Araştırma/Analiz

Adige Xabzesi, Adige’nin Doğumundan Dünyayı Terk Edinceye Kadar ki Ahlakıdır.

buuuKaşif Unejev

Tarih Bilimci Doçent. Kabartay Balkar Devlet Üniversitesi, Halklar Tarihi ve Etnografisi Kürsüsü Başkanı.

ADİGE XABZE

Gogol ne kadar doğru söylemiştir. “Milli olan giysinin tanımında değil, dünyaya kendi ulusal kimliğinle bakabilmektedir.” Adigelerin “Milli Varoluşunu” anlayabilmeye ve tarihi tanıyabilmeye, dünyayı ve insanın özünü kabul etmenin fevkalade yolu olan Adige Xabzesinin (Adige olmanın) bilinmesi ile başlanmalıdır. Adige xabzesinin, Adige halkı üzerindeki müstesna sebebi de araştırılmalıdır. Tüm diğer halklar gibi, Adigelerin kültürünü anlayabilmek, etniğin mantalitesinin incelenmesini gerektirmektedir. Çünkü mantalite insan bilincinin, dünyayı o ölçü ve görüşe göre sindirmesi ve kabullenmesidir.

Adigler için, Adige Xabze demek onların yaşama ve düşünme tarzı demektir. Adıge Xabze;  Adıgenin doğumu, dünyayı terk edinceye kadar ki ahlakıdır. Adige Xabzesinin karmaşıklığı; sosyal statülerine bakılmaksızın, her iki cins için, nesillerin, her düzeydeki anlayışında ve her yaştakinin davranışında yer alarak tüm Adigenin hayatına işlemiş olmasıdır. Geçmişte var olduğu gibi günümüzde de hala birçok alanda etkinliğini sürdürebilmesi, işleyişine devam etmesi müstesna olmasının göstergesidir. Adige savaşta veya barışta, sıradan günlük yaşamda, bir çok olay karşısında toplumun tüm fertlerinin davranışlarını uyuma sokan yasa bütünü olmasında düğümlenmektedir. Tüm insan davranışlarını en küçük ayrıntıları ile sistemize eden, Adigelerin yazısız yasalar bütünü durumunda, birçok konuda genel ekol olarak yerini alır. Tüm bunlara bağlı olarak “Adige Xabzesi Nedir?” sorusuna cevap verebilmek oldukça zordur.

Tarihlerin erken çağlarından beri Adige Xabze, Adige mantalitesinin ifadesi olarak şekillenmiş olup her zaman yeni soysa-ekonomik ve politik koşullara uyum sağlamıştır. Söz konusu bu yapının gelişimi bilindiği kadar ile feodalizm koşullarında şekillenmiştir. Adige xabzesi her insanın davranışlarını uyumlu hale getirmekle birlikte toplumun diğer yapı sistemlerine de ulaşmaktadır. Üretim ilişkilerine, sosyal yapıya, günlük aile hayatından askeri organizasyon şekillerine kadar ve Adige toplumunun diğer halklar ile olan ilişkilerini de biçimler. Adige xabzesi köleler, düşmanlar ve savaş esirlerine karşı olan davranışları dahi yasallaştırmıştır.

Yukarıda belirtildiği gibi Adige yapısı geçmişin derinliklerinden doğmuş ve gelişmiştir. O kökleri ile birlikte neslin oluşma çağına ulaşmaktadır. Adige etiketinin birçok prensibi,  daha nart destanlarının meydana getirildiği çağda yerini almıştır. Adige kültürü tüm halkın ürünüdür. Dolayısıyla tarihi ile çok yakından ilişkilidir. Doğrusunu söylemek gerekirse tarihin içinde çözülmüştür. O, onun tarihidir. Tesadüf değildir ki, Adige kültürü geçmişinde, matriarkal dönemden itibaren günümüze kadar olan tarihin her çağından izler taşımaktadır. Özellikle nart destanlarında, Adige kültürünün oluşum ve gelişim yolunu veya feodalizme kadar olan nesil yapısından meydana gelmesi ve gelişmesini takip edebiliriz. Özellikle feodalizm aşamasına, Adige kültürel yapısı, bizim bildiğimiz ve Avrupalıların tanımış olduğu kesin şeklini almıştır.

Adige geleneklerine göre kadınlara karşı şövalyelere özgü, saygı ve davranış biçimi, Adigler tarafından daha nart çağında geliştirilmiştir. Tüm olay ve koşullarda ilgi ve saygı odağını kadınların oluşturmasına dair birçok nart söylemi çok açık veriler sunmaktadır. Nart söylevlerinde kadın, erkekler ve doğa ile olan ilişkilerinde güvenilir fiziki gücü paylaşmaktadır. Bu demektir ki kadın, halkın yaşamında hak ettiği önemli yeri almaktadır.

Çağdaş Adige kültürel yapısının yolu olağanüstü zor ve uzun olmuştur. O sadece nart destanları ile kalmayıp mitolojiye de uzanmıştır her ikisinin arasında kesin sınırın belirlenmesi mümkün değildir. Adige yapısının ve bu yapıyla uyum içinde yaşayanların tarihinde şekillenmesinden önce efsane ve destanların yeri bulunmakta idi. Dolayısı ile yapı, şekillenmesi esnasında onlara dayanmadığından destanlar, Adige kültüründe derin izler bırakmışlardır.  Efsane, destan, töreler, gelenekler yapı bütünlüğü olarak yer almaktadır. Fakat bilindiği gibi efsane, insanın biyolojik dünyasından ayrılıp biyososyal varlık olarak yerini alması dönemi olan insanlığın gelişmesindeki en erken devirlerde ortaya çıkmaktadır.

Adige genel sosyal yapısının öğelerinden birisi ise ilişkilerdeki geleneksel yaşam tarzının, yaşına ve sosyal durumuna bakılmaksızın her insanın iletişim davranışlarını, ifade etmesidir.  Avrupalı yazarlar Adige xabzesini Almanya ve Fransa’nın ilk kırallık dönemlerinde olan şövalyelik (Frankcılık) etiketleri ile karşılaştırmışlardır. 1724 yılında Csaverio Glavanni  “Onların davranışları (Çerkesler K.U.) franklara benzemektedir; onlar nazikler ve selamlaşırken şapkalarını çıkarırlar, kadınlar yabancıları gönülden karşılamakta, yemek yerken sofrada Franklar gibi oturmaktadırlar.” diye yazmıştır. Çerkesler arasında üç yıl yaşayan (1837-39) C.Bell ise Adige etiğini şu şekilde tarif etmektedir. “Tüm gördüklerimden sonra, Çerkeslere toplu olarak bakıyorum. En doğal ve nazik halka, sanki bir zamanlar kendilerini biliyormuş veya kendilerini okumuş gibi hissediyorum.” Çerkes yaşamı ve göreneklerini dikkatle öğrenmiş olan Tıme Gazetesi Londra Muhabiri G.Longvort ise “Dünyanın hiçbir ülkesinde, insanların davranışları bu kadar sakin ve asil değildir.” diye yazmıştır.

Avrupalılar sadece Adige Xabzesi ile ilgili olarak değil tüm çerkesler hakkında kolaylıkla konuşabilmektedir. Onlar Adige etiketinin fevkaladeliğinin farkına varmalarının dışında onların ruhlarına, fiziki güzelliklerine ve çalışkanlıklarına da hayranlık duymuşlardır. Tanınmış jeolog ve arkeolog Frederique Dubya de Monpere, daha geçmişteki yüzyılda çerkesler hakkında şöyle yazmıştır. “Benim, Tanrının düşüncelerine müdahale etme şansım olsa idi, şöyle derdim. Öngörülerimin esirgenerek yaratılması. Harika çerkes ırkı ile birleştirilerek diğer yozlaşmış ırkların yenilenmesi ve iyileştirilmesi; fakat yüce tanrının işine karışmak bize düşmez!”

Adige kültürel bakış açısı her şeyden önce, insanda insanın kendisini bulmasını öngörmekte olup düşmanı bile olsa kişiliğe saygı duymaktır. Bu konuda Adige misafirperverliğini örnek olarak gösterebiliriz. Ev sahibi kanlı düşmanı dahi olsa, evine misafir olarak gelen her insanı layıkıyla ağırlamakla yükümlüdür. Adige temel yapısının, dinin sağlamlaştırılması pozisyonuna temel bariyer olarak yer aldığı görülmektedir. Dinin Adigelerin hayatında, Kafkas dağlıları dahil olmak üzere diğer halkların hayatındaki kadar önemli yeri alması ve almaya da devam etmesi gibi önemli rolleri hiçbirimiz için sır değildir. Daha net söylememiz gerekir ise dinin önemli kurallarını ve Adige xabze prensiplerini karşılaştırdığımız da ortak birçok nokta bulmuş oluruz.

Adige Work (Soylu) xabzesinin ortaya çıkışı, Adige toplumunda soylu ve asillerin ortaya çıkması süreci ile başlamıştır. Buna benzer olarak çalışan köylülerden ayrılan kendilerine özgü sosyal ve politik statüye sahip Adige feodalleri, bütün olarak Adige etiketine dayalı olan kendi özel etiketlerini ve özel kültürlerini oluşturmuşlardır. Adige prens ve soyluları, genel Adiglerden ayrı olan kendilerine ait mükemmel yeni etiket oluşturmakla kalmayıp, bu etiket temelinde kendi davranış standartlarını, kendi form ve metotlarını da meydana getirmişlerdir. Adige xabzesi ile uyuma dayalı olan bu farkı, basit köylüler ve feodaller arasındaki her ilişkide görebiliriz. Adige feodallerinin yaşam tarzları ve kültürleri Kafkasya’nın tüm dağlılarına da örnek olmuştur. Abhazya, Çeçenistan, Dağıstan, Osetya feodalleri ve diğer dağ halkı, büyük bir istekle çocuklarının Adige soylularından-atalıklarından eğitim almalarını sağlamak için yarış ederlerdi. Öncelikle Adige xabzesinin çerkes topraklarındaki hayatta önemini, sağlıklı, yüksek değerleri olan genç neslin eğitiminde ne tür fonksiyonları yerine getirdiğini bilmekteydiler. Gerçekte onlar, Adige Xabze kurallarına göre eğitimin, tüm olağanüstü durumlarda ayakta kalabilen ve bu eğitimi alan insanların, sabır ve nezaket, korkusuzluk ve cesaret, dürüstlük, iyilik ve haksızlığa karşı koyabilme yeteneği ile ayırt edebilmekte olduklarını bilirlerdi.

Adige xabzesi, insandaki düşünme yeteneğine ve harikuladeliğin estetik hissine, medeni ve özel ilişkilerindeki ölçülük ve dürüstlük duygusunun gelişmesine büyük ve fark edilir katkıları bulunmaktadır. Adige xabzesi ve Adige mantalistesi birbirinden ayrılmaz. Adiglerin mantalistesi Adige xabxesi sayesinde sadece şekillenmez, aynı zamanda onun sayesinde oluşur. Bu şekilde Adige xabzesi bizi çevreleyen dünyaya bizi gösteren özel yoldur. Bu insan davranışlarında özel bir kurumdur. Bu kişiler arası ilişkilerde özel bir formdur.

Work xabzesinin (soyluluk etiketi) esasını ve spesifikliğinin daha iyi anlaşılabilmesi için onun bazı talep ve prensiplerine değinmek gerekir. Özellikle Work xabzesinin, meydana gelmiş olan temele bağlı olarak Adige xabze kurallarını daha dikkatli ve özenle yerine getirmiş olmasında örneğin soyluların dans etiketini gözlemleyebiliriz. Bu etikete göre çiftlerin daha dikkatli, ani davranışlar göstermeden törensel hareketlerle dans etmeleri gerekmektedir. Aslında genel Adige etiketine göre, yapılan danslarda dans eden erkeğin kadını küçük düşürecek hareketler yapması kesinlikle yasaklanmıştır. Dans esnasında bayana ve herhangi bir ani jest, şaka v.b. yapılması yasaklanmıştır.

Soylu etiketine göre altı çizilmiş olan detaylar, tüm kural ve normlara riayet edilmesinde, bu etiketi taşıyanların gurur duyması gerekenlerden biri de sofra adabıdır. Belirtmek gerekir ki, Adige sofra başında yemek yemekten ziyade kültür ve asaletini de sergilemektedir. Adige sofrası bütün olarak minyatürde Adige xabzesi olup bu Adigenin mantalistesini yansıtan ve sergileyen Adige felsefesidir. Adigeler her zaman ölçülü beslenmişlerdir. Adige yemekleri yüksek kalorili ve her zaman çok çeşitli olmuştur. Bilinçli beslenmeleri, misafirlere ikram edilen çeşitli yemekler ile ilgili birçok yabancı kalemden yazılar mevcuttur.

Adige sofrasında bulunmak ilginç olduğu kadar olağanüstüde zordur. Birçok otoriter yazara göre ise Adigelerin sofra kuralları, onu dünyanın en zor sofralarından birisi haline getirmiştir. Sofranın kapalı mekanda yada bahçede olması veya onlarca, yüzlerce misafirin bulunmasına bakılmaksızın, burada herkes için ayrı bir yer belirlenmiştir. Misafirlere, ev sahibine olan yakınlık derecesi ve yaşına göre yer gösterilir.

Sofrada en saygın yet thamadeye ayrılır, yemek sonuna kadar kendisi orada bulunur. Yemekler de tabii ki misafirlerin saygınlık sırasına göre ikram edilir. Sofranın en zor bölümü, misafirlere yemeklerin ikram edilmesi bölümüdür ki özellikle kuş, koyun veya büyük baş hayvan yemeklerinin ikramı kısmıdır. Olay şu ki her parçanın her insana ikram edilebilme imkanı yoktur. Çerkesler çocuklarına her konuda ölçülü olmaları ile ilgili eğitim vermişlerdir. “Aşırı” ifadesinin içeriği, her zaman iyi terbiye sınırları dışında görülmüştür. Yemeklerde, konuşurken gevezelik etmemek ve duyguların ifade edilmesinde kendine hakim olabilmek ve hatta elbise rengini seçmekte isabetlilik anlamına gelmektedir.

Adigeler alkollü içeceklerin kullanılmasına karşı oldukça sert tavırlardırlar, özellikle bu konuda çok ölçülü davranmışlardır. Herhangi birisinin toplum içine alkollü olarak çıkması onun soyu ve köyü için büyük ayıp anlamı taşımakta imiş. Bu konuya, her an atlarına binip sefere çıkmaları veya ata ocaklarını müdafaa etme ile karşı karşıya olan, özellikle prensler ve soylular çok ciddi şekilde tavır koymuşlardır.

Özgürlük tutkusu, namus ve nam; Adige hayatında en önemli anlamlardır. Bunlar uğruna Adige hayatına hiç düşünmeden veda edebilir ve bu Adige bakışını birçok Avrupalı yazar, hatta onlarla savaşan lanetli düşmanları bile vurgulamışlardır.

Savaşa giden çerkes ya savaşı kazanacak, yada savaş meydanında kahramanca şehit düşecektir.

Adige xabzesine göre insan olağanüstü mütevazı ve cömert olmalıdır. Cimrilik ve mağruriyet, bir çerkes için en önemli kusurlardandır. Bunun için prensler ve soylular dahil mütevazı giyinmiş ve mütevazı mekanlarda yaşamışlardır.

Ne kadar büyük kahramanlık yaparsa yapsın hiçbir zaman çerkes bununla öğünmeyecek ve yaptığı kahramanlığı hiçbir zaman anlatmayacaktır. Soylu kurallarına göre kötü söz ve küfür kullanmaları şiddetle yargılanmaktadır. Çerkes etiketine göre, hiçbir şekilde, hiçbir durumda kızgınlık, öfke ve acısını dışarı vurmaz. Hiçbir nefret, düşmanlık ve kırgınlık, birbirleriyle karşılaştıklarında nezaket kurallarını çiğnemeye yemez.

Adige xabzesine göre başkasının işi ile ilgilenmek saygısızlık sayılıyordu ve hala da sayılmaktadır. Örneğin Adige kurallarına göre berberinde gitmenizi isteyen insandan bunun amacını sormak yanlıştır. “Gerçek çerkes nereye gideceğini değil, ne zaman gideceğini sorar. “  atasözü buradan çıkmıştır.

Selamlaşırken yaşı daha küçük olan büyüğüne ilk selam vermelidir. O büyüğünü selamlarken, sağ elini uzatmak büyüğün görevidir. Aynı kurallara vedalaşma esnasında da uyulmaktadır. Konukların ağırlanmalarından memnuniyetsizliklerini belirtebilmeleri, atlarını konuk kaldıkları evin giriş kapısına ters bağlamaları ile ifade edilmiştir.

Cesaret, kahramanlık, söze sadakat Adige soyluluk unsurlarıdır. Çerkesler konuk ve kılıkları konusunda ne kadar mütevazı iseler silah ve at konusunda o denli ölçüsüzlerdir. Onlar silah ve atlara çok büyük önem veriyorlardı. Adige feodalisti evindeyken de, savaşa katılmadığı anda da, silahını bırakmaz ve bakımlarına önemli zamanını ayırır. Feodallerin hayat tarzında savaş önemli yer almış ve aynı zamanda manevi ve fiziki gücün gerilimini gerektirmiştir. Bu nedenle onlar dayanıklı, sabırlı, mütevazı ve kendilerini tutabilirlerdi. Genelde çerkesler için şöhretli isim önemli, mirasla gelmeyen, değerli, doğal, bedelsiz, satılmayan şöhretli isim maddi ödüllerden çok daha değerli olmuştur. Rekabet ruhunun her zaman Adigeye özgü olması onları doğaya ve oyunlara yakınlaştırıyordu. Bu nitelikler yarışmalar ile çocuk ve genel halk milli oyunları ile geliştirilmiştir.

Bağımsızlık ve şöhret ruhu Adige feodallerinin karakterine yansımış özgü bir unsurdur. Adigelerin tarihine baktığımızda kesimler arasındaki şiddetli mücadeleler, hatta açık bir şekilde çatışmaya kadar varan soylu aileleri, menfaatlerini bütün Adige halkının menfaatlerinin üstünde tutmuşlardır ve bundan dolayı aslında bitmek bilmeyen savaşlar ile doludur. Adigeleri diğer halklardan farklı kılan diğer bir unsurda medeni toplum olmalarına rağmen devlet toplumu olmamalarıdır. Adigeler otokratlar tarafından değil, halk tarafından yönetilirlermiş. Work xabzesinden geçen bağımsız rekabet ruhu her zaman Adige halkının kaderinde olumlu nitelik göstermeyen bir iz bırakmıştır. Aslında bütün araştırmacılar tarafından belirtildiği gibi Adige halkının karakteristik özellikleri arasında ilk olarak; sönmeyen bağımsızlık hırsı, bazen akıl almayacak boyutlara varan özgürlük sevgisi, devamlı şahsi şöhrete ulaşma isteği, şahsi kahramanlık gelmektedir. Adige halkının manevi enerjisini saklayarak Adige xabze, Adigenin ruhunu yaratmaktadır. Bu etiket her zaman diğer halklar için örnek olmakla beraber hayranlık verici unsurdur. Adigelere komşu olan halklar insanı övmek istediklerinde “Çerkes gibi soylu”, “Çerkes gibi ata biner”, “Çerkes gibi cesur” deyimlerini boşa kullanmamaktadır.

Bu nedenle Adige etiketi bütün Kafkasya kültüründe çok önemli bir yer tutar. Bundan dolayı kültür uzmanı N.M.Rehviaşvili çalışmalarında, düzenli vekatı bir şekilde uygulanan Adige etiketinin aslında bütün Kafkasyalılar tarafından tek davranış kuralları olarak kabul edildiğini belirtmiştir.

XX.yy.’da Adige etiketinin önemli kuralları değişime uğrarken sosyal etkinliği de azalmıştır. Bolşevik rejiminin soylu ve prens sınıfını yok etmesiyle beraber bu sınıfa özgü olan Work xabze etiketi de bu sınıfla birlikte yok olmuştur. Yine aynı rejim tarafından Work xabze kavramı olumsuz bir anlama getirilmiştir. Çerkes halkı kendi xabze ve work xabzesinin pozitif fonksiyon ve yönlerini çağdaş verilerle birleştirebilseydi, biz hızlı ve önemli ölçüde gelişme ve yükselişe doğru ilerleyebilirdik. Bugünkü gelişmişlikleri kullanarak Adige xabze kurallarına göre insanın yaşaması ve çalışması mümkündür. Yukarıda belirtilen hususlarda olduğu gibi terbiye kuralları, davranışlar, Adige xabzesinin etkilediği insanlar arası ilişkilerde insana saygı, yaşadığı çevreye özen ile davranmak, diğer halklar ve devletler ile ilişkiler kurulurken herkesin onur ve şerefi göz önünde bulundurulmalıdır.

Kaynak : Çerkes Dünyası Dergisi 1998-Sayı:2

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu