Diaspora Tarihi (1864- ... )

Çerkes Teavün Cemiyeti ve Faaliyetleri

Elmas Zeynep Aksoy

Büyük acılar yaşayarak kopartıldıkları ülkelerinden, dünyanın dört bir köşesine savrulan Çerkeslerin en büyük durağıydı Osmanlı toprakları. Bir süre sonra anlaşılacaktı ki; durak olduğunu düşündükleri yer aslında onların yeni vatanlarıydı… İçlerinde hep bir dönme umudu büyüttükleri ülkeleri çok uzaklarda kalacaktı…

Ana yurtlarını bırakmak zorunda kalan Çerkesler Osmanlı İmparatorluğu’nun dört bir yanına dağıtılmışlardı. Kimi Kosovada kimi Ürdünde kimi Suriyede yeni hayatlarını kurmaya çalışıyorlardı. Osmanlı ülkesi o dönemlerde ayrı ayrı dillerin konuşulduğu, gelenekleri, aile yapıları birbirlerinden farklı bir çok milletin bir arada yaşadığı; sınırları Basra Körfezinden Kuzey Afrikaya, Kızıl Denizden Karadenize ulaşan büyük bir ülkeydi. Kimler yoktu ki bu ülkede; Türkler, Ermeniler, Rumlar, Kürtler , Arnavutlar, Araplar ve Çerkesler…

Çerkes-İttihat-ve-Teavün-Cemiyeti-kuruluş-131908 İkinci Meşrutiyetin ilanı ile kabuğunu kırmaya çalışan Osmanlı İmparatorluğu bir süreliğine Monarşik yapısını kenara bırakmıştı. Özgürlüklerin genişlediği, padişah otoritesinin kısıtlandığı bu günlerde; uluslar ellerine geçen hakları kullanmak için hemen çalışmalara başladılar. Yıllardır gizlenen ulusal dil, kültür ve benliklerin çıkış zamanıydı. İlk adım cemiyetlerin kurulmasıydı. Neredeyse Osmanlı topraklarında yaşayan her millet kendine bir cemiyet kurmuştu. Bundan sonraki ikinci adımsa kendilerini tanıtacak, ulusal kimliklerini yansıtan gazete, dergi ve kitaplar basmaktı. En son adımsa ulusal dillerinde özel okullar açmaktı.

Bu ortam Çerkesler için aradıkları ama bulamadıkları bir durumdu. Onlar da hemen faaliyetlere başladılar. İstanbul, diğer birçok cemiyette olduğu gibi, Çerkesler tarafından kurulan Çerkes Teavün Cemiyetinin de merkeziydi. 4 teşrin-i sani 1324 , tarihinde dönemin birçok ünlü ismini çatısı altında toplayan “Çerkes Teavün Cemiyeti” yani “Çerkes Birleşme ve Yardımlaşma Derneği” faaliyete geçti. O zamanlar, Osmanlı Devleti çok uluslu yapısı itibariyle, tebaadan olan milletlere, kurdukları cemiyetlerde kendi ulus isimlerini kullanma hakkı tanımıştı.

Bu cemiyetin içinde bir kaç komutan, birçok paşa, edebiyatçılar ve üniversite öğrencileri vardı. Osmanlı ordusunun önde gelen isimlerinden Mareşal Merted Abdullah Paşa, Mareşal Berzeg Zeki Paşa, Gazi Muhammed Fazıl Paşa, General Pooh Nazmi paşa, General Şhaplı Osman Paşa, Loh Ahmet Hamdi Paşa gibi isimlerin yanı sıra, Adıge grameri üzerinde ilk eseri veren aydınlardan olan Ahmet Cavit Therkhet Paşa, Kafkas Tarihi, Kadim Kafkasya, Hittiler ve Evrikalarım gibi eserleri kaleme alan Met Çunatuko İzzet Paşa, Tarihte Kafkasya adlı kitabın yazarı İsmail Berkok, Osmanlı’da romanın temelini atanlardan biri olan Ahmet Mithat Efendi (Hagur) Çerkes Teavün Cemiyeti’nin aktif birer elamanıydı.

1908 yılının Ağustos ayında İmam Şamilin oğlu Gazi Mehmet Fazıl’ın Koska da bulunan konağında bir araya gelen topluluk Çerkes Teavün Cemiyetinin temelini atmışlardır. Kanuni işlemlerin tamamlanmasıyla üyeler arasında iş bölümü yapılmış ve dernek talimatnamesi hazırlanmıştır. Cemiyetin talimatnamesi Matbaa-i Osmaniye de bastırılmıştır. Talimatnamenin birinci maddesine göre cemiyetin kuruluş amacı, “Anayasa ve danışma usulünün ve meşrutiyetin yürürlüğünün devamı, Çerkeslerin eğitim, ticaret ve tarım bakımından gelişmelerinin sağlanması ve herkesin güzel bulduğu, yasalara uygun bulunan ulusal geleneklerin korunması gibi hayırlı gayelere hizmet etmek ve merkezi Istanbulda olmak üzere Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti adıyla bir dernek kurulmuştur.” şeklinde açıklanmıştır.

Doktor Vasfi Güsar’ın 1975 yılında Kafkasya Dergisinde yazmış olduğu yazısında bahsettiği üzere Çerkes Teavün Cemiyetini kurmaya yönelten ikinci bir konu daha vardı. Bu da; Anayurt Kafkasya’nın özgür, bağımsız, ve mutlu olmasıydı. Özgür Kafkasya demek Osmanlı için kuzeyden gelmesi olağan saldırılara karşı geçilmez bir duvar demekti. Bu konuda daha aktif çalışılması gerektiğinin farkına varan Çerkes aydınlar Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyetinin bir kolu olan Şimali Kafkasya Cemiyetini kurmuştur. Şimali Kafkasya Cemiyeti bu cemiyetin politika koluydu ve tek amaçları vardı: Özgür Kafkasya…
Dernek Koska’daki binadan sonra Aksaray’daki bahçe içinde bir yapıya, daha sonra da Fatih Sarıgüzel’de satın alınan binaya geçmiş fakat Fatih yangınında sonra Divanyolu’ndaki bir yapıya taşınmıştır. Fatih’teki yangında eşyaların ve kitaplığın büyük bir bölümü yok olmuştur. Cemiyet Aksaray’daki binada 1913-1917 yılları arasında faaliyet göstermiştir.

Çerkes Teavün Cemiyeti’nin ilk faaliyet alanı “ulusal okullar”dır. Bu konuyla ilgili olarak Kafkasya ile sıkı bağlar kurulmuş ve Kafkasya’da okullar açılmasına yardımcı olunmuştur. 1910 yılı başlarında Düzceli İbrahim Xızelt Kafkasyaya gönderilen ilk öğretmen olmuştur. Gittiği yer olan Kuban bölgesinde Bjeduğsgal iline bağlı Penexes köyünde altı sınıflı özel bir okul açılmasına öncülük etmiştir. Okuldaki dersler Çerkesce okutuluyordu. Üçüncü sınıftan itibareden Rusça dersler veriliyordu. Kafkasya’da bu cemiyetin faaliyet alanı olarak birçok okul açıldı. Bunlar arasında Tahtemuquay de açılan bir ilkokulda vardı. Okulların açılışı büyük törenlere sahne oluyordu. 1919 yılında Nuri Tsagua Kafkasya’ya gönderilmiştir. Nuri Tsagua Nalçık’ta bir lise, bir de öğretmen okulu açmıştır. Ayrıca dernek üyelerinden Yusuf Suat Neğuç da gönderilenler arasında bulunuyordu. Ancak bu iki idealist Çerkes aydını Sovyet yönetimi tarafından idam edilmişlerdir. Ölüm sebeleri hala belli değildir.

Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti Talimatnamesi’nin 16. maddesin de belirtildiği gibi bir gazetenin çıkarılması cemiyetin en önemli faaliyetleri arasındaydı. Çerkes Teavün Cemiyeti faaliyet alanını daha da genişletmek, kültürel çalışmalarına hız vermek ve amaçlarını hemşerilerine ulaştırmak için Ğuaze adında bir gazete çıkartmaya başladı. Ğuaze Çerkesçe yol gösteren, kılavuz anlamındadır. Gazetenin ilk sayısı 2 Nisan 1911 de çıkmıştır. İmtiyaz sahibi Yusuf Suad Nequç, müdürü ise Tevfik Talat’tır. Yusuf Suad Hukuk Fakültesi mezunu, Tevfik Talat ise mülkiye son sınıf öğrencisiydi. Toplam 57 sayıdır. Onbeş günlük ve haftalık olarak çıkartılmıştır. Birçok nushası elimde bulunmaktadır.

Gazetenin temel görevi cemiyetin amacını halka duyurmaktı. Gazete Teavün Cemiyeti’nin dili ile konuşuyor, cemiyetin Çerkesler ile bağlantısını sağlıyordu. Haftalık olan gazete 8 sayfa halinde çıkıyordu. İlk başlarda Türkçe çıkan gazete Ağustos ayından sonra Türkçe ve Çerkesçe çıkmaya başladı. Ğuaze sadece Türkiye’deki Çerkeslerin yayın organı değildi. Bu gazete Irak, Suriye, Mısır ve Ürdün ‘e de gidiyordu. Ğuazenin en önemli misyonu neredeyse dünyadaki tüm Çerkesler arasındaki iletişimi sağlamasıydı. Ğuaze Gazetesinde kültürel, sosyal, siyasal, ekonomi alanında birçok makaleler çıkmış, anayurttan haberler vermiştir. Özgür Kafkasya için halkı heycanlandırıyor, yayınları ile özgür Kafkasya’yı hep gündemde tutuyordu.

Gazetedeki yazarlardan bazılarının isimleri şöyledir: Tahir Hayrettin Tleş, Hayriye Melek Honç, İsmail Aziz Tutereş, Şemsettin Tletseruk, Dr.M. Ali Pçıhaluk ve Süleyman Tevfik Ajuguey’dir. Ğuaze Türkiye’de yayınlanan “ ilk Çerkes Gazetesi” idi. Birinci sayıda ilk yazıyı “Sosyal Yardımlaşmanın Başlangıcı” adı altında Tahir Hayrettin Tleş Paşa yazmıştır. Bir süre Osmanlı sadrazamlığında bulunan Tunuslu Hayrettin Paşa’nın oğluydu. İstanbul’da çıkan “Sahrah Gazetesi”nin sahibi ve baş yazarıydı. İkinci yazısı Hayriye Melek Honç “ Bir Savaş Hikayesi” adlı yazısıydı. Üçüncü yazıyı da siyasal bilgiler fakültesi öğrencisi Lutfullah Şav’ın “Tarih Sayfalarında Şeyh Şamil” adlı yazısıydı. Sonradan Lutfullah Şav Türkiye’nin Suudi Arabistan elçisi iken Cidde’de ölmüştür. İki yıl sürekli çıkan gazete Birinci Dünya Savaşında kapandı. Yazarların hemen hemen hepsi askere ve cephelere gitmişlerdir.

Teavün Cemiyeti’nin faaliyetleri arasında bulunan diğer önemli konu ise haremdeki Çerkes hanımlarıydı. 19. yüzyıl saraydaki Çerkes hanımlarının en çok olduğu dönemdi. Ve bu durum Çerkes aydınlarını rahatsız ediyor, haremdeki hanımların köylerine, ailelerine geri dönmeleri için çalışmalar yapıyorlardı. Dernek bu işi başarmak için Elena kahramanı Çerkez Deli Fuat Paşadan yardım istemiştir. Paşa II. Abdülhamite dargın olduğundan İngiliz elçiliği müsteşarı Fiç Moris’i araya sokmuştur. Yapılan girişimler sonucunda haremdeki Çerkes kızları saraydan çıkartılıp, ailelerinin yanlarına dönmeleri sağlanmıştır. Ancak, Deli Fuat Paşa bu konuda ki kaygılarını cemiyet yetkililerine şu şekilde açıklamıştır: ” Oradaki kızlar evlerinden ziyade emniyettedirler. Abdülhamit’in bu cephesi sağlamdır. Bizden bir teklif gelirse emin olun derhal bunları çıkarır. Sonra bu kızlar ziyan olmasın. Ortalarda kalırlar diye korkarım.” Cemiyet yetkilileri ise bu konuda ısrar etmiş; hanımların ailelerinin yanlarına gönderileceği konusunda emniyet vermişlerdir.

Cemiyetin bu konu üzerindeki hassasiyeti sadece bununla sınırlı değildi. Osmanlı devletinde devam eden Çerkes köleliğini ortadan kaldırmak için çalışmış, Sadaret’e ve Meclise dilekçeler yollamışlardır. Bu faaliyetlerin Çerkez köleliğinin yasaklanması konusunda önemli bir payı vardır.

Cemiyet için diğer bir konu da Çerkes okullarıydı. Kafkasya’daki okulların açılması ile Çerkes Teavün Cemiyeti ilgilenmişti. Ama Türkiye’de kurulacak okullarla Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti ilgilenecekti. Bu cemiyet de Şimali Kafkas Cemiyeti gibi Çerkes Teavün Cemiyetinin bir koluydu. Bu cemiyetin kurulmasında Çerkes Teavün Cemiyetinin kurucularından da olan Met Çunatuka İzzet Paşa öncülük etmiştir. Bu cemiyet 1918 yılı Eylül başlangıcında Beşiktaş Akaretlerde kuruldu. Kurucuları beş Çerkes bayandı. Bunlar Hayriye Melek Honç, Makbule Berzek, Emine Reşit Zalique, Seza Pooh ve Faika Hanım’dır.

Hayriye Melek Hanım bu derneğin başkanlığını yapmış aynı zamanda da derneğin yayın organı olan “Diyane” dergisinde de başyazarlık yapmıştır. Bu bakımdan ilk Çerkes kadın yazarlardan biriydi. Ünlü romancı Halide Edip Adıvar, Hayriye Melek Honç’un yakın arkadaşıydı. Mütareke yılarında, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini protesto için İstanbul’da yapılan Kadıköy ve Sultanahmet mitinglerinde birlikte ve aktif olarak yer almıştır. Aynı yıllarda Hayriye hanım Çerkes Teavün Cemiyetinin kurucularından olan Met Çunatuka İzzet Paşa ile evlendi.

Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti’nin en büyük amacı bir okul açmak ve Çerkes çocuklarının ulusal dil ve gelenekleri ile yetişmesini sağlamaktı. O sıralarda yine Akaretler’de mali durumu bozulmuş kapanmak üzere olan bir ilk okul vardı. Bu okulun yöneticisi Galatasaray Lisesi öğretmenlerinden Mustafa Butbay’dı. Yapılan anlaşma ile bu okul “Çerkes Numune Okulu” adı ile açılmıştır. Bu okul 6 sınıflı özel bir okuldu. İlk ve ortaokul dengiydi. Okulun en önemli özelliği Osmanlı İmparatorluğunda “ilk” defa, Müslüman bir tebaaya ait okulda kız ve erkek öğrencilerin bir çatı altında birlikte ders görmesiydi. O dönem için bu büyük bir adımdı. Ayrıca 4-6 yaş öğrencileri için de bir ana sınıfı konulmuştu. Bu Osmanlıdaki “ilk” anaokuluydu. Diğer bir ilki ise; İslam dünyasında “ilk” kez olarak Latin harfleriyle eğitim yapılan bir okul olmasıydı.

Okulun Müdürlüğüne Seza Pooh, baş öğretmenliğine Lami Jankat getirildi. Derslerin çoğu Çerkesceydi. Bu okul sadece öğrenciler için değil bayanlar için de bir eğitim yeriydi. Okulun bir de dikişhanesi vardı. Burada mali durumları yetersiz olan Çerkes kadınları dikiş işleri ile uğraşıyor, şehrin ileri gelenlerine elbiseler dikiyorlardı. Oradan gelen parayı da kendi aralarında paylaşıyorlardı. Temel derslerin yanında jimnastik ve beden eğitimi dersleri de veriliyordu. Öğrencilere bir Ermeni kızı, Meliha, polka, mazurka, kadril, vals gibi dönemin modası olan oyunları gösteriyor, onları çağdaş dünyaya hazırlıyordu. Ayrıca dil ve piyona kursları da veriliyordu.
Öğrencilerden sadece aylık alınıyordu. Bununla da kira, gerekli giderler ve birkaç yönetici ve öğretmenin maaşları karşılanıyordu. Maaş alan çok az kişi vardı. Çoğunlukla ücretsiz ve gönüllü olarak dersler veriliyordu. İlk ve ortaokul dengi olan bu özel okulun öğrenci sayısı 150-180 kişi, her sınıfta 25-30 kişi oluyordu. Erkek çocukları kalpak takıyordu. Kızlar ise modern giysileri ile dikkat çekiyordu. Okulun üniforması vardı.

Okulda Çerkes olanlar çoğunluktaydı. Dersler Çerkes Teavün Cemiyeti’nin kabul ettiği Latin alfabesi ile yapılıyordu. Çerkes Teavün Cemiyeti’nin yaymak istediği temel konulardan biri de Çerkesce’nin Latin Alfabesi ile yazılmasıydı. Bu konuda çalışmalar yapan ilk kişi Ahmet Cavit Therket Paşa’dır. Ahmet Cavit Paşanın Alfabesi 1897 yılında Arap harfleriyle basılmıştır. Bu alfabenin bir ilk olması önemini arttırmaktadır. Fakat bu alfabe ilk basıldığında gizlice yayınlanmıştır. Bu alfabe 1908’deki ikinci meşrutiyetten bir kaç yıl sonra ortamın daha rahat olmasından dolayı iki defa daha basılmıştır.1918 yılında latin harfleriyle alfabe yapılmıştır. Bu olay tarih açısından çok önemlidir; çünkü Türkiye Cumhuriyetinin Latin harfli Türk alfabesi ancak 10 yıl sonra 1928 yılında yapılmıştır. Çerkesce Latin alfabesi yapılması Cumhuriyet’in ilanından çok öncelere dayanmaktadır. Hazırlanmış olan Çerkesce alfabe üç tanedir. Bunlar Çerkes Teavün Cemiyeti ve Şimali Kafkasya Cemiyetinin ortak çalışmaları ile hazırlanmış ve Çerkes Teavün Cemiyeti’ne bağlı olan tüm diğer cemiyet ve okullarda hatta Kafkasya’da kullanılmıştır. Bu alfabeler şöyledir. Adıge Saerf ( çerkesce sarf dilbilgisi) Hüseyin Şami Tümer tarafından 1919 yılında hazırlanmıştır. Çerkes Elifbası 1919 yılında Blenav Batuk tarafından hazırlanmış olan Latin esaslı Adige Alfabesidir. Üçüncü alfabe ise Çerkes Abhaz Elifbasıdır. Beşiktaş İnas Terakki Mektebi Müdürü Mustafa Butbay tarafından 1919 yılında hazırlanmıştır. Bu alfabelerden başka çeşitli tarihlerde yazılmış başka alfabelerde vardır. Bunlardan bazıları Çerkes Teavün Cemiyeti’nden önce, bazıları da sonra basılmıştır. Bu çalışmalara rağmen Çerkesce Latin Alfabesi bazı politik nedenlerden dolayı yaygınlaşamamıştır.

Yaptığım araştırmalar sonucunda Mustafa Butbay tarafından hazırlanmış olan Çerkes Abhaz Elifbasının gerçek nüshasına ulaşabildim. Bu kitap 10-12 sayfadan oluşmakta olup, içindeki Çerkesce kelimeler latin alfabesi ile yazılmıştır. Bazı kelimelerin yanlarında ise resimleri bulunmaktadır. Bu alfabe ile Çerkesce bilmeyenler Çerkesceyi daha kolay öğreniyorlardı. Okulun çok güzel bir kitaplığı, tiyatro yeri ve sahnesi vardı. Erkek ve kız öğrenciler bu sahnede Çerkes ulusal kıyafetleri ile oyunlar oynuyor, piyesler hazırlıyorlardı. Müdür Seza Hanım’ın “Kafkas’a Doğru” adlı piyesi oynanmış ve büyük ilgi görmüştür.

Birinci Dünya Savaşının başlaması ile imparatorluktaki dengeler bozulmuş, yeni politikalar uygulanmaya başlamıştır. Cemiyetin yayın organı olan Ğuaze kapanmış, cemiyet elemanlarının büyük bir bölümü savaşa katılmışlardır. Bu savaşın Kafkasya’nın bağımsızlığı ve özgürlüğü açısından yararlı olabileceği düşünüldüğünden Çerkesler arasında katılım çok fazlaydı. Cemiyet de onları yüreklendiriyordu. Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin yenilgisi üzerine İstanbul’a giren İngilizler, müttefikleri Rusların isteği üzerine Beyoğlu’ndaki Şimali Kafkas Cemiyetini kapattılar. Böylece cemiyetin politik kolu etkisiz hale getirilmişti. Bu dernek kapatılınca üyeler çalışmalarına Çerkes Teavün Cemiyeti çatısı altında devam ettiler.

İsviçre de yapılan Lozan Konferansında tartışılan en önemli konulardan biri de “azınlık” sorunuydu. İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon ile Türk Delegasyonu Başkanı İsmet İnönü arasında azınlıklar hakkında uzun tartışmalar geçmiş, bu tartışmaların birinin konusunu da Çerkesler oluşturmuştur. Curzon, Çerkeslerin azınlık statüsüne konulmasında ısrar etmiş, İsmet Paşa ise “Çerkesler bizim öz kardeşimiz. Onları Hristiyan ve Museviler gibi bizden ayrı göremeyiz, ayıramayız,” demiş ve 24 Temmuz 1923’te imzalanan “Lozan Antlaşması” ile Çerkeslere azınlık hakkı tanınmamıştır.
Bu antlaşmadan bir ay sonra Çerkes Teavün Cemiyeti ile İstanbul Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti kapatıldı. Çerkes Numune Okulu ise Milli Eğitim Bakanlığının İstanbul Maarif Müdürlüğü’ne verdiği emir ile 5 Eylül 1923 tarihinde kapatılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu dönemimde açılmış olan bir okul, Yeni Türkiye Cumhuriyeti tarafından kapatılmıştı. Yatılı olan öğrenciler ailelerine teslim edilmek üzere memleketlerine gönderilmiş, okulun eşyaları satılmıştır.

23 Ağustos 1925 günü Cemiyetin yöneticileriden olan Emekli General Nazmi Paşa ile General Dr. İsa Ruhi Paşa tutuklanmış ve evleri basılmıştır. Nazmi Paşanın evindeki kitaplar, Şimali Kafkas Cemiyeti ile okulun tüm evrakları, kitapları bir çuvala konup Ankara’ya götürülmüşlerdir. Ankara Merkez Komutanlığı’nda hapsedilmiş, yedi ay süre ile mahkemede yargılanmışlar ve sonradan serbest bırakılmışlardır. Ne yazık ki; bütün o evrak ve kitapların hiç biri geri dönmemiştir. Bu yüzdendir ki, Çerkes Teavün Cemiyeti, Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti, Şimali Kafkas Cemiyeti ve Çerkes Numune Okulu hakkında birinci el kaynak çok sınırlıdır.

1923 yılında kapatılan bu tebaa okulu bir daha hiç açılamadı… Bir daha hiç Çerkes ismini kullanan bir dernek kurulamadı… Bir daha hiç Çerkesce Gazete çıkartılamadı… Bundan sonra kurulan hiç bir dernek Kafkasya ile bu kadar sıkı bağlar kuramadı… Bundan sonra hiç bir dernek bu denli çok “ilk”lere sahne olamadı…

——————————-

Kaynak: Çerkes Teavün Cemiyeti ve Faaliyetleri“, Elmas Zeynep Aksoy, Toplumsal Tarih, Eylül-2003.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu