Murat ÖzdenYazarlar

Diaspora Çerkes Müziğinin Yok Edilmesi, Bir ‘Kültürel Soykırım’dır!

Murat-Ozden-
MURAT ÖZDEN

Soykırım kavramı ile dünyanın tanışmasının üzerinden çok fazla zaman geçmemiştir. Ama dünyada soykırımlar hep olagelmekteydi.

Soykırım tanımlamasının Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmesi ve Birleşmiş Milletler’in aldığı bu kararın uygulanarak Almanlar tarafından İsrail’e tazminat ödenmesinin üzerinden 68 yıl geçmiştir.

Raphael Lemkin tarafından tarafından oluşturulmuş olan soykırım kavramı, 1948’de “Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”

ile yasal zemin kazandırılarak uluslararası bir suç haline getirilmiştir.

1948’de uygulamaya sokulmuş olan “soykırım suçunun engellenmesi ve cezalandırılması sözleşmesi” gereği Almanlar İsrail’e tazminat ödemişlerdir. Soykırım kavramını geliştirmiş olan Raphael Lemkin soykırım kavramının Ermeniler için daha uygun olduğunu söylemiştir. İnceledikçe anlıyoruz ki, Raphael Lemkin’in tanımladığı soykırım kavramı tam da Çerkes Soykırımını tarif ediyor.

İnsanlığa karşı işlenmiş olan suçlarda zaman aşımı yoktur. Çerkes Soykırumı’ndan 84 yıl sonra kabul edilmiş olan “Birleşmiş Milletler soykırımın engellenmesi ve cezalandırılması sözleşmesi” geriye doğru işletilerek soykırımcı Rusya cezalandırılmalıdır.

Bu gerçeği çok iyi bilen soykırımcı Rusya, Çerkes soykırımı gerçeğini karartmak ve unutturmak için çok büyük çabalar harcamaktadır. Her 21 Mayıs’ta gerek Çerkes diasporasında gerekse gerek anavatanda soykırım ve soykırımcılar lanetlenmektedirler. Bu durumdan son derece rahatsız olan Rusya, anavatanda soykırım kavramını yasaklayıp, 21 Mayıs’ı “Kafkas savaşlarında ölenleri anma günü”ne çevirirken, diasporada da kafa karışıklığı yaratmaya devam ediyor.

Rusya bazı kullanışlı alçakları aracılığıyla bazı kişi ve kurumlara “göç, büyük göç, sürgün” gibi kavramları ısrarla kullandırtıp soykırım kavramının üzerini örterken; bazı kullanışlı ahmaklarına da “aman kurumlarımızı bölmeyelim” masalı ile soykırımın gizlenmesine payandalık yaptırmaktadır.

Çerkes meselesinin çözümünün anahtarı “Çerkes Soykırımı Gerçeği”nin uluslararası kabul görmesinden geçmektedir.

Geçen yazımda “önce onları katil ve soykırımcı olarak yargılayacağız, sonra da görüşme masasına oturtacağız” demiştim. Bazı küçük beyinliler bunun nasıl olacağını çoook merak etmişler. Bu uzun ve meşakkatli yolculuğun temel taşları şöyle sıralanmaktadır.

Soykırımın :

1-Tanınma

2-Tazminat

3-Toprak Talebi, aşamalarını takip ederek nihai sonuca ulaştıracağız.

Bütün soykırıma uğramış halklar gibi, Çerkeslerin de yürütmesi gereken mücadele stratejisi bu yolu takip etmek zorundadır.

Çerkes Halkı soykırımın tanınması mücadelesinde henüz yolun başındadır. Çerkes Soykırımı’nın bütün dünyada tanınmasının sağlanması ve Rusya’nın İnsan Hakları Mahkemesi’nin önüne katil ve soykırımcı olarak oturtulmasının ardından, tazminat ve toprak talebini görüşmek üzere masaya oturtulmasının sırası gelecektir.

Bunun için Çerkes Halkının ve siyasi kurumlarının “Çerkes Soykırımını Araştırma Enstitüsü ve Çerkes Soykırım Müzesini” mutlaka kurması gerekmektedir. Gürcistan Devleti’nin parlamentosunda kabul ettiği, “Çerkes Soykırımı” kararı gibi, kararları başka ülkelerin parlamentolarında da kabul ettirebilmek için canımızı dişimize takmalıyız.

Onları görüşme masasına oturtabilmemizin yolu, önce mahkemeye çıkarmamızdan geçmektedir.

***

Henüz “soykırım gerçeği” ile yüzleşememiş, bunu anlayamamış ve bunun mücadelesinin varlığına nasıl katkılar sağlayacağını idrak edememiş bir halk olan Çerkeslere, bugüne kadar hiç kimsenin dokunmadığı “Kültürel Soykırım” meslesini nasıl anlatacağız?

Ama bir yerden başlamak gerekiyor. Konuya diasporada yok edilmiş Çerkes Müziği örneklemesi ile başlayacağız.

Wikipedia kültürel soykırımı şöyle anlatıyor: “Kültürel soykırım ya da etnoist, kültürel, ekonomik, askeri vb. diğer alanlarda, diğerlerine göre daha güçlü olan kültürün, bünyesinde yaşadığı insanların kültürlerinin unutulmasına yönelik olarak yaptığı soykırım çalışmalarına verilen sıfattır. Diğer etnik dillerin yok edilmeye çalışılması, diğer etnik gruplara ait tarihi kalıntıların tahribatı, psikolojik olarak aşağılık kompleksini aşılama, tarihi saptırma gibi faaliyetler kültürel soykırım işlevleri olarak görülebilir.

Kültürel soykırımda amaç bir milletin milli duygularını yıkmak, onları aşağılık kompleksine sokmak, tarihi kültürel iç dinamiklerini bozmak, bu doğrultuda kendi etnik grubuna katılmasını sağlamaktır. Tarihin birçok döneminde kültürel soykırım uygulamaları ile karşılaşılmıştır. Tarih sahnesinden silinen birçok etnik grubun bu tür uygulamalara maruz kaldığı düşünülmektedir.

Günümüz koşullarında iletişimin kolaylaşması, devletler ve milletlerarası gelişmişlik uçurumunun yükselmesi, kültürel soykırımın işleyişini hızlandırmaktadır.”

İşte Wikipedia’nın tarif ettiği bu “Kültürel Soykırım”tanımı tam da Türkiye’yi tanımlamaktadır. Osmanlı Devleti’nin son döneminde iktidarı ele geçirmiş olan İttihat ve Terakki Partisi “Anadolu’nun Hristiyanlardan arındırılması, Türk olmayan müslüman halkların Türkleştirilmesi” fikrini bir devlet politikası olarak benimsiyordu. 1915 yılında Ermeni Tehciri(zorla göçettirme-zorla göçettirme de soykırımdır) ile 1,5 milyon Ermeni Anadolu’dan sürüldü. 1924 yılında Lozan anlaşmasına ilave edilen mübadele maddesi ile 1,2 milyon Rum ve Hristiyan Anadoludan sürülmüştür.

Kendisi de İttihat ve Terakki partisinin üyesi olan Mustafa Kemal, Cumhuriyet döneminde de  ittihatçı politikaları aynen sürdürdü. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi, içinde yaşayan farklı etnik toplulukları yok etme tarihidir. İnkar, imha ve asimilasyon politikalarının yanında aşağılama da “kültürel soykırım”ın en önemli araçlarından biridir.

Tıpkı kültürel soykırımın tanımında anlatıldığı gibi bu ülkede “Kürtler kuyruklu, Lazlar aptal, Çerkesler hain, Aleviler mumsöndü yapar, Arnavuttı zotti , kıtmızıdır gotti” denilerek aşağılanılır diğer etnik topluluklar. Buna karşılık Türk kahraman, kusursuz, yüce ve üstündür. Herşey Türk olmayan etnik toplulukların kimliklerinden vazgeçip Türk olmayı kabul etmeleri faşist düşüncesi üzerine inşa edilmiştir.

***

Her halkın yazarları, şairleri kendi acılarını anlatarak, halklarının rehabilitasyonunu sağlar. Ben Çerkes Halkının yaşadığı acıları anlatıyorum. Tek tek kişilerin hikayelerinin bileşkesi bir toplumun tarihini oluşturur.

Ben 1955 yılında Gönen’de doğdum. Gönen, Manyas, Bandırma bölgesi Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecine, hem kuvay-ı milliye, hem de padişah safında en aktif katılan bölgedir. Bu aktivite ve silahlı hareket edebilme yeteneği onlara çok pahalıya mal olmuştur. Daha Cumhuriyet ilan edilmeden Gönen-Manyas Çerkeslerine yönelik sürgün Kararnamesi yürürlüğe kondu.14 köy fiilen sürüldü, 22 köye sürgün tebligatı yapıldı. Bu sürgün Kararnamesinin tüm Marmara Bölgesini, hatta tüm Çerkesleri kapsayacağı söylentileri yayıldı. Türkçeden başka dillerin konuşulmasının yasaklanması nedeniyle, Türkçe bilmeyen yaşlı kadınları elleri ağızlarında sessizce yarı Türkçe yarı Çerkesce konuştukları anlatılırdı.

Çerkesce konuşanlara para cezası verilip karakola çekildiklerini anlatanları ben kulaklarımla işittim.

Etnik kimlik ve dilin üzerinde bu kadar ağır baskıların olduğu bir ortamda, mevcut Çerkes şarkılarının muhafaza edilmesi ve aktarılması, yeni şarkıların üretilmesi de mümkün değildir.

Avrupalıların dört yüzyıl önce derlediği halk şarkıları, Türkiye’de cumhuriyet döneminde Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiş ve TRT bünyesinde oluşturulan Yurttan Sesler Korosu tarafından seslendirilerek yaygınlaştırılmıştır. Oysa Türkçe Türkülerin derlendiği dönemde, Türkiye’de yaşayan diğer etnik topluluklara ait onbinlerce şarkı canlı olarak yaşıyordu.

Tıpkı Ubıxça gibi, onbinlerce halk şarkısı bu topraklarda yok oldu. Bu bir “Kültürel Soykırım”dır.

Çerkes Halk Şarkıları’nın kültürel soykırımla nasıl yok edilmiş olduğunu rakamlara dayalı olarak sizlere izah etmek istiyorum. 2015 yılının Haziran ayında Kenexejiğe Voredxer-Dirilen Şarkılar isimli bir albüm yayınladık. Bu albümde 16 şarkı bulunuyor. Bu şarkıların 7 tanesi

Bilecik’in bir Hatkoy köyü olan Poyra’dan değerli büyüğümüz Mustafa Saadet tarafından derlenip albüme kazandırıldı.

Tek bir köyümüzden, orijinal, Türkiye’de bestelenmiş yedi şarkı çıkmıştır. Türkiye’de tespit edilebilmiş bin civarında Çerkes Köyü mevcuttu. Poyra Köyü örneği üzerinden gidersek yedibin civarında şarkımız bu topraklarda yok edilmiştir.

Yaşadığımız ülkenin ırkçı ve asimilasyoncu sistemi 7000 şarkımızı katletmiştir. İşte bunun adına da “Çerkes Kültürel Soykırımı” denmektedir.

EY KÜLTÜREL SOYKIRIMCILAR !

SİZDEN 7000 ŞARKI ALACAĞIMIZ VAR !

Bunun bedelini bu ülke demokratikleştiği zaman tahsil edeceğiz!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu