Hikâye

Adige Terbiyesine Dair İbretlik Bir Öykü. (Bir Tütün Versene Babalık.)

10552594_10204466036714008_7566915629959884385_nAdige geleneklerine (xabze) göre; Birinin çocuğunu azarladın, kulağını çektin diye kimse kimseye kırılmaz, gücenmez,  tam tersine; “az bile yaptın, az bile söyledin” derlerdi. Günümüzde birinin çocuğunu uygun olmayan bir davranışından dolayı ikaz ettiğinizde veya azarladığınızda çocuğun anne-babası açıkça söylemese bile üzülüyor veya kırılıyor. Bu tavrını da bariz bir şekilde belli ediyor. Bazıları da çocuğunun ne yaptığını, ne söylediğini düşünmeden “Benim çocuğumun terbiyesi kimsenin üzerine vazife değil, herkes kendi çocuğuna baksın.” gibi yakışıksız sözler sarf ediyor. Maalesef son zamanlarda bu tür davranışlarla çok sık karşılaşıyoruz. Daha bir kaç gün önce Adiğe bir arkadaşım 14 yaşındaki yeğenini yakışıksız bir davranışından dolayı ikaz ettiğinde bu şekilde bir muamele ile karşılaştığını üzgün bir şekilde anlatmıştı. Bende bu nedenle anne ve babaların dikkatini çekmek için bu yazıyı kaleme almayı uygun buldum. Adige xabzesinde çocuk eğitimi yalnızca ailesinin değil tüm toplumun görevidir.  Bizim geleneklerimize göre büyük birisi çocuğunuzu uygun olmayan herhangi bir davranışından dolayı ikaz ediyor, uyarıyor veya azarlıyorsa bu duruma tepki göstermek yerine sevinmeniz ve bunu yapana teşekkür etmeniz gerekir. Çünkü bizim xabzemize göre her çocuk;  Bütün Adige Ulusunun (Adıǵe Ĺepkım) çocuğu olup hepimizin onuru, gururu ve geleceği sayılır

Tüm toplumumuzun dikkatini çekmek amacıyla buna benzer yaşanmış bir olayda bir ihtiyarın ızdırabını ve davranış şeklini anlatan, Adigeyin en ünlü yazarlarından Lhewsten Yusuf’un “Şawećas’ın Anlattıkları” adlı kitabından bir bölümü paylaşmak istiyorum. L.Yusuf söz konusu kitabın kahramanı Şawećas’ı yaşlılık yıllarında rutin olarak ziyaret eder ve her ziyaretinde tütün tiryakisi olan ihtiyara sigara hediye ederdi. Yine böyle bir ziyaret esnasında ihtiyarın avlusunda otururlarken Lhewsten Yusuf;

“Şawećas bakıyorum da uzun süredir tütün içmeden oturuyorsun. Üzerinde yok mu yoksa? Beğenir misin bilmem ama istersen şunları bir dene.”  Diyerek iki paket sigarayı uzattım.

“Sağ ol Yusuf beni unutmamana seviniyorum doğrusu. Beğenmezlik olur mu hiç. Kaldı ki ben içmesem bile gelen-giden, ikram etmem gerekenler de az değil şükür. Ben geçen yıldan beri bıraktım tütünü, artık içmiyorum ama yinede teşekkür ederim.” diyerek iki paket sigarayı alıp kenara koydu.

“Ooo! O daha iyi. Tütünü terk edebildiysen ne mutlu sana.”

“Evet terk ettim, içmiyorum artık. İstersen neden bıraktığımı anlatayım sana. O da kaybolmakta olan Adigeliğe bağlı bir konu. Onur meselesi yani.  İnanılması güç, garip bir olay başıma gelen.”

“Onur meselesi yapınca tütünü bırakabiliyorsa insan, şu onur denilen şey harika bir ilaç doğrusu.”

“Evet, evet. Başkasını bilmem ama benim için iyi bir ilaç oldu gerçekten. Akşamüzeriydi. Ot biçmeden dönüyordum. Bütün gün tırpan sallamış yorulmuştum. Tırpan omzumda geliyordum. Tütün dumanı baca gibi burnumdan çıkıyordu. Arkamdan birisi yetişti. Yaklaştı ve “selam” dedi. Şöyle bir göz attım; çok genç, yakışıklı, bakımlı bir oğlan. Selam verişi hoşuma gitmedi tabii. Sanki mahalle arkadaşımmış gibi laubali bir şekilde “ selam” dedi. Selam öylemi verilir?”

Oğlan “bir tütün versene babalık, tütünüm kalmadı da” demez mi..! Bir an şöyle gerinip Allah ne verdiyse bir şamar indireyim şunun suratına dedim kendi kendime ama yine de sabrettim. Vereyim deyip tütün kesemi çıkarttım. Çıkarttığım tütün kesesi üzeri işlemeli, motifli, ibrişim kordonlu gerçekten çok güzel bir keseydi.  Keseyi uzattım. Elini attı, tütün kâğıtlarından bir yaprak kopardı. İyice bir tutam tütün aldı, ustaca sardı, dilinin ucuyla yalayıp bir güzel yapıştırdı. Kımıldamadan durup dikkatle izledim.  Şaşkınlıktan dona kalmıştım. Tütünü sardıktan sonra dudaklarının arsına alıp; “babalık, yakıver be! Ateşim de kalmamış!” dedi. Hiçbir şey söylemeden kibriti cebimden çıkarıp yakıverdim.

“Sağol babalık..! Sen iyi bir ihtiyarsın.” dedi. Aaah ah nerde kaldı bizim Adigeliğimiz, iyiliğimiz..! Nedir bu yaşadıklarımız Allah aşkına. Kısa bir süre durup arkasından baktım. Sonra kahrettim ve seslendim.

“Delikanlı, delikanlı, hele bir dur biraz.” Durdu. Yaklaştım. Tütünün dumanını öyle keyifle savuruyor ki, değme keyfine. Arada bir tükürüğünü iyice uzağa atmaya çalışıyor. İyice yaklaşıp tütün kesesini kendisine uzattım;

“Al keseyi, içindekini de kibriti de veriyorum.”

“Ya sen, babalık?”

“Artık bana gerekmiyor. Bu günden itibaren tütünü bırakıyorum. SENİNLE BENİ AYNI SEVİYEYE GETİREN BU ZIKKIMI HAYATIM BOYUNCA BİR DAHA AĞZIMA ALMAYACAĞIM. Lanet olsun! Al, sana veriyorum. Artık ben tütün tiryakisi değilim. Hiçbir şey söylemedi. Söylediklerimden bir şey anladı mı, anlamadı mı ondan da emin değilim. Gülümsedi, keseyi aldı.”

“Sağol babalık! Sen köye gidiyorsun nasılsa, bense yolcuyum. İşimi kolaylaştırdın. Sağol.” dedi ve çekip gitti.

Gördüklerim, duyduklarım beni sersemletmişti. Eve geldiğimde başım hala değirmen taşı gibi dönüyordu. Artık ağzına koyabilir misin zıkkımı! O günden beri ağzıma tütün koymuyorum. Nerde kaldı Adigelik? Nerde kaldı büyüğe saygı, itibar? Nasıl bu kadar yok oldu utanma, arlanma? İnanamıyorum doğrusu. Ama artık daha ötesi yok. Mutlaka bir şeyler yapmak lazım. Mertliği, yiğitliği kadar, nezaketi, kibarlığı, saygısıyla da övgüsü Dünya’ya yayılan Adige töresini kirletenlere “DUR” denilmesini istiyorum. Benim oğlum bile olsa esirgemeyin!  Ben  bir daha ağzıma tütün koymam.

 

Śey Yılmaz DÖNMEZ

 

 

Bir Yorum

  1. Tham wuigapso pısaleşxe gıdgebudogoae. Mı pısalaşxoer yucege yırepso.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu