la, gazeteci Kurtul Altuğ siyasetçi Prof.Dr.Nihat Erim’le, Siyasetçi Dr.Cevdet Aykan yine siyasetçi İhsan Sabri Çağlayangil’le kapalı devre ilişki içindeydi. Ölümlerine ramak kala kimliklerini belirtme ve tarihe geçme ihtiyacı hissetmeselerdi bunları bilemeyecektik bile. Birkaç küçük istisna dışında siyasî görüş ve ekip farklılıkları sebebiyle etnik kökene dayalı bir dayanışma sergiledikleri söylenemez. Demokrat Parti Milletvekili Necmettin Önder’e göre, Çerkes köklü tutsaklar, MBK içerisinde yer alan Çerkes köklü üyelerin himayesinden faydalanarak beraat edeceklerdi.[i] Aralarındaki tüm dayanışma nasıl gerçekleştiğini bilmediğimiz bu olaydan ibaretti. 27 Mayıs’ın tozu kalktığında ortada Yarbay Orhan Kabibay hariç hiçbiri kalmadı. Hepsi kolayca bir kenara süpürülerek tasfiye edildi. Sonuçta Kafkas kökenliler çok güçlü girdiği 27 Mayıs’tan, sürgünlü sehpalı tasfiyeli hikâyelerle çıktı.

27 Mayıs Kafkas kökenlilerin damga vurduğu son büyük siyasi olaydı. O tarihe kadar bütün halinde hareket ederek oluşturdukları güç bloku, siyasi atmosfer içinde dağılarak eridi. Ethem Bey gibi, planın büyüğünü bilemediklerinden tepişen fillerin altında kalarak ya ezildiler ya da küçük oyunculuğa mahkûm edildiler. Oyun kurucu olamadıkları gibi siyasî nüfuzlarını da sonraki nesillere aktaramadılar. Örneğin uzun bir dönem her kapıyı açacak güce erişen Yarbay Kabibay’dan geriye hiçbir şey kalmadı. Ne devlette kökü kaldı ne de sonraki nesle deneyim ve birikimlerini aktarabildiği yazılı bir metni.

Neden böyle oluyor? Her biri lal taşı gibi kendi ışığını yayan bu kabiliyetler neden giriştikleri siyasi eylemlerde istikrarı ve başarıyı yakalayamıyorlar? Bir adım daha atarak soralım; Özgün, alışılmadık, hatta ölümsüz eserlere imza atan bu toplum neden siyasî hayatta belirleyici olamıyor?

Bu soruyu cevaplandırmak için Kafkas ruhunun karakteristiğine neşter atmak şarttır. Çünkü her toplum kendine özgü bir karakter yapısına sahiptir ve bu karakter kalıtım yoluyla gelecek nesillere aktarılır. Milletleri mercek altına alan bir bilim dalı olan etnoloji de toplumların nasıl bu hale geldiğini ve kendisini diğerlerinden nasıl ayırt ettiğini inceler. İklim, coğrafya, gıda gibi etkenler toplumun karakteristiğine şekil ve yön verir. Fizikî görünümleri dışında insanları birbirinden ayıran ve karar mekanizmalarını belirleyen 3 temel unsur vardır. Bunlar duygu (olmak), irade (bulmak) ve akıldır (bilmek).

1-Duygular

Bir oluşun iç dünyadaki ifadesidir duygu. Toplum karakterine yaratıcının attığı imzadır. Dolayısıyla Kafkasyalı ruhuna yönelerek sırlarını keşfetmeden ve o ruhun gerçek boyutlarını anlamadan, kimlik kodları hakkında bilgi sahibi olamayız. Hangi durumda hangi kararların verildiğini bilmeden de, olaylardaki rollerini bilimsel olarak değerlendiremeyiz.

Evvelâ belirtmek gerekir ki, diğer toplumlar gibi Kafkas kimliğinin derinliklerinde yatan kodlar da uzun yıllardır siyaset dehalarının radarına takılmıştır. Hangi etki karşısında ne tür tepkiler verecekleri sonradan kullanılmak üzere hafızalara kaydedilmiştir. Onları siyasî olaylarda bu denli ön plâna çıkaran etken, kayıtlara giren bu niteliklerle bağlantılıdır.

Kafkasyalı özelde ise Çerkes ruhuna hakim olan duygusal niteliklerin siyasî açıdan öne çıkanları şunlardır:
1- Cesaret, 2- Sadakat, 3- Güvenilirlik, 4-İhtirassızlık.

Kafkasyalılar, duygusal tabiatları gereği çok çabuk dolduruşa gelen, heyecanlı, atılgan, aksiyoner, cesur ve mert insanlardır. Şövalye ruhlu savaşçı halkları, dünyanın en kolay ölüme giden milletleri arasındadır. Asgari bir emek, küçük bir övgü gibi küçük duygusal teşviklerle ikna olarak ön saflarda korkusuzca kılıç sallar, ölümün koynuna atlarlar. Sadakat ve buna bağlı olarak bağlanma duyguları güçlüdür. Dahil oldukları grupların amaçlarını kendi menfaatlerinin üstünde görürler.  Başkalarının davası uğruna kendi canlarını hiçe sayar, emanetlerini gözünden sakınırlar. Osmanlı, Alman, Rus, Ürdün ordusu saflarında birçok savaşçı lejyonerlik yapmıştır.

Bünyesine girdikleri her toplumun güvenini kazanmış, bu hasletleri dolayısıyla kritik görevlere getirilmişlerdir. İhtiras duygularının zayıflığı sebebiyle, verilenle yetinmiş, daha fazlasını sadakatsizlik görmüşlerdir. Birlikte olduğu kimseyi arkadan vuran bir Kafkasyalı tarih sayfalarında görülmüş şey değildir.  Maliyetlerini hep düşük tutmuşlardır. Fark oluşturan bu duygular, onları mücadele hattının önüne sürmek isteyenlerin hep iştahını kabartmıştır. İktidar mücadelesi yapan bazı gruplar, Kafkasyalıları eldiven olarak giyip sağa sola yumruk atma sevdasına düşmüşlerdir.
Siz bal olursanız her sinek size konacaktır.

Duygusallıklarından dolayı, hırs ve kişisel menfaat mesleği olarak görülen ticaret ve politika gibi sahalarda iz bırakamamışlardır. Ödünsüz ve mutlak bir özgüvene, idealleri belirleyen kesin inançlara ve hemcinsinden gelecek yardımlara itibar edecek bilince de sahip oldukları söylenemez. Demokrat eğilimleri güçlüdür. İçlerindeki eksikliği hemcinsi yerine başka cinslerin yetenekleriyle tamamlama eğilimindelerdir. Güzel sanatlar, edebiyat, şiir, aşk gibi zarif estetiklerde onları ön plâna çıkaran motivasyon, ince duygusallıklarıdır. Böylesi bir toplumun derli toplu bir lügatinin olmayışı dikkat çekicidir.

2-İrade

İnsan denen varlığın iki temel çatısı bulunmaktadır: 1-Hakikat bilgisi, 2-Hareket zemini.  Eğer insanoğlu bu iki çatıyı tam olarak oluşturup ruhunu bezemiş ve günlük yaşamına aktarabilmişse orada irade söz konusudur. İnsanın hakikat bilgisine cevap verecek olan başlıca temeller de inanç ve felsefedir. Hareket zeminini oluşturan yani hakikate basamak teşkil eden unsurlar ise ahlâk, vicdan, dil, gelenek ve eğitimle kazanılan profesyonel kabiliyetlerdir. Kafkasyalılar her iki temeli de güce dönüştürecek pratikleri zamanın ruhuyla buluşturamamışlardır. Kendi özü yerine başka toplumlara uyum sağlamayı marifet saydıklarından kimliklerini koruyamadılar. Kimlik olmazsa irade nerden beslenir?

Kafkasya halklarının hem anavatanlarında hem de geldikleri ülkelerde yaptıkları siyasî mücadelelerdeki başarısızlıklarının sebepleri sosyo-psikolojik açıdan bir muamma değildir. Kafkas ruhu müstakil ve mutlak bir iktidar için gereken koşulları yeterince sağlamakta ise de siyasal sebeplerden dolayı organize olamamaktadır. Gücün sistematiği hakkında yeterli deneyim ve duygusal birikimlere yatırım yapılmamaktadır. Farkına vardıkları gücü talep etmemelerinin en önemli sebebi de kendi adlarına ihtiraslarının olmayışıdır. İhtirasın olmadığı ya da zayıf olduğu bir bünyenin belli bir amaç için irade oluşturabilmesi söz konusu olamaz.

Güçlü olabilmek demek farklı kişi, cemiyet ve değerlerle birlikte olabilmek demektir.
Kendi dışında oluşan güç faktörlerinden beslenmek demektir. Farklılıkları kişisel gururun parçası yapmak suretiyle, ortaklık şerefinden ödün verdiğini düşünen bir karakter yapısının güçlenmesi mümkün değildir.

Kafkasyalılara musallat olan zayıflık alametlerinin en başta geleni aşırı sayılabilecek derecedeki kişiselliktir. Bu toplumda herkesin her şeyi en iyi bilme gibi orijinal bir huyu vardır. İstisnasız hepsi öznel düşünüyor ve daha çok kendi dediğinin yapılmasında ısrarcı. Uzlaşma ve dayanışmanın erdemine, gücün gücü beslediği ilkesine rağbet edilmiyor. Yüksek hukuk bilinciyle temayüz etmiş bu toplum, farklı kesimlere verdiği değeri kendinden olana vermeyerek küçümsüyor. Meseleyi üstünlük potasına sıkıştırıp eritiyor. İş işten geçtikten sonra da depreşen gururunun kölesi olarak dövünüyor. İşte bu maraz mükemmel bir vücut olmayı yani birliği imkânsızlaştırıyor. Herhangi bir konuda toplum olarak irade ortaya koyabilmek için bir fikir, ideal ve lider etrafında birleşmek gerekir.  O liderin arkasında tek bir hedefe odaklanılmadır. Sonuç herkesin bildiğinden farklı olmamıştır. Kendi kendine yeten bir zihinsel yetkinlik ile iktidarda söz sahibi olmaya yetecek bir siyasî bütünlük meydana getirilememiştir. Almanları devletleştiren ve güçlü kılan idealizm gerçeğine Kafkasyalılar iltifat etmemiştir.

İrade kişisel, eğer başarılırsa toplumsal bir tepkidir; başkasının gözünden kendine bakmayı kabullenmez. Kafkasyalılar başkalarının tuttuğu aynadan kendilerini tanımaya, empoze edilen değerlere önem ve öncelik vererek irade oluşturmaya çalışmışlardır. Oysa kendi kimliğinin zenginlik ve derinliklerinden feyz alan istikrarlı ve olumlu benliği oluşturmak için gereken çerçeve değerlerin hepsine sahiptirler. Yapacakları tek şey, özlerini inşa eden ve manevî tekâmülün yolunu açan inanç, ahlâk, dil, gelenek, sanat gibi çerçeve değerlerden yansıyan ışığı bir mercekte toplamaktır. Herhangi bir durağa takılmaksızın siyasî ve kültürel entegrasyona alternatif geliştirmelilerdi. Olmadı! Bırakın siyasî irade oluşturma araçlarını, politika ve alfabe oyunlarıyla dilin unutturulması sebebiyle o mücadeleci ruhlar inşa edilemedi. Yılların tecrübesi deyim ve atasözleri bir kenarda öksüzlüğe terk edildi. Kendinde değer bulacak şeylere ulaşamayınca da özsaygı gelişmedi. Gelişmeyen özsaygı insanda savunma dürtüsünü zayıflatınca iradeyi de olumsuz etkiledi.
İnsan önce kendini inşa edecek, sonra çevresini!

Dünya coğrafyasının her köşesine imzasını atan bir İngiliz, hiçbir zaman kendi kimlik değerlerinden taviz vermedi. Değerlerini alışkanlığa terfi ettirerek günün içinde sabitledi. Zaman ve mekân farkına bakmadan ikindi çayını içti, kriket oynadı, kaskını giyip ata bindi. Varolmak için gittiği her yere uyum sağlamadı, kendinin yaptı. Ya biz?

İrade, mesleklenme ile de yakından alâkalı bir konudur. Yok olmamak için irade kullanmak mecburiyetinde olan diaspora toplumları, meslek tercihlerinde bilinçli davranmalıdır. Toplumun genetiğine ve siyasal konumuna hangi mesleklerin uygun olduğuna kafa yorulmalıdır.

İrade oluşturamama sebeplerinden biri de tarih şuurudur. Bilindiği üzere Kafkasyalılar tarihe pek meraklı değillerdir. Makalenin yazarı dahil büyük çoğunluğu 2-3 kuşak öncesini tanımıyor, atalarının nereden gelip nereye hangi şartlarda gittiğini bilmiyor.

Oysa İngilizler şeceresini 700-800 yıl geriye kadar götürebilmektedir. Eğer tarihî olaylar iradeyi bilemez, ilerisi için hazırlamazsa, tarih felsefesi oluşmaz. Felsefesi olmayan bir tarih, kişiyi usûlden yoksun bırakır. Usul esasın ilk basamağıdır.

Değineceğimiz son sebep de esas meseleleri bırakıp tali meselelere odaklanma eğilimidir. Bu çalışmanın ilk yazılarına yapılan birkaç tenkidin de gösterdiği üzere, esastan çok sonuca tesir etmeyen meseleler dert ediniliyor. Oysa esasın veya detayın ne zaman önemli olduğunu kavramak önemli bir farkındalıktır. Esas üzerinde odaklanılmazsa uzmanlık ya da profesyonelleşme meydana gelmez.
İrade uzmanlık gerektiren bir kabiliyettir.

3- Akıl:

Akıl, bilmek içindir. Sıcak ve soğuk olmak üzere iki türlüdür. Her iki türü de bütüncü (holistik) bakış açısından beslenir. Bilmek isteyen, fotoğrafın tümünü görmek isteyendir. Olayın tek bir boyutuna odaklanma, gerçeği ıskalamayla sonuçlanır. Acelecilik, çabuk inanma, kıyasa önem vermeme, kendini ispatlama, geçmişten ders çıkarmama gibi negatif sayılabilecek kişisel tutum ve davranışlar bütüncü muhakeme yeteneğini zayıflatır. Ahenkli bir iç bütünlüğün kurulamayışı, güçlü siyasî iradenin oluşumuna imkân tanımayarak kişiyi aksiyoner yapıların ön safına sürükler.

İdeal akıl, duyguların dışında çalışan bir sistematiktir. Benmerkezci değildir, kişisel değer yargılarından çok nesnel verilerden faydalanır. Duygulardan sıyrılıp akıl, ilim ve tecrübe masaya yatırılmazsa siyasî tekâmül sağlanamaz. Stratejik vizyonun ve uluslararası projeksiyonlarının bilinmeyişi, düşünce sanatının karmaşık işleyişine yabancılık ve kısa vadeli öngörülere inanış yani kısaca söylersek aklın nesnel kullanılmayışı hata üstüne hata yaptırır. Önemli meseleleri anlamak için gereken derin kavrayış; basit ve gereksiz ayrıntılara takılır, olayları bir bütünlük içinde değerlendirmezse sonuç hüsran olur. Buna iktidarın yalın ve soğuk gerçeklerinin idrak edilememesi, siyasetin doğasında yatan değişimlere bigane kalınması da eklenirse üzücü sonuçlar kaçınılmaz olur. Genetik karakterin akıl merceğinden geçirilmeyen siyasi yansımaları başarısızlığa mahkûmdur.

Akıl, değişimdir, zamanın ve mekânın getirdiği faydalı nimetlerden istifade etmektir. Diğer kimliklerin geliştirdiği modern deneyimlerden yeterince yararlanılmalıdır. Zaman, mekân ve eşya kökten değişirken direnmemeli; bir ayak milli ruh köküne sabitlenerek diğer ayakla tüm evren dolaşılmalıdır. Bilhassa insanlık tarihinin geliştirdiği en büyük iki medeniyet olan Osmanlı ile Britanya medeniyetinin tecrübeleri, sıkı bir xabze eleğinden geçirildikten sonra toplumsal pratiklere uyarlanmalıdır. Değişik coğrafyalarda sürgünü olan toplum, bu önemli avantajını iyi kullanmalıdır. Hayat acımasızdır çünkü, her daim hükmünü verir: Bigane kalan biçare kalır.

Akıl enerjidir. Gücünü içte ve dışta oluşturduğu rekabetten alır. Devlet ve millet, vasıflarına uygun bir öteki ister. Ötekine dayanarak temsil ve mekânlarla hatırlanmak,  kendini her daim yenilemek ister.  Rus sürgününden akılda kalacak simgesel hafıza mekânları ister. Her yılın belli dönemlerinde birliktelik oluşturacak anma törenleri ister. Yılın bir günü Karadeniz’in hırçın dalgalarına bakarak iç çekmek, olayı uzun süreler hafızada canlı tutmaya yetmez. Bunun dışında hatırlamaya yarayan semboller oluşturulmalıdır. Bu sadece sürgün için değil örneğin 27 Mayıs gibi insanımızı derinden yaralayan acı hadiseler için de düşünülmelidir.

Sonuç olarak,

Bu yazı, 5 bölümlük dizinin son yazısıdır. Hiç şüphesiz, ele aldığı konu itibariyle, siyasi faaliyetlerde bulunacak Kafkasyalılar için önemli bir tarih deneyimi oluşturacaktır. Birçok babanın ölmeden evvel evlâtlarına siyasete girmemelerini vasiyet etmesi, bu deneyime ne kadar ihtiyaç olduğunu göstermektedir.  Kafkas kökenlilerin 27 Mayıs’ta aldıkları roller ve bu rollerin sonuçları, yapılan vasiyetin ne kadar sağlam temellere dayandığını göstermesi açısından ayrı bir önemi haizdir.

Son söz: Gerçekleri göremezsek yalanlarla hayal kurarız.

-SON-

Bezroko Yılmaz DÖNMEZ

Kaynakça:

Aksiyon Dergisi, 05.12.2005, Sayı: 574 (Zafer Orbay Röportajı)
Ayten Aygen, Nart’ın Prensleri, Şehir Yayınları, Şubat 2006

Bedri Baykam, 27 Mayıs İlk Aşkımızdı, Ümit Yayıncılık, Mart 1994

Celal Tahir, Karanlık Yıllar, Çıra Yayınevi, 2013
Ferda Güley, Kendini Yaşamak-Anılar, Cem Yayınevi, 1990
Fuat Dündar, İttihat ve Terakki’nin Müslümanları İskân Politikası (1913-1918), İletişim Yayınları, 2008
İsmail Küçükkılınç’ın başlıksız facebook yazısı.
Kurtul Altuğ, 1 Numaralı Tanık, Doğan Kitap, 2006

Metin Toker, İsmet Paşa İle On Yıl, AKİS Yayınları, 1966, İst., s.229
Necmettin Önder, Yassıada’da Millî İrade Nasıl Mahkûm Edildi, Dem Yayınları, 1990
Ömer Özkaya, Güneş Gazetesi, 26 Haziran 2016
Talat Aydemir, Talat Aydemir’in Hatıraları, Kitapçılık Tic.Ltd. Şirketi Yayınları, Şubat 1968 Yılmaz Yılmaz Dönmez, Medeniyetten Yığına, Yarın Yayınları, Kasım 2012

 

 

 

 

 

 

2 Yorum

  1. AYDINLATICI VE HATIRLATICI YAZINIZIN CAMİAMIZA IŞIK TUTMASINI DİLERİM.YAPMIŞ OLDUĞUNUZ DEĞERLENDİRMELER CAN DAMARLARIMIZI ANLATAN GERÇEKLER OLDUĞU AÇIK.OKUYAN BİR CAMİA OLSAK BU ÖZELLİKLERİMİZİN DE FARKINA VARIRIZ.MAKALENİZİ OKUYAN BİREYLERİN ÇOK OLMASI DİLEKLERİMİ İLETİR,BAŞARILARINIZIN VE KATKILARINIZIN DEVAMINI DİLERİM.

  2. Kadir Açıkel Bey,
    Güzel temennileriniz için teşekkür ediyorum.
    Ancak romantik sebepler dolayısıyla mensubu olduğum toplumun istikbaline dair ümitvar olduğumu söyleyemeyeceğim. İnşallah ben yanılırım ama her gün yaşadığımız olaylar ve duyduklarımız, umutsuzluğumuzu katbekat arttırmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu